DÜNYA ÇOCUK HAKLARI GÜNÜ

H. Kübra ERGİN hkubraergin@hotmail.com

20 Kasım günü «Çocuk Hakları Beyannâmesi»nin ilân edilmesinden bu yana «Birleşmiş Milletler»ce «Dünya Çocuk Hakları Günü» olarak kutlanmaktadır. Bu beyannâmeye imza koyan ülkeler; çocukların bahsi geçen haklara sahip olması için ne gerekiyorsa yapacaklarını, lüzumlu kanunları çıkarıp tedbirleri alacaklarını va‘detmiş olmaktadır. Peki; gerçekten dünyanın nizamı, hâl ve gidişâtı çocukların haklarını korumakta mıdır?

Gelin, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen Çocuk Hakları Beyannâmesi’nin maddelerine bir bakalım:

1. maddeye göre; on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır. Bu durumda on sekiz yaşından önce çocukların himaye görme, korunma, geçimlerinin sağlanması ve eğitim alma hakları vardır.

2. maddeye göre ise; beyannâmede tesbit edilen haklar, hiçbir ayırım yapılmadan bütün dünya çocuklarının hakkıdır. Bu maddeye göre; dünyanın hangi köşesinde, hangi ırk, din ve milletten doğmuş olursa olsun bütün çocuklar bu haklara sahip olma hususunda eşittir. Gerçekten öyle midir?

Bugün dünyanın birçok yerinde, çocuklar çalışmaya mecbur kalmaktadır. Bu sebeple de suç çeteleri, terör örgütleri ve fuhuş sektörü tarafından istismar edilmektedir.

Afrika’da çocuklar temiz içme suyundan bile mahrumdur. Savaş alanlarındaki çocuklar ve mültecî çocuklar; bombalanan alanlarda, göç esnasında, kamplarda hayatını kaybetmektedir. Sahillere bebek cesetleri vurmaktadır.

Rakamlarla ortaya konulmuştur ki; İslâm ülkelerinde dünyaya gelen bir çocuğun beş yaşına gelmeden önce hayatını kaybetmesi riski, Avrupalı bir çocuğa nazaran beş kat fazladır. Yani en temel hak olan yaşama hakkı bakımından bile, bir müslüman çocuğun hıristiyan çocuk kadar hakkı yoktur.

Öte yandan gelişmiş ülkelerde de çocukların yaşama hakkı güvenceye alınmış değildir. Birçok ülkede anne rahmindeki çocukların, cerrahlar eliyle katledilmesi yani kürtaj cinayeti serbesttir. Hâlbuki «Çocuk Hakları Beyannâmesi»ne göre çocuğun hakları o dünyaya gelmeden önce başlar.

7. maddeye göre; çocuğun doğumdan hemen sonra derhâl nüfus kütüğüne kaydedilme ve doğumdan itibaren bir isim hakkına, bir vatandaşlık kazanma hakkına ve mümkün olduğu ölçüde ana babasını bilme ve onlar tarafından bakılma hakkına sahip olması sağlanmalıdır.

Ne yazık ki bugün çocukların bu haklarına riâyet edilmemektedir. Bazı ülkelerde pek çok çocuk nikâhsız ilişkiler neticesinde dünyaya gelmekte, babasını ya hiç tanımamakta veya onun soyadını alma, himayesi altında yetişme hakkından mahrum olmaktadır. Fransa’da evlilik dışı doğan çocukların oranı yüzde % 40’ı aşmıştır. Evliliklerin de yarıya yakını boşanma ile sonuçlanmaktadır. Ahlâkî çöküntü yüzünden çocukların birçoğu aile himayesi ve terbiyesinden mahrum bir şekilde tek ebeveynli olarak veya yetimhânelerde büyümektedir.

Feminizm cereyanının aşırı kadın hakları ve serbestiyeti anlayışı da çocuğa karşı zulüm işlenmesini beraberinde getirmektedir. Bazı kadınlar, üreme hücresi bankalarından babası belirsiz bir şekilde çocuk sahibi olma yolunu seçmektedir. Hâlbuki bir annenin çocuğunun kaderi üzerinde böyle bir karar verme hakkı yoktur. Çocuklar annelerinin malı değildir.

Annelerin çok emeği ve hakkı vardır ama nihayetinde, çocuk anneye emânettir. Anne, çocuğunu kürtajla öldürme veya babasız bir şekilde dünyaya getirme hakkına sahip değildir. Bir çocuk hakkında böyle bir karar vermeye annesi dahî olsa kimsenin hakkı yoktur. Bu dengesiz bir hürriyet anlayışıdır.

Kadınları annelik konusunda yalnız başına bırakmaya da kimsenin hakkı yoktur. Babalık sorumluluğundan kaçarak kadınları kürtaja veya tek başına annelik yapmaya mecbur bırakmak da babaların hakkı değildir.

Bu dünyaya bir çocuk getirmek, mes’ûliyet gerektirir. Dînimiz; nikâhı emrederek, nikâhsız münasebetleri haram kılarak çocukları bu zulümlerden korumuştur. Zamanımızda, modernleşme adı altında en büyük zulümler işlenmektedir.

İslâm dünyasında da babasını savaşta kaybetmiş yetimler, kamplarda hayata tutunmaya çalışmaktadır. Birçoğu annesi ve kardeşine bakmak için çalışırken, tehlikeli durumlara maruz kalabilmektedir.

Mültecî çocukların vatandaşlıktan doğan haklardan mahrum kalmasına, kimse aldırış etmemektedir. Vatansızlık, göçmenlik, gariplik en çok çocukları etkilemektedir.

Mevcut beyannâmeye göre, her çocuk ücretsiz temel eğitim hakkına sahiptir. Hâlbuki bugün dünyanın birçok yerinde çocuklar, temel eğitim hakkına sahip değildir. Bilhassa yoksul ülkelerde eğitim ücretlidir, ama ailelerin bu ücreti ödeyecek imkânı yoktur. Gelişmiş ülkelerde ücretsiz eğitim alma imkânı olsa da, bunlardaki eğitimin kalitesi ücretliler kadar iyi değildir. Hattâ bazