HAYATIN MÂNÂSI: ZİKİR, ŞÜKÜR ve GÜZEL KULLUK

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

عَنْ مُعَاذٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ ، أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ،
أَخَذَ بِيَدِه۪ وَقَالَ : « يَا مُعَاذُ وَاللّٰهِ إِنّ۪ي لَأُحِبُّكَ ، ثُمَّ أُوص۪يكَ يَا مُعَاذُ لَا تَدَعَنَّ ف۪ي دُبُرِ كُلِّ صَلَاةٍ تَقُولُ : اَللّٰهُمَّ أَعِنّ۪ي عَلٰى ذِكْرِكَ وَشُكْرِكَ ، وحُسْنِ عِبَادَتِكَ »

Muâz bin Cebel -radıyallâhu anh-’tan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz onun elini tutup ve şöyle buyurdu:

“–Ey Muâz, Allâh’a yemin ederim ki, ben seni gerçekten seviyorum.”

Sonra şöyle devam etti:

“Ey Muâz sana her namazın sonunda;

«Allâh’ım! Sen’i anmak, Sana şükretmek ve Sana güzelce kulluk etmek hususunda bana yardım et!» duâsını hiç bırakmamanı tavsiye ediyorum.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 26)

BİR MESAJ:

“Bu fânî dünyada, her dâim zikir, şükür ve güzel kulluk şuurunda bir hayat yaşamaya çalış!”

“Bu dünyada kişinin sahip olduğu şeylerin en hayırlısı; zikreden bir dil, şükreden bir kalp ve îmânı konusunda erkeğine yardımcı olan kadındır.”
(İbn-i Mâce, Nikâh, 27)

 

Fahr-i Kâinât Efendimiz; her vesileyi fırsat bilip ashâbına daima hayrı tavsiye eder, nasihatte bulunurdu. Serlevhâ hadîs-i şerîfimizde de geçtiği üzere bir defasında Muâz bin Cebel -radıyallâhu anh-’a çok kıymetli bir nasihatte bulunmuş, her farz namazın akabinde okunacak bir duâyı ona tâlim ve tavsiye etmiştir.

Asr-ı saâdet günlerinden bir günde Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Muâz bin Cebel -radıyallâhu anh-’ın elinden tutup;

“–Ey Muâz! Ben seni gerçekten seviyorum!” demişti.

Muâz Hazretleri de bu paha biçilmez mazhariyet karşısında hiç beklemeden hemen şöyle karşılık verdi:

“–Annem babam Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah! Ben de seni seviyorum!” Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurdu:

“–O hâlde ey Muâz! Her (farz) namazın sonunda şöyle demeni sana tavsiye ve va­siyet ediyorum:

اَللّٰهُمَّ أَعِنّ۪ي عَلٰى ذِكْرِكَ وَشُكْرِكَ ، وحُسْنِ عِبَادَتِكَ

«Allâh’ım! Sen’i zikretmek, Sana şükretmek ve Sana güzelce kulluk etmek hususunda bana yardım et!»” (Ahmed bin Hanbel, V/244)

Bu hadîs-i şerif, hadis ilminde râvîlerin birbiri ardınca tekrar ettikleri söz ve davranışları naklettikleri müselsel hadîse bir misal olarak verilmiştir. Buna göre Hazret-i Muâz -radıyallâhu anh-; bu duâyı hadîsin râvîlerinden es-Sunâbihî’ye tavsiye etmiş, es-Sunâbihî, Ebû Abdurrahmân’a tavsiye etmiş, Ebû Abdurrahman da Ukbe bin Müslim’e tavsiye etmiştir. Hattâ Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ile Muâz -radıyallâhu anh- Hazretleri arasında geçen karşılıklı sevgi ifadelerinin; sonraki râvîler arasında da geçtiği, hadîsin bu yönden de müselsel olduğu ifade edilmiştir.

