ALLAH GÜZELDİR, GÜZELİ SEVER

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

عَنْ عَبْدِ اللّٰهِ بْنِ مَسْعُودٍ عَنِ النَّبِيِّ
صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ قَالَ :
« …إِنَّ اللّٰهَ جَم۪يلٌ يُحِبُّ الْجَمَالَ … »

Abdullah bin Mes’ûd -radıyallâhu anh-’tan nakledildiğine göre, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“…Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzeli /güzel olanı /güzelliği sev

er…” (Müslim, Îmân, 147)

BİR MESAJ: “Ey mü’min kardeşim! Güzel düşün, güzel konuş, güzel bak,
güzeli gör ve güzel yaşa!”

Her güzel daha güzele yaver;
“Allah güzeldir, güzeli sever.” (Necip Fazıl)

Yüce dînimiz İslâm, güzellik dînidir. İşlerin güzel, sağlam ve düzgün yapılmasını, insanların güzel düşünmesini, güzel konuşmasını ve güzel işler yapmalarını tavsiye ve teşvik eder.

Hakikatte güzele dair ne varsa Cenâb-ı Hakk’ın ezelî sıfatlarının bir tezâhürü ve tecellîsidir. Serlevhâ hadîsimizde yer alan cemîl (جَم۪يلٌ) kelimesi; Cenâb-ı Hakk’ın güzel isim ve sıfatlarından Cemîl ve Cemâl sıfatlarına işaret etmektedir. Cemîl ve cemâl kelimeleri, kök itibarıyla C-M-L (ج ـ م ـ ل) kökünden gelmiş olup; güzel olmak, hoş ve latif olmak, münasip olmak, kibar ve nâzik davranmak, iyilik ve ihsan sahibi olmak gibi mânâlara gelmektedir. İslâm âlimi Hattâbî, Cemîl sıfatının, aynı zamanda nûr ve güzelliğin sahibi mânâsında kullanıldığını ifade etmektedir.

Yüce Allâh’ın bir isim ve sıfatı olarak Cemîl ve Cemâl kelimeleri; güzel olan, zâtı, sıfatları, fiilleri ve isimleri güzel olan mânâlarına gelmektedir.

Allah -celle celâlühû-, Güzel’dir. En güzel isimler, en mükemmel sıfatlar O’nundur. O’nun zâtı, sıfatları, fiilleri ve isimleri de güzeldir. O, sonsuz iyilik ve ihsan sahibi olandır.

Allah Teâlâ eşsiz ve mutlak Güzel olandır. O’nun güzelliği her türlü idrak ve düşüncenin fevkindedir. O, nâmütenâhî Güzel olandır. Bütün güzelliklerin kaynağı, Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri’dir. O, zâtına yaraşır bir kemâlâtta eşsiz güzelliğin sahibidir.

O’nun Kelâmı Kur’ân, güzeldir. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şu sözünde Kur’ân-ı Kerîm’i sözlerin en güzeli (ahsenü’l-kelâm) olarak tavsif ediyor:

“Sözlerin en güzeli Allâh’ın Kitâbıdır. Yolların en doğrusu Muhammed’in yoludur.” (Buhârî, Edeb, 70)

Allah Teâlâ Güzel’dir, kullarına güzel muamelede bulunur. O’nun emir ve nehiyleri hep insanın hayrına olan şeylerdir. İnsan, bu emir ve nehiylere uyarsa; yüce Mevlâ, fazlasıyla mükâfâtını verir. Zira O’nun mükâfâtı da bol ve güzeldir.

Bu mânâda O, kullarına karşı lütufkâr davranandır. Kullarının güzel söz ve davranışlarına bol ecir verendir. O; rahmet¸ iyilik¸ kerem¸ cömertlik¸ ihsan ve in‘âmın en mükemmel ve en güzelini lutfedendir.

Allah -celle celâlühû- Güzel’dir. O’nun yaratması da güzeldir. O’nun yarattığı her şey güzeldir. O’nun yaratmasında herhangi bir abes durum¸ tutarsızlık asla yoktur. O; şekil, renk, âhenk, denge, zarâfet ve güzellik bakımından bütün bir kâinâtı eşsiz bir şekilde yaratandır. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyurulmaktadır:

“O, yedi göğü kat kat yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir. Andolsun Biz, en yakın göğü kandillerle donattık…” (el-Mülk, 67/3-5)

Allah Teâlâ, mutlak Güzel olandır. Kâinattaki bütün güzellikleri yaratan O’dur. Cemâl ve Kemâl sıfatları da O’na mahsustur.

Zerreden kürreye yarattığı canlı cansız her şeyde O’nun Cemâl ve Kemâl sıfatlarının bir yansıması vardır:

“İşte bu, her şeyi en sağlam şekilde yapan Allâh’ın sanatıdır.” (en-Neml, 27/88)

Hattâ;

“Dağları görür, onların durduğunu sanırsın; oysa bulutlar gibi hareket ederler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allâh’ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır.” (en-Neml, 27/88)

Mutlak ve gerçek güzelliğin sahibi olan Allah Teâlâ, yarattığı her şeye bu güzelliği nakşetmiş, insanı yaratmıştır. Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de;

“Biz, insanı en güzel biçimde yaratmışızdır.” buyuruyor. (et-Tîn, 95/4)

Yüce Allah; insanı kusursuz bir güzellikte en güzel sûrette yaratmış, beden olarak mütenasip kıldığı gibi rûhen de yükümlülük alabilecek kapasite ve kabiliyetlerle donatmıştır.

Allah Teâlâ tarafından lutfedilen bu en güzel ve en mükemmel biçim ve yapı sayesinde insan; yeryüzü varlıkları içinde, gerek fizyolojik olarak gerekse rûhî ve zihnî olarak en mükemmel ve en seçkin varlık olarak temâyüz etmiştir.

İnsanın bu mükemmelliği ve güzelliğinin yegâne kaynağı tabiî ki Cenâb-ı Hak’tır. Zira O, insanı yaratıp şekil verdikten sonra rûhundan üflemiş (Bkz. el-Hicr, 15/29), üzerinde sıfatlarını tecellî ettirerek insanı yeryüzünün halîfesi kılmıştır. (Bkz. el-Bakara, 2/30)

Hayâ, edep, tevâzu, hayır ve hasenat, sabır, şükür gibi güzel hasletler, hep Allah Teâlâ’nın Cemâl ve Kemâl sıfatlarının yansıması olan güzel davranışlardır.

Onun için meselâ edep, insana çok yakışır. Edep, güzeldir. Edep, insanı güzelleştirir. Edep, insanın süsüdür.

Bütün güzel hasletler, yaratılmışların en güzeli ve en şereflisi olan insana yakışır. Bu güzel hasletler onda güzel görünür. Allah Teâlâ da bu güzel davranışları yapanları, güzel davrananları, güzel bir hayat yaşayanları sever.

İnsanı en güzel sûrette yaratan Allah -celle celâlühû-, en şerefli varlık olan insanın fıtratına bu güzellik duygusunu vermiştir. Fıtratından gelen bir sâik ile insan; güzeli sever, güzelin peşinden gider.

Bu bakımdan Cenâb-ı Hakk’ın Cemâl ve Cemîl sıfatları kendisinde tecellî etmiş olan mü’min; güzeldir, güzel düşünür, güzel konuşur, güzel davranışlar sergiler, güzeli görür, güzel bakar ve her işini güzel yapar.

Mü’min, her türlü işini ihsan kıvâmında yapar. Zira bir hadîs-i şerifte ifade edildiğine göre;

“Allah her işte ihsânı (güzel davranmayı) emretmiştir.” (Tirmizî, Diyât, 14) İhsan, Allah Teâlâ’yı görüyormuş gibi bir hayat yaşamaktır.Dolayısıyla mü’min; Allah Teâlâ’yı görüyormuş gibi ibâdetlerini yapar, huşû içerisinde, tâdil-i erkâna riâyet ederek namazını kılar.

O’nu görüyormuş gibi ticaretini yürütür, terazisini düzgün tutar.

Mü’min, yaptığı işi güzel ve düzgün yapar. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:

“…Yaptığınız işi güzel yapın; Allah işini güzel yapanları sever.” (el-Bakara, 2/195)

Hazret-i Âişe’nin naklettiğine göre; Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir iş yaptığı zaman sağlam yapardı. (Müslim, Müsâfirîn, 141)

Yine Hazret-i Âişe Vâlidemiz’in rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte Hazret-i Peygamber;

“Allah Teâlâ, sizden birinizin, yaptığı işi sağlam yapmasını sever.” buyurmuştur. (Beyhakî, Şuabü’l-îmân, IV, 334)

Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, biricik oğlu İbrahim’i kabre koyarken kerpiçlerle örtülen mezarda bir açıklık görmüş, hemen bu açık kısmın kapatılmasını istemişti. Orada bulunan sahâbîler, merak edip bunun sebebini sordular. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu:

“Bu, ölüye ne fayda ne de zarar verir, ancak hayattakilerin gözüne hoş görünür. Biriniz bir iş yaptığında onu en güzel şekilde yapsın. Zira Allah, kişinin işini sağlam yapmasından hoşlanır.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, XXIV, 36)

Görüldüğü gibi Hazret-i Peygamber, mezardaki ufacık bir açığı bile göze hoş gelmeyebilir endişesiyle düzelttirmiştir. Zaten O, çok zarif bir insandı. Oturması, kalkması, yürümesi, konuşması, yemesi, içmesi, uyuması her şeyi ama her şeyi, zarif ve güzeldi. Hangi iş olursa olsun yaptığı bir işi düzgün ve sağlam yapardı.

Allah -celle celâlühû-; Güzel’dir, güzel olanı sever. Allah Teâlâ; güler yüzlü olanları, bütün mahlûkata karşı mülâyim tavırlı olanları, hoş davrananları sever. Eşsiz ve mutlak Güzel olan Allah -celle celâlühû-; güzel ahlâkı, güzel ahlâk sahiplerini sever.

İnsan güzeldir. İnsanın asıl güzelliği, sûretinde değil sîretindedir. İnsanın güzelliği; giyim-kuşamında, şeklinin güzelliğinde vs. değil, ahlâkının güzelliğindedir, gönlünün güzelliğindedir. Zira bir hadîs-i şerifte yüce Allâh’ın insanların sûretlerine değil kalplerine nazar ettiği bildirilmektedir. (Bkz. Müslim, Birr, 34) Bunun içindir ki Sevgili Peygamberimiz şöyle duâ ederdi:

“Allâh’ım! Benim yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlâkımı da güzelleştir.” (İbn-i Hanbel, 1, 403)

Güzel söz ve davranışların bir câzibesi vardır. İnsan, tabiatı gereği güzeli sever; güzel sözleri, güzel davranışları sever. Onun için insanlara güzel konuşmalı, doğru ve hak konuşmalı, güzel davranmalı, onlara güzellikle öğüt vermelidir.

Eğer mü’minler olarak şu fânî dünya hayatında söz ve davranışlarımızda Cenâb-ı Hakk’ın Cemâl sıfatını yansıtabilirsek¸ sonsuz âhiret hayatında da Cemâlullah şerefi ile müşerref oluruz inşâallah.

Rabbimiz, cümlemizi dünya hayatında güzel söz ve davranışlarda bulunan mü’minlerden eylesin!

Rabbimiz, cümlemizi âhiret hayatında Cemâlullâh’a eriştirsin!

Ey Güzel olan ve güzelliği seven Rabbimiz! Yaratılışımızı güzel eylediğin gibi ahlâkımızı da güzelleştir!

Âmîn…

EMİN SARAÇ HOCAMIZ İLE BİR HÂTIRA

19 Şubat Cuma günü, Osmanlı dönemi ulemâsından Hâfız M. Emin SARAÇ Hocamız dâr-ı bekāya irtihâl eyledi. Merhum ve mağfur hocamız; âlim, fâzıl, ilmiyle âmil, ihlâs sahibi ve takvâ ehli bir hocamızdı. Ömrünü ilim öğrenmeye ve öğretmeye verdi. Senelerce Fatih Camii’nde tedrisat faaliyetlerinde bulundu.

Rahmete vesile olması bakımından merhum hocamızla yaşadığımız bir hâtırayı aktarmak istiyorum:

2013 yılında Eyüp Camii’ne doğru giderken hocamızla karşılaştık. Elini öpüp duâsını almak istedik. Bizim Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde hadis hocası olduğumuzu öğrenince heyecanlandı ve;

“–Arapça bilgin nasıl?” diye sordu. Ben de;

“–Çok değil ama idare eder.” dedim. Bunun üzerine merhum hocamız şunları söyledi:

“–Tokat’ta 400 yıldan beri Ali Paşa Camii’nde Şifâ-i Şerif dersleri yapılırmış. Sonradan inkıtâa uğramış. Ne olur sanki bu dersleri başlatsanız? Hem bu gelenek devam etmiş olur. Hem de Rasûl-i Ekrem Efendimiz’i daha yakından tanımış oluruz. Zira Kâdı Iyâz’ın kaleme aldığı bu eser, Sevgili Peygamberimiz’i en iyi anlatan eserlerden biridir.”

Biz de bunu bir emir telâkkî ettik ve o dönemin Tokat müftüsü merhum Abdurrahman KOÇAK Hocamıza arz ettik. O da bunu memnuniyetle karşıladı ve;

“–Hocam, ne zaman derseniz Ali Paşa Camii’nde Şifâ-i Şerif derslerine başlayabilirsiniz.” dedi.

Böylelikle 28 Eylül 2013 tarihinde Rabbimiz’in lutfu ve M. Emin SARAÇ Hocamızın delâletiyle Ali Paşa Camii’nde Şifâ-i Şerif derslerine başlamış olduk. Hocamız çok mutlu olmuştu. Gelen gidene sorar, takip ederdi. Hattâ bir gün özel olarak telefon açıp çok mutlu olduğunu ve iftihar ettiğini söyledi;

“–Gözlerinden öpüyorum.” diyerek memnuniyetini izhâr etti.

Rabbim rahmet eylesin. Ümmet, bir âlimini daha yitirdi. Rabbim yerine ilmiyle âmil, ihlâs sahibi âlimler lutfetsin.

Rabbim bu ümmeti âlimsiz ve velîsiz bırakmasın.

Âmîn…

KIYMETLİ ÂLİM EMİN SARAÇ HOCAEFENDİ’NİN VEFATINA TARİH:

Vâh Emin bir Hocamız gitti eyvah,
Yeri dolmaz ama doldursun Allah!..
Ali Haydar gibi şeyh, rehberiydi,
İlmi yektâ idi, can kevseriydi…
Verdi altmış sene câmîde tedris,
Dili döndükçe devam, yoktu terhis,
Göçtü üstâdı, hüzünlendi Fâtih,
Bir niyaz geldi tamâm oldu târih:

{Oldu dünyâsı sirâcen münîrâ,
Bulsun ukbâda hisâben yesîrâ…}

اولدى دنـياسى سراجا منيرا
بولسون عقباده حسابا يسيرا

١٤٤١+١

TÂLÎ (Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI)

Vezni: feilâtün / feilâtün / feûlün
(fâilâtün)