KRİZ İÇİNDE!..

Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI tali@yuzaki.com

“İslâm; bugün bütün dünyada kriz içinde olan bir din, bunu sadece ülkemizde görmüyoruz.”

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel MACRON, geçtiğimiz ay böyle bir hezeyanda bulundu.

Bu psikolojiyi tarif eden bir atasözümüz var:

“Kedi, bir kedi yavrusunu yiyeceği zaman fareye benzetirmiş.”

Macron, ülkesindeki müslümanlara yapacağı zulümlerden önce bir iftira patlatıyor.

Bir kriz var. Evet. Fakat o kriz, hâşâ İslâm’a ait değil.

Dünya kriz içinde…

İnsanlık kriz içinde…

Müslümanlar da kriz içinde. Birlik ve beraberlikleri darmadağın. Mânevî olsun, resmî olsun ne bir liderleri, ne doğru düzgün kendilerini temsil eden ve haklarını himaye eden bir teşkilâtları var. Birçok İslâm ülkesi hâlâ rûhen sömürge. Maddî açıdan krizde, insanlık ve idare bakımından krizde. Macron’un hakaretlerine cevap veremeyecek kadar krizde.

Fakat bu krizlerin mes’ûlü kim? İslâm mı? Hâşâ!..

Batı dünyası, Birinci Dünya Savaşı’nda -tarlaya hınzır girer gibi- İslâm coğrafyasını talan etti. Böldü parçaladı. Câhil bıraktı. İkinci Dünya Savaşı ve ardından komünizm tehlikesi, İslâm ve müslümanlarla uğraşmalarını bir müddet geciktirdi. Fakat düşmansız duramayan husûmet kumkumasının aklına, 1990 sonrasında yeniden eski, tarihî hasım geldi.

Evet, asıl Avrupa kriz içinde. İnsan hakları kriz içinde. Din ve vicdan hürriyeti kriz içinde. Sosyal adâlet kriz içinde. Eşit dağılım ve paylaşım kriz içinde. Hukuk ve insanlık kriz içinde.

Bütün bu katı din aleyhtarlığına sebebiyet veren ve bugün felçli bir hasta gibi yatağında uzanan muharref Hıristiyanlık da kriz içinde. Siyonizm’in oyuncağı olan Protestanlık da, ahlâksızlık ve soygunculuk yaftasından kurtulamayan Vatikan da kriz içinde.

Bu krizlerden kurtuluşun yolu: Gerçek İslâm. Fakat onu da kuşa çevirmek, kendi versiyonlarına indirgemek istiyorlar.

İşte Macron’un hezeyanlarını bağladığı proje:

Fransa İslâm’ı:

•Dört yıl içinde; Türkiye, Cezayir ve Fas başta olmak üzere, Fransa dışından imam getirilmesi yasaklanacak ve imamların Fransa’da yetiştirilmesi sağlanacak;

•Türkiye’nin de dâhil olduğu ülkelerle, azınlıklara yönelik «yabancı dil ve kültür dersleri» anlaşmasına son verilecek;

•STK’ların lâiklik sözleşmesi imzalaması ve uymayanların kapatılması sağlanacak;

•«Politik İslâm» ile mücadele, camilerin daha sıkı kontrol edilmesi ve «İslâmî ayrılıkçılık» yapanların kapatılması,

•Yurtdışı finans kaynaklarının yasaklanması,

•Okullarda başörtüsünün yasaklanması,

•Bazı belediyelerin lâikliğe aykırı olarak, okul kantinlerinde dînî menü tercihleri sunması,

•Havuzların erkek-kadın olarak ayrılması gibi uygulamaları kaldırma yetkisi valiliklere verilecek.*

Tanıdık geliyor mu?

Tanıdık gelmesi gayet tabiî. Çünkü 28 Şubat’ın eğitim müesseselerinde, kamusal (!) alanda dîni boğmaya ve silmeye yönelik çalışmalarının akıl hocası da Fransız tipi lâiklik idi.