Esas mevzumuza geçmeden evvel, bahsi geçen rivâyette dikkat çeken bazı hususları hatırlatmak istifadeli olacaktır. Görüldüğü gibi Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Ben seni seviyorum.” diyerek sevgisini izhâr etmiştir. Bu mühim bir husustur. Mü’min; gerek eşine, gerek çocuklarına, gerekse mü’min kardeşlerine bu şekilde sevgisini izhâr etmelidir. Gönüllerin hoşnut olması, arada bir ülfet ve muhabbetin tesis edilmesi bakımından bu, hakikaten mühim bir husustur.

Bir diğer dikkat çekici husus, bu sözü söylerken sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Muâz -radıyallâhu anh- Hazretleri’nin elinden tutmasıdır ki bu da, etkili bir iletişim için çok mühim bir noktadır. Bilindiği üzere Fahr-i Kâinât Efendimiz, en güzel ve en tesirli bir şekilde insanlarla iletişim kurabiliyordu. Bu bakımdan özellikle eğitim-öğretim faaliyetinde bulunanların, O’ndan alacağı çok dersler vardır.

Fahr-i Kâinât Efendimiz, bu hadîs-i şerîfinde özelde Hazret-i Muâz’a genelde bütün ümmetine özellikle her farz namazdan sonra yapılacak duâyı tavsiye ve tâlim buyurmuştur. Bu duâda haklarında Allah’tan yardım talep edilen üç husus bulunmaktadır:

1. Allah -celle celâlühû-’yu zikretmek,

2. Allah -celle celâlühû-’ya şükretmek,

3. Allah -celle celâlühû-’ya güzel kulluk (ibâdet) etmek.

Zikir, şükür ve hüsn-i ibâdet (güzel kulluk) olarak üç madde hâlinde sıralayabileceğimiz bu hususlar, bir mü’minin hem dünyada mutlu ve huzurlu bir hayat sürmesi bakımından hem de âhiret hayatında ebedî saâdete nâil olması bakımından ehemmiyet arz eden hususlardır.

ALLAH -celle celâlühû-’YU ZİKRETMEK

Zikr lügatte; bir şeyi kalple veya dil ile anma, hatırlama, akılda tutma mânâlarına gelir. Istılahta ise zikr; Allah -celle celâlühû-’yu anmak, O’nu hatırlamak, O’nu dilde ve gönülde tutmak, O’nu unutmamaktır.

Hakikatte;

“(O gerçek akıl sahibi) mü’minler; ayakta dururken, otururken ve yanları üzerinde yatarken daima Allâh’ı zikrederler.” (Âl-i İmrân, 3/191)

Hâl böyle iken; insanoğlu, günlük hayatın getirmiş olduğu koşturmaca esnasında Allâh’ı anmayı unutup, günlük rutin işlerine dalabilmektedir.

Bu bakımdan O’nu unutmamak, O’nu hatırda tutmak için Cenâb-ı Hak’tan yardım talep etmek lüzumludur. Bir yönden zikir, nasip işidir. Her kula nasip olmayan büyük bir lütuftur. Allah-celle celâlühû-’yu zikreden bir kul olabilmek büyük bir mazhariyettir.

Abdullah bin Büsr -radıyallâhu anh-’tan nakledildiğine göre bir bedevî gelip;

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! İslâm’ın hükümleri çoğaldı, bana öyle bir amel söyle ki ona yapışayım.” dedi. Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz;

“–Dilin daima Allâh’ın zikriyle ıslak olsun.” buyurdu. (Ahmed bin Hanbel, IV, 188)

Zikrin zıddı gaflettir, unutmaktır. Rabbimiz; “Gafillerden olma!” diye bizleri uyarıyor ve şöyle buyuruyor:

“Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, alçak sesle, sabah-akşam Rabbini zikret, gafillerden olma!” (el-A‘râf, 7/205)

Her dâim zikir hâlinde olmak, O’nu unutmamak, O’nu hatırda tutmak, O’ndan gafil olmamak, gaflet ve nisyandan berî olabilmek… Ne büyük lütuflardır bunlar…

Aksi durumda yani gaflet ve nisyan durumunda; insan karanlıklara gömülür, kalpler katılaşır. Bu noktada Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bizlere şöyle sesleniyor:

“Allâh’ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın. Çünkü Allâh’ı unutarak yapılan çok konuşmalar kalbi katılaştırır. Allah’tan en uzak olan kimse ise kalbi katı olandır.” (Tirmizî, Zühd, 62)

Demek ki zikirden uzak kalınca, kalp katılaşıyor.

Rabbimiz, bundan hepimizi muhafaza buyursun. Rabbimiz, cümlemize her dâim O’nu anan bir dil ve gönül lutfetsin!

ALLAH -celle celâlühû-’YA ŞÜKRETMEK

Lügatte; «yapılan iyiliği bilmek ve onu yaymak, iyilik edeni iyiliğiyle övmek, minnettarlık» mânâlarına gelen şükr ıstılah olarak; «Allah’tan veya insanlardan gelen nimet ve iyilikten dolayı minnettarlığını ifade etme, nimete söz ve fiille mukabelede bulunma, Allâh’a itaat edip günah işlemekten uzak durmak sûretiyle nimetin gereğini yapma» şeklinde tarif edilmiştir.

Şükür; dil, kalp ve organlar ile olur. İmam Gazâlî Hazretleri’ne göre; amelin kalp, organlar ve dille ilgili yönleri vardır. Dolayısıyla kalp ile şükür olarak öncelikle bütün nimetlerin Allah’tan geldiğini bilmek gerekir. Ona göre; bu aynı zamanda tevhid bilgisidir, nimeti başkasından bilmek ise bir tür şirktir. Yine kalbin şükrü, bütün yaratılmışlar için iyilik düşünmek; dilin şükrü Allâh’a minnettarlığını ifade etmek; organların şükrü Allâh’ın verdiği nimetleri O’na itaat sayılacak şekilde kullanmaktır.

Bu bakımdan şükür; Allâh’ın üzerimizdeki nimetlerinin kadrini, kıymetini bilmektir. Şükür, nankörlük etmemektir. İbrahim Sûresi’nin 7. âyet-i kerîmesinde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Hani Rabbiniz size şöyle bildirmişti: Eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Nankörlük ederseniz gerçekten azâbım çok çetindir.”

Sadece varlıkta değil yoklukta da şükredebilmek. Her dâim şükür hâlinde olabilmek… Onun için Allâh’ın Habîbi sevgili Peygamberimiz, her hâlinde ve her dâim;

Elhamdülillâhi alâ külli hâl” yani;“Her hâlimde Sana şükür ve hamd olsun Allâh’ım!” derdi.

Fahr-i Kâinât Efendimiz; seherlerde kalkar, huşû içerisinde uzun uzun kıyamda durur, gözyaşları içinde secdeye kapanırdı. Bu hâlde geçen gecelerden birinde Âişe Vâlidemiz;

“–Yâ Rasûlâllah! Rabbin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışladığı hâlde niçin bu kadar ibâdet ediyorsun?” diye sordu. Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“–Allâh’a şükreden bir kul olmayayım mı ey Âişe?”

Öyleyse mü’minler olarak; zihnimizi, kalbimizi, dilimizi, bedenimizi şükür nimetinden mahrum bırakmamamız lüzum etmektedir.

Rabbimiz, cümlemizi her dâim şükreden kullarından eylesin!

ALLAH -celle celâlühû-’YA GÜZEL KULLUK (İBÂDET) ETMEK

Cenâb-ı Hak’tan yerine getirilmesi hususunda yardım talep edilen bir diğer madde, güzel kulluk yapmaktır.

Buna ihsan kıvâmında bir kulluk da diyebiliriz. İhsan neydi? Bir hadîs-i şerifte buyurulduğuna göre;

“İhsan; Allâh’a, O’nu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen O’nu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor.” (Buhârî, Îmân, 37)

Bu mânâda; «O her an beni görüyor.» düşüncesiyle yaşamak, Allah -celle celâlühû-’yu görüyormuş gibi kulluk yapmak, güzel kulluktur.

Güzel kulluk, bütün iş ve davranışları en mükemmel ölçüler dâhilinde îfâ etmektir.

En başta maddî ve mânevî putlardan yüz çevirerek tevhid üzere yaşayabilmek güzel kulluktur. Amellere riyâ karıştırmamak, mahza rızâ-i ilâhî için onları îfâ etmek güzel kulluktur.

Namazı huşû içerisinde kılmak, tâdil-i erkâna riâyet ederek edâ etmek, güzel kulluktur.

Yine gıybetten, her türlü kötü söz ve davranıştan arınmış bir oruç tutmak, kulluğu güzel yapmaktır.

Mebrûr bir hac yapmak, güzel kulluk misâlidir.

Abdesti güzel ve tam olarak almak, güzel kulluk nişânesidir. Nitekim sevgili Peygamberimiz bir hadîsinde; abdestinde îtinâ gösterip huşû içerisinde ve güzel bir şekilde abdest alan kimsenin, namaz kılana kadar geçirdiği süredeki günahlarının affolunacağını müjdelemiştir. (Bkz. Buhârî, Vüdû’, 24)

Hattâ kurban keserken daha az acı vermek adına bıçağı bileyerek kurban kesmek güzel kulluktur. Nitekim hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

“Hayvan keseceğiniz zaman kesme işini ihsan ile (en iyi şekilde) yapın. Kesecek kimse bıçağını iyi bilesin ve hayvanı sakinleştirsin.” (Müslim, Sayd, 57)

Ana-babaya iyilik etmek, büyüklere hürmet edip küçüklere merhamet göstermek, yetim başı okşamak, Rabbimiz’in hoşnut olduğu güzel kulluk nümûneleridir.

Kibir, bencillik, haset, cimrilik ve benzeri kötü duygu ve düşüncelerden uzaklaşmak, güzel kulluktur. Yine çağımızın en büyük hastalıklarından biri olan israfı yapmamak da bir güzel kulluk misâlidir.

Güzel kulluk, az da olsa devamlı ve düzenli sâlih amel işlemektir:

“Allah katında amellerin en sevimlisi, az da olsa devamlı olanıdır.” (Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 27)

Sağ elinin verdiğini sol elinin bilmemesi güzel kulluktur.

Hazret-i Ali -kerramallâhu vechehû-;

“Kişinin değeri, işindeki ihsânıyla ölçülür.” buyurmuştur.

İnsanlara güzel konuşmak, güzel davranmak güzel kulluktur:

“Allah, her işte ihsânı (güzel davranmayı) emretmiştir.” (Tirmizî, Diyât, 14)

Kısacası güzel kulluk, gerek ibâdeti gerekse bütün davranışları Allâh’ın rızâsını gözeterek, en güzel sûrette yerine getirmektir.

Rabbimiz, cümlemizi kulluğunu en güzel şekilde yerine getirenlerden eylesin!

Velhâsıl sevgili Peygamberimiz’in Muâz Hazretleri’ne her farz namazdan sonra bu duâyı yapmasını tâlim ve tavsiye buyurması ne kadar mânidardır. Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’tan nakledilen rivâyette Peygamber Efendimiz’in aynı duâyı;

“Duâda gayretli olmayı sevmez misiniz, (o hâlde) şöyle deyin…” diyerek bizlere takdim ettiğini görüyoruz. (Ahmed bin Hanbel, VI/152) Öyleyse biz de gayrete gelip Rabbimiz’e şöyle duâ ve niyazda bulunuyoruz:

Allâh’ım! Sen’i zikretmek, Sana şükretmek ve Sana güzelce kulluk etmek hususunda bizlere yardım et!

Allâh’ım! Bizleri her dâim zikir ve şükür hâlinde olanlardan, ihsan kıvâmında kulluk edenlerden eyle!

Allâh’ım! Bizlere zikreden bir dil, şükreden bir gönül lutfeyle!

Âmîn…