İLİM, İRFAN ve TAKVÂ DOLU BİR HAYAT

Sami GÖKSÜN

Rahmet-i Rahmân’a tevdî ettiğimiz M. Emin SARAÇ Hocamızın ilim, irfan ve takvâ dolu hayat hikâyesi, verdiği mülâkatlarda ve talebelerinin hâtıralarında yer almakta.

Meşakkatler ve ızdıraplar içinde yetişmiş bu kıymetli âlimin, ilmi nasıl hazmettiğini ve takvâ dolu mütevâzı bir müderris olmak için nasıl niyazda bulunduğunu anlatan bu satırlar, yeni nesiller için yolları aydınlatan ışıklar mesâbesindedir:

“Babamız bizi yani dört erkek bir de kız kardeşimizi öyle karanlık bir devirde hâfız yaptı ki gayreti takdire değer.”

“Dedem müderrislerdendi. Dedemin vefâtı da ayrı bir hengâmedir, onunla ilgili de bir-iki şey söyleyelim. Menemen hâdisesi sırasında Türkiye’nin neresinde meşâyihten bir zât varsa hapse atılmıştır. Mürettep bir hâdise olduğu için bütün din adamları tehdit edilmiştir. Ahh… Çok hazin hikâyelerdir o tarafı. Babam da dedem de Menemen hâdisesinde suçlanan zâtları tanımadıkları, ilgileri olmadığı hâlde yine de 6’şar ay hüküm giymişlerdi. Dedem o üzüntüyle hapisten çıktıktan 3 ay sonra vefât etti.”

Emin SARAÇ Hocaefendi, kadîm dostu merhum Abdurrahman GÜRSES’in de bu hâdisede yaşadığı ızdırapları şöyle anlatır:

“(Abdurrahman Hoca) Menemen hâdisesini hiç unutamazdı, hemen her fırsatta öfkesine de hâkim olamayarak etrafında bulunanlara anlatırdı. O devirlerde o denli sıkıntı çekmiş ki;

«Otuz sene hüküm verseler bana müjde gelecekti.» derdi. Fakat bir sene hüküm vermişlerdi.

Mâlûmunuz Menemen hâdisesi sonrası ülke genelinde yapılan tutuklamalar neticesinde 500 tane hocaefendi hapse atılmıştı. Bunlardan 32 kişi idam edilmiştir. Hattâ idam edilenler arasında baba-oğul da bulunuyordu. Tutukluluk süresince ayrı ayrı tutulan baba-oğuldan, oğul idam edileceği zaman yürümekten âciz yaşlı baba sürüklene sürüklene götürülmüş ve oğlunun idam edilişi seyrettirilmiştir. Abdurrahman Efendi bu hâdiseyi sürekli anlatırdı.”

Emin SARAÇ Hocaefendi’nin yetiştiği ev de güzîde bir örnek:

“Bizim evimiz tam bir Kur’ân medresesi idi. Babam teheccüde kalkmanın bereketiyle; soğuk kış gecelerinde dahî bütün aile efrâdını kaldırır, hepimize şefkatle davranır, o teheccüdünü kılarken biz abdestlerimizi alırız, sonra ders başlardı. Yazları evimizin arkasındaki bahçede Kur’ân okuruz. Ortalık aydınlanırken bizim de gönlümüz aydınlanırdı. Seher vakitlerinden güneş doğuncaya kadar bütün aile Kur’ân ile meşgul olurdu. Birtakım maddî sıkıntılar içinde yaşıyorduk fakat huzurluyduk.”

Tahsil hayatından; meşakkatlere sabır, sâdıklarla beraberlik, mâneviyat ve fedâkârlık notları:

“Ali Haydar Efendi, Şifâ-yı şerîfin zevkini bana aşılayan insandır.”

“Meclisi dersten ibaretti; her an istifâde edilirdi, müstesnâ bir insandı. Şifâ-yı şerîfi okurken gözlerinden yaşlar nasıl süzülürdü bir görseniz! Hem ders mütâlâası hem de mâneviyat dersleriyle mezcedilmişti.”

“(Ali Haydar Efendi;) Sâmi Efendi Hazretleri kendisini ziyarete Çarşamba’ya geldiği zaman ne kadar sevinçle karşılardı. İhtiram, muhabbet o kadar olurdu. Oturacağı yerleri düzeltir, hazırlanırdı. Kayınpederime de söylemiş ayrıca vasiyet de etmiştir;

«–Vefâtımdan sonra evlâtlarımı Sâmi Efendi’ye teslim edin!» diye… Cenaze namazını da Sâmi Efendi kıldırmıştır.”

“Mısır’a gittiğimiz zaman Mustafa Sabri Efendi, Zâhidü’l-Kevserî, İhsan Efendi hayattaydılar. Rabbimiz nasip etti, İstanbul’daki güzel bir muhitten Mısır’daki güzel bir muhite intikal ettirdi.”

“Zâhidü’l-Kevserî Hocamız vefâtından 20 gün evvel bana icâzet verdi ki benim için Ezher diplomasından daha kıymetlidir. Çünkü Zâhidü’l-Kevserî Fatih silsile-yi ilmiyyesine müntesiptir.”

“Mısır’da 9 sene kaldık. Yaşadığımız bir «İlim hicreti» idi. Bu müddet zarfında İstanbul’a hiç gelmedik. Çünkü gelseydik dönemeyecektik. Oradaki unutmadığım tatlı hâtıralarımızdan birisi de; yokluk sebebiyle sık sık oruç tutmak mecburiyetinde kalışımızdır. Ama hamd ü senâlar olsun ki bir defa bile tahsilimi yarıda bırakmayı düşünmedim. Allah Teâlâ bir azîmet lutfetti.”

Emin SARAÇ Hocaefendi Mısır’dan Türkiye’ye döndükten 6 gün sonra;

“Ben artık Medine’ye gitmek istiyorum, yerime birisini bulun!” diyen Celâl Hoca’yla tanıştırılır ve 60 ihtilâline kadar 3 yıl İstanbul İmam Hatip Okulunda muallimlik yapar. Askerden sonra Evkaf (Vakıflar) Müdürlüğünde bir imtihana girip burada uzman olur. Ancak bu memuriyetten rahatsızdır:

“Arapça ve Osmanlıcayı rahat okuyacak kimseye ihtiyaçları varmış; herhâlde nerede ne var tespit edip, daha çabuk yok etmek için!”

“Fakat ben burada çalışmaktan müteessir olmaya başladım. O kadar ağırıma gidiyordu ki ağlıyordum.

«–Babam bize karanlık gecelerde Kur’ân-ı Kerim okuttu, şu kadar senedir gurbetlerde tahsil yaptım ki hepsi dîne hizmet etmem içindi. Şimdi bu mahzenlerde harâmîlere malzeme hazırlamak için mi çalışacağım?!.» şeklinde düşüncelerle muzdarip oluyordum.”

Sonunda bu vazifeden ayrılarak hacca gider. Dilinde duâlarla:

“Yol boyunca, Medîne-i Münevvere’de, Mekke-i Mükerreme’de, Arafat’ta hep dilimde şu duâ vardı:

«Yâ Rabbî, hükûmet tasallutundan uzak, ulûm-i şer‘iyyeye hizmet etmek kapısını bana fetheyle!»

Elhamdülillâh o hac başka bir hac oldu. Döndükten hemen sonra İlim Yayma Cemiyeti’nin Yüksek İslâm Enstitüsü talebeleri için ilk defa açtıkları yaz kursunda Ahmed DAVUDOĞLU Hocayla birlikte tedrîse başladık. Sonra İlim Yayma Cemiyeti’nde İsmail Niyazi Bey (Numan KURTULMUŞ’un babası) bana bu tedrîsi devamlı yapmamı teklif etti. Ve o günden bugüne kadar hayatım ilim tedrîsi ile geçti elhamdülillâh. Allah Teâlâ o yönden kapımızı açtı. Fatih medreseleri ulûm-i dîniyye merkeziydi. Fatih’e kadar dayanan köklü bir geleneği vardı.”

Emin SARAÇ Hocaefendi, bu geleneği son günlerine kadar sürdürdü. İlim öğretme aşkı ve niyâzı öyle samimî idi ki, askerlik yaparken dahî talebeler bulmuş ve okutmuştu.

Ülkemizde İslâm’ın istikbâli için çok ümitvardı. Talebesi Ahmet Hamdi YILDIRIM şöyle anlatıyor:

“Teâmüle göre Fatih müderrisleri Fatih Camii hazîresine defnediliyordu. Ali Haydar Efendi’nin kendisi için hazırlanan hazîreye defnine ihtilâl idaresi izin vermemişti. İlâhî takdir, o kabre Emin SARAÇ Hocamız devletin zirvesinin iştirâkiyle defnedildi.”

M. Emin SARAÇ Hocaefendi; fedâkârca ve korkusuzca ilim öğrendi. İlmiyle makam-mevkî peşinde koşmadı. Tavizsiz bir vakar içinde hareket etti. İlmini mütevâzı bir şekilde ilim ehline tevzî etme yolunu aradı, niyaz etti, buldu ve gerçekleştirdi. Gönlüyle hazmettiği ilmi takvâ ile yaşadı ve yaşattı.

Cenâb-ı Hak, ecrini ziyâde eylesin. Bu milleti böyle nurlu kandillerden mahrum eylemesin.

KAYNAKLAR

1. Emin SARAÇ Hocaefendi ile, Altınoluk, sa: 164, yıl: 1999.
2. Salih OKUR, Emin SARAÇ Hocaefendi İle Son Devir Âlimlerimiz Üzerine…, www.cevaplar.org
3. Ahmet Hamdi YILDIRIM, https://cutt.ly/JlWakvN