Bu tanıdık uygulamanın en eski örneğini ise Mekke’de 3 yıl boyunca müslümanları iktisâden muhasara ederek yıldırmaya çalışan müşrikler sergilemişlerdi.

Zâlimlerin plânı varsa, Cenâb-ı Hakk’ın da plânı var. Hicretten önceki bu muhasara, müşrikleri bile bölmüş ve vicdânen rahatsız etmişti. Samimî müslümanlar o zorluklardan daha güçlü çıktılar.

Mekkeli müşriklerin bir taktiği de gevşetme teklifleriydi:

“Sen şu âyetleri okuma, putlara dil uzatma, âhiretten bahsetme; biz de Sana ses çıkarmayalım.”

Lâkin bu teklifler asla kabul görmedi. Yüce olan Hak din, asla pazarlık etmedi.

Bir zamanlar ülkemizde de Anadolu İslâm’ı, Türkiye İslâm’ı gibi denemeler piyasaya sürülmüştü. Ancak İslâm’ın cihanşümul şahsiyeti, hiçbir zaman bu kalıplara sığmamıştır.

Bu maddelerde dikkat çekici nokta: Eğitim vurgusu.

Macron çok iyi biliyor ki;

Bir dînin hayâtiyeti, mensuplarının, o dînin tâlimatlarını yaşamasında ve nesilleri yaşayacak kıvamda yetiştirmesinde…

Macron, tarihteki Firavun gibi korku krizi içinde. Azalan Avrupa nüfusu, giderek artan mültecî baskısı, sömürge zamanından kalma ciddî müslüman azınlığın varlığı ve en mühimi de artan hidâyet vakaları… Bütün bu hakikatler, İslâm’ı Avrupa’nın geleceğinde doğan bir güneş hâline getiriyor.

Firavun, bebekleri öldürerek kaderinden kaçmaya çalıştı. Macron da, Fransa’yı gerçek İslâm’ın yaşanamayacağı bir yer hâline getirmeye çalışarak krizinden kurtulmaya çalışıyor.

Sadece Fransa’da değil, bütün dünyada İslâmofobi tırmanışta.

Kur’ân yakma, iğrenç karikatürler… Bunlar da Mekkeli müşriklerin alay ve istihzâ döneminin bir taklidi. Hak dinden habersiz bu ahmaklar, mânen Ebû Leheb’in zamanımızdaki torunlarıdır.

Aslında bütün bu yaptıkları, tersine bir mühendislikle o kadar faydalı ki!..

Yabancılaşma ve batılılaşma krizi içindeki müslümanlara; Avrupa’nın maskeli yüzünü göstermek için o kadar güzel bir fırsat ki!..

O maskeye bir misal:

Macron’un 222 sene evvelki mevkîdaşı diyebileceğimiz Napolyon; Mısır’ı işgal ettiğinde, böyle krizli, tehditli lâflar savuramıyordu. Şöyle diyordu:

“Ey Mısırlılar! Size, benim buraya dîninizi yıkmak için geldiğim söylenecektir. Bu açık bir yalandır, inanmayınız. Zâlimlere; benim buraya gasp edilmiş haklarınızı iade için geldiğimi; Allâh’a, Memlükler’den daha fazla inandığımı ve Hazret-i Muhammed ile hayranlığımı celbeden Kur’ân-ı Kerîm’e hürmetkâr olduğumu söyleyiniz.”

Sömürgeye giderken böyle… Fakat ülkeniz o sömürgelerden gelen mültecîlerle dolunca; “İslâm kriz içinde!”

Öyle mi?

Macron, bir sinir krizi içindedir.

Müslümanlar İslâm’ı temsil kabiliyetlerini artırdıkça, birlik ve beraberliklerini tesis ettikçe, zâlimin karşısında ve mazlumun yanında oldukça; bu kriz ve hezeyanlar tersine dönecek, Fransa’da da dünyanın her yerinde de istikbal İslâm’ın olacaktır.

_________________________________

* Prof. Dr. Özcan HIDIR’ın değerlendirmeleri için bkz. https://www.aa.com.tr/tr/analiz/macron-un-islam-a-yonelik-hezeyanlari/1999725