Ezel Güneşine SÂDIKÂNE YÂR İSEN…
Ayşegül AKYÜZ YAHŞİ akyuzaysegul50@gmail.com
EVVELÂ DÜNYA SEVGİSİNİ SÖKÜP ATMALISIN KALBİNDEN!
“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir.
Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur.
Âhirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allâh’ın mağfireti ve rızâsı vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” (el-Hadîd , 20)
Öyle ki; dünya sevgisi ile Allah Teâlâ’nın sevgisi, bir arada bulunmaz. Fânî olana itibar etmek; bâkî olana karşı, insanı kör ve sağır eder. Yaşadığımız hayat içerisinde, dünya için gam çekenlerin kalplerinden münâcâtın zevki alınır; duâ ederken hiçbir lezzet alamazlar. Sevginde samimî isen; ellerin semâya açıldığında, dünya arkasını dönüp gitmelidir senden.
“Kim azar (nefsinin arzularına uyar) ve dünya hayatını âhirete tercih ederse, şüphesiz onun varacağı yer cehennemdir. Kim de Rabbinin makamından korkar ve nefsini kötü arzulardan alıkoyarsa; şüphesiz ki onun varacağı tek yer de cennettir.” (en-Nâziât, 37-41)
HAK TEÂLÂ’DAN GEREĞİ GİBİ KORKMALI ve O’NA HAKKIYLA HAMD Ü SENÂ ETMELİSİN!
Nefsin davetkâr üslûbuna pâye vermeyen insan, kendi sıhhat ve istikbâline en kazançlı yatırımı yapmış olacaktır. Nasıl ki insan sevdiğine karşı aşırıya gitmekten, haddi aşmaktan ve ona karşı duyarsız kalmaktan korkarsa; Rabbine karşı bu nâhoş tutumların kat be kat daha fazlasından bîzâr olmalıdır.
Allâh’a karşı duyulan haşyet, sevginin bir îcâbıdır ve insanın hatalarını en aza indirmesinde olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Allâh’a duyulan sevginin yüzü insana dönüktür. Sevildiğinde, o kulunu herkese sevdirir. Öyle bir yansıma olur ki gökteki melekler bu nur ile aydınlanır. Allah Teâlâ; meleklerine, kullarının sevgisiyle övünür. İnsanların kalplerine sevgiyi koyan ve görünmez bir bağ ile birbirine bağlayan da yine Allah Teâlâ’dır.
RASÛL-İ EKREM -sallâllâhu aleyhi ve sellem-
EFENDİMİZ’İN SÜNNETİNİ AMELLERİNE İLMEK İLMEK İŞLEMELİSİN!
“(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân, 31)
Sevgi ispat ister. Bu vesileyle seven kişinin muhabbeti imtihanla sınanır. Allah Teâlâ; Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e itaati, kendisine itaat kabul etmiş; «muhabbetullâh»a açılan kapının anahtarının Rasûlullâh’a itaatte saklı olduğunu duyurmuştur.
Unutulmamalıdır ki; Allâh’ın yerleri ve gökleri O’nun hürmetine yarattığı Peygamber’ine gerçek dost olmak, O’nu yüceltmek, Allah Rasûlü’nün üzerimizdeki haklarının şuurunu taşımak ve O’na itaat etmek, sevginin bir gereğidir.
ANCAK O’NUN RIZÂSINI ve MUHABBETİNİ ARZU ETMELİSİN!
“İnsanlardan öylesi vardır ki, Allâh’ın rızâsını ara(yıp kazan)mak maksadıyla nefsini satın alır. Allah, kullarına karşı şefkatli olandır.” (el-Bakara, 207)
Allah sevgisiyle şekillenen kalbin kapasitesi artar ve kalp arınır. Tıpkı sert bir kaya parçasını zamanla delen su damlası gibi, muhabbetullah kalbin derûnuna nüfuz eder. Muhabbet kalbi dinamik tutar, öyle ki; böyle yüce bir muhabbet, gayrıya yönelmekten ve kalbi meşgul etmekten insanı alıkoyar. Mâsumiyet âleminin ışıklarıyla aydınlanan insan, daimî sûrette Allâh’ın huzûrunda olmayı murâd eder ve mâsivâdan yüz çevirir.
Sınırlı olan varlığın, hiçbir sınırı olmayanı tanıma ve sevme süreci; hiç bitmeyen bir yoldur. Bu süreç içinde; O’nu tanımak devam edecek, özlem ve kavuşma iştiyâkı gitgide daha da artacaktır. Allâh’ın, Zât’ını ve sıfatlarını bize bildirdiği kadarıyla anlayabilmek, bu iştiyak için bir zaruret; sevmek içinse, yeterli bir sebep olacaktır.
«ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEK» SIRRINA ERMELİSİN!
Ölümü hatırlamak; kişiyi, bir aldanış yurdu olan dünyadan soğutarak, âhiret yurdu için hazırlık yapmaya sevk eder. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;
“Ölüm mü’min için bir hediyedir.” (Münâvî, III, 233) buyurduğu bu hadîs-i şerîfi ile; insanın kendine sevineceği bir son nefes hazırlığı yapmasının «sürur» sebebi olacağını bildirmiştir. Ölüm ki, dünyanın değerini düşürür! Ölüm ki, sonsuzluk âlemine bir geçiştir. İnsanın, fânî aldanışlardan kendini soyutlamasıyla işitebileceği; yârin buyruğu, bir kavuşmadır.
Ebû Süleyman ed-Derânî -rahmetullâhi aleyh-, Ümmü Harun’a cevabı hikmet dolu bir soru sorar:
–Ölümü seviyor musun?
–Hayır!
–Neden?
–Bir insana verdiğim sözü yerine getirememiş olsaydım, onunla karşılaşmayı hiç istemezdim. Ben Allâh’a verdiğim sözü tutamadım, O’na isyan ettim. O’nunla buluşmayı nasıl dileyebilirim ki?
Ecel, emellerimize kavuşmaktan alıkoyan bir kararlılıkla gelir. Bu sebeple, hâlâ yaşama fırsatı verilmişken; uzun vâdeli hesapları ve kaygıları bir yana bırakarak; «Bir sonraki nefes son nefesimiz olabilir…» hissiyâtında ve firâsetinde istikametten ayrılmamak gerekir. Yapılan her iş, söylenen her söz, atılan her adım, bu doğrultuda hayra âşinâ şerre muhalif olmalıdır.
İTAAT EDENLER SOFRASINDA İKRÂMA MAZHAR OLMALISIN!
Hidâyete erdikten sonra, dalâlet yoluna sapmamalı; ömrün hakkında cimrilik yapmamalısın. Onu, Hak ve tâat uğruna harcamak ne güzel bir haslettir. Konuş, sus ve bak. Konuşman zikir; susman ibâdet; bakışın tefekkür olsun. Bu üç güzellik sende bulunduğu sürece, Allah sana iyiliği va‘deden itaat verecektir.
“Susamış insanlar hararetle su ararlarken, diğer taraftan su da cihanda susayanları arar.” (Mesnevî, 1.b/1740)
Sevilen, mâşuk tarafından sevildiği nispette mâşuktur. Bu hakikati, insanın insana olan sevgisinde görmek mümkündür ve mecâzî olan bu sevgide -ünsiyet- göze çarpar. Hakikî sevgide ise; İlâhî tecellîlere karşı tabiî bir uyanıklık ve uyarılmışlık hâli söz konusudur. Allâh’a olan bu ilâhî sevgide insan, ekmeksiz ekmeğe âşık olur. Varlığa bağlanmak yoktur. Hakikî sevgi, insana sermayesiz kâr elde ettirir. Hak Teâlâ’ya olan itaat, kişiye yokluk çadırı kurdurur. Bu bahtiyarların yokluktan elde ettiklerini, diğer insanlar idrak bile edemez.
“Toprak altına atılan buğday o dar ve karanlık yerde bir süre kaldıktan sonra başak verir. Sonra değirmende öğütülerek daha değerli hâle gelir. Ekmek olan buğday, ağızlarda ezilerek insana can, kan ve akıl olur.” (Mesnevî)
Uzun soluklu bu hakikî sevgi yolculuğunda, şikâyete yer yoktur. Bu zorlu aşk serencâmında, insan kendi varlığından geçerek; ibâdet, itaat ve riyâzatla insân-ı kâmil olgunluğuna erişir. Kişinin çile ve musîbetlere sabredebilme azim ve kararlılığı, Hakk’ın muhabbetini her şeyden üstün tutabilmesinden ileri gelir.
“Hakikî sevgi, yokluk deryâsıdır. Onda, aklın ayağı kırıktır.” (Mesnevî, 3.b/4720)
VELHÂSIL, KALEM ÇATLAR; SÖZLER KİFÂYETSİZ KALIR
“Onlar ki, îmân etmişler ve takvâya ermişlerdir; işte onlara hem bu dünya hayatında hem de âhirette müjdeler olsun! Allâh’ın sözlerinde değişme olmaz; (öyleyse) en büyük kazanç budur.” (Yûnus, 63/64)