DÜNYA VE ÂHİRET EŞİNİ İYİ SEÇ

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

‏عَنْ أَب۪ى هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ قَالَ :
« تُنْكَحُ الْمَرْأَةُ لِأَرْبَعٍ : لِمَالِهَا وَلِحَسَبِهَا وَجَمَالِهَا وَلِد۪ينِهَا ،
فَاظْفَرْ بِذَاتِ الدّ۪ينِ تَرِبَتْ يَدَاكَ »

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ten nakledildiğine göre, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Bir kadınla dört şeyden dolayı evlenilir:

•Malı,

•Soyu,

•Güzelliği ve

•Dîni için.

Sen dindar olanını seç. (Aksi hâlde) fakr u zarûrete dûçâr olursun!” (Buhârî, Nikâh, 16)

BİR MESAJ:

“Ey mü’min kardeşim! Eşini iyi seç, aksi hâlde hem dünyada hem de âhirette hüsrâna uğrarsın!”

Gece-gündüz nice insânı boğan mecrâda,
Bize îmân ile Kur’ân ebedî rehberdir…
Hele tam âilenin çöktüğü bir dünyâda,
Evlilik, en yüce bir sünnet-i Peygamber’dir…
(Seyrî)

İnsan hayatının en kritik kararlarından biri, evleneceği kişi hususunda vereceği karardır. Dünya ve âhiret saâdetini ilgilendiren mühim bir merhale olması bakımından eş seçimi, üzerinde hassâsiyetle durulması gereken ve çok ehemmiyet arz eden bir seçimdir.

Böyle ehemmiyetli bir meselede bazen gençlerimiz, dünya ölçekli karar ve tercihlerde bulunabilmekte, kısa bir zaman sonra da sonu boşanmaya kadar varan geçimsizlikler söz konusu olabilmektedir. Öyle ya evde huzur ve dirlik olmadıktan sonra ne zenginliğin ne güzelliğin ne de soy-sopun bir mânâsı olacaktır.

Hâlbuki işin başında iyi düşünülmüş olsa; güzellik, mal, soy-sop gibi gelip geçici kriterlerden ziyâde Kur’ân ve Sünnet’in bizim için belirlediği kıstaslar dikkate alınsa, bu esaslar öne alınsa, Allâh’ın izniyle bu tür vahim sonuçlarla karşılaşılmayacaktır. Hayatın tabiî akışı içerisinde birtakım problemler olsa bile; İslâmî terbiye aldıkları için eşler, bu problemleri olgunlukla çözebilecek, göğüs gerebileceklerdir.

Bu bakımdan kişinin dünyadaki cenneti olan aile yuvasını, sağlam temeller üzerine bina etmek lüzum etmektedir. Zira evlilik ile oluşan birliktelik, her ne kadar temelleri bu dünyada atılsa da âhirete kadar uzanacak olan bir birlikteliktir. Nitekim âyet-i kerîmede cennete giren bahtiyar eşler için;

“Onlar ve eşleri gölgeliklerde tahtlara kurulurlar.” buyurulmaktadır. (Yâsîn, 36/56)

Öyleyse daha işin başındayken; eş seçimi konusunda çok îtinâ gösterip iyi bir eş seçimi yapmalı, dünya ve âhiretini mâmûr edecek sâlih ve sâliha eşler seçmelidir.

Her konuda bize rehber olan Fahr-i Kâinât Efendimiz; bu konuda da bize rehberlik etmiş, mevzûmuzla ilgili mühim tavsiyelerde bulunmuştur. İşin en başında, eş seçimi konusunda çok dikkatli olmamız gerektiğini şu sözleriyle işaret buyurmuştur:

“Birlikte olacağınız eşler konusunda seçici davranın, denginizle evlenin. (Kızlarınızı da) emsalleriyle, denkleriyle evlendirin.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 46)

Serlevhâ hadîs-i şerîfimizde Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; eş seçimiyle alâkalı bazı kıstaslardan söz etmiş ve bunlar arasında dînî yaşantısı düzgün olanı yani dindar olanı tercih etmemiz gerektiğini, aksi durumda fakr u zarûrete dûçâr olunabileceğini bildirmiştir.

Hadîs-i şerîfimizdeki تَرِبَتْ يَدَاكَ ifadesi, Arap dilinde bir deyim olup, fakirliğe düşmek mânâsına geldiği gibi elin bereket görmesi mânâsına da gelmektedir. Bu durumda; eş seçiminde dindar olanı tercih eden kişinin, eli ve evi bereket görecektir.

Sevgili Peygamber Efendimiz, bir başka hadîs-i şerîfinde neden dindarlık kriterinin tercih edilmesi gerektiğini şu sözleriyle açıklamıştır:

“Kadınlarla (sırf) güzellikleri sebebiyle evlenmeyin. Güzellikleri onları helâk edebilir (hatalı davranmaya sevk edebilir).

Onlarla malları sebebiyle de evlenmeyin. Malları da onları taşkınlığa (günaha) götürebilir.

•Fakat onlarla dindarlıkları sebebiyle evlenin.

➢Burnu kesik, kulağı delik, siyâhî, dindar bir câriye, (diğerlerinden) daha üstündür.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 6)

Hadîs-i şeriflerde her ne kadar kadın eşlerden bahsedilse de aynı kıstaslar, erkekler için de geçerlidir. Yani kızlarımız için eş seçimi yapacağımız zaman, dindar erkekler tercih edilmelidir. Nitekim Ebû Hâtim el-Müzenî’den nakledilen bir hadîs-i şerifte Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“–Dînini ve ahlâkını beğendiğiniz bir kimse size (dünür olarak) geldiğinde onu (kızınızla) nikâhlayın. Böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve bozgunculuk çıkar.”

Hadîsin devamında orada bulunanlar;

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Eğer o kimsede denklik bakımından bir eksiklik varsa?” diye sorunca Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Dînini ve ahlâkını beğendiğiniz bir kimse size (dünür olarak) geldiğinde onu (kızınızla) nikâhlayın.” cümlesini üç kez tekrar etmiş, böylece dindarlık kriterinin ne kadar ehemmiyetli bir kıstas olduğuna vurgu yapmıştır. (Bkz. Tirmizî, Nikâh, 3)

Hâl böyle iken, bazen öyle durumlar oluyor ki; evlenecek olan gençler veya aile büyükleri, câzibesine kapılıp soy-sop, mal gibi dindarlık kriterinin dışındaki kıstasları öne alıp, belki de hayatlarının en büyük hatalarından birini yapıyorlar. Sonradan pişman olunuyor ama iş işten geçmiş oluyor. Zira artık geriye doğru bir dönüş olmuyor.

Bu arada yeri gelmişken «dindarlık» kriterini biraz açmak isteriz. «Tercih ettiğimiz eşler, dindar olmalı!» derken sadece namazını kılan, orucunu tutan kişiler anlaşılmasın. Burada söz konusu edilen kişiler, halk arasında; «dîni bütün», «helâl süt emmiş» diye tavsif edilen kişilerdir. Çünkü Rabbimiz bizlerden uzak eylesin; namazını kılan, orucunu tutan nice insanlar vardır ki geçimsizdir, doğru sözlü değildir, edep ve hayâsı eksiktir.

Bu mânâda Rabbimiz, Ankebût Sûresi’nin 45. âyet-i kerîmesinde;

“Şüphesiz namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten men eder…” buyururken, bir yandan namazını kılan bir yandan da yalan söyleyen bir kişi, dindar değildir. Bu noktada diyebiliriz ki dindar olanlardan kastedilen mânâ; îmân, ibâdet ve güzel ahlâk üçlüsünü bir araya getirebilen insanlardır. Buna kısaca sâlih ve sâliha olma kriteri de diyebiliriz.

Peygamber Efendimiz; bir defasında Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’a bir kişi için, bu dünyadaki asıl hazinenin ne olduğunu şu sözleriyle tavsif etmiştir:

“(Ey Ömer!) Bir kişi için olabilecek en kıymetli hazinenin ne olduğunu sana söyleyeyim mi? O, sâliha kadındır.

•Kocası ona baktığı zaman içini sevinç kaplar,

•Kocası ondan bir şey yapmasını istediğinde yapar,

•Kocası yanında olmadığı zaman (onun haklarını ve itibarını) korur.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 32)

Bir başka hadîs-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır:

“Dünya başlı başına bir metâ/faydalanma yeridir. Dünyanın en hayırlı nimeti de sâliha kadındır.” (Müslim, Radâ, 64) 

Hakikaten ne altın ne gümüş ne de tomar tomar para; sâlih ve sâliha bir eş, şu fânî hayatta kişinin elinde bulunan en kıymetli hazinedir.

Huzurlu bir aile yuvasının tesis edilmesinde eşlerin birbirleriyle uyumu mühim bir husustur. Eşlerin hassâsiyetleri, duygu ve heyecanları, ilgi ve alâkaları birbirine yakın olmalıdır. Onun için iyiler iyilerle evlenmelidir. Bu noktada Sevgili Peygamberimiz’in Hazret-i Âişe Vâlidemiz’den nakledilen şu vecîz sözü, ne kadar mânidar bir sözdür:

“Sâlih olanları, sâliha olanlarla evlendirin.” (Dârimî, Nikâh, 10)

Bu husus, âyet-i kerîmede latîf bir sûrette şöyle ifade edilmektedir:

“Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler temiz kadınlara yaraşır.” (en-Nûr, 24/26)

Şunu da ifade etmek yerinde olacaktır ki, aile büyükleri; çocuklarının eş seçimi konusunda üzerlerine düşen vazifeleri yerine getirmeli, Sevgili Peygamberimiz’in resmettiği sâlih ve sâliha kişilerle çocuklarını evlendirmeye gayret göstermelidirler. “Ayrı bir ev isteriz.” “İyi bir işi olsun.” gibi mevzuları öncelemeden yavrularını emânet edecekleri kişinin takvâ ehli olmasını, ahlâk sahibi olmasını daha çok tercih etmelidirler. Böyle biri denk geldiğinde de beklemeden ve bekletmeden Allâh’a sığınıp yola koyulmalıdırlar.

Zira hayırlı işleri, hususiyetle evlilik işini geciktirmemek gerekmektedir. Ali bin Ebû Tâlib -radıyallâhu anh-’ten nakledildiğine göre, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ona şöyle buyurmuştur:

“Ey Ali! Üç şeyi geciktirme:

•Vakti geldiğinde namazı (kılmayı),

•Hazır olduğunda cenâzeyi (defnetmeyi),

•Dengini bulduğun zaman eşi olmayan kadını (evlendirmeyi).” (Tirmizî, Salât, 13)

Netice olarak Rasûl-i Ekrem Efendimiz; eş seçiminde; güzellik, mal, mülk, soy-sop ve dindarlık gibi kıstaslardan söz etmiş;

“Sen dindar olanını seç!” buyurarak dindarlık kriterinin öne alınması gerektiğine vurgu yapmıştır.

Ancak insan, tabiatı gereği daha çok zâhirî kriterlere ehemmiyet verebilmektedir. Ne yazık ki bu kıstaslar arasında dindarlık kriteri, daha az rağbet görenidir. Bu bakımdan böyle mühim bir mevzuda rızâ-i ilâhî çerçevesinde karar verilmelidir.

Evlenilecek kişide bulunması gereken hasletlere şöyle bir baktığımızda; güzellik/yakışıklılık dediğimiz şey nedir ki, bir sivilceye bakar, geçicidir. Mal, mülk dediğimiz şey de bir ateşe bakar. Ya biter ya da bir felâkete maruz kalıverir. Soy-sop dediğimiz şey de nedir ki; yerine göre peygamber soyundan gelmek bile kişiye fayda vermez. Bu hasletler içerisinde dünya ve âhiret saâdeti temin edecek olan haslet, dindarlık hasletidir.

Bu bakımdan mü’min; eş seçimi gibi çok mühim bir meselede geçici vasıfların câzibesine kapılmamalı, firâset ve basîret ile davranmalıdır. Dünya ve âhiretini kazandıracak bir tercihte bulunmalı, eş seçiminde dindar olanını tercih etmelidir. Kendisi için dünya ve âhirette göz aydınlığı olacak sâlih ve sâliha bir eş tercihinde bulunmalıdır.

Şu da var ki mü’min; yapmış olduğu bu tercihin, zürriyetinden gelecek sonraki nesillerin teşekkül etmesinde de tesirinin olacağını unutmamalıdır. Zira yapmış olduğu bu tercih; sadece kendi çekirdek ailesinin geleceğini belirlemeyecek, aynı zamanda kendinden sonra soyundan gelecek bütün nesillerin teşekkül etmesinde de etkili olacaktır.

Ne mutlu eş seçiminde dindar olanını tercih edebilene!

Rabbimiz; cümlemize ve zürriyetimizden gelecek olanlara, sâlih ve sâliha eşler nasip eylesin!

Rabbimiz; bir dünya cenneti olan huzurlu aile yuvaları kurmayı, cümlemize nasip ve müyesser eylesin!

Âmîn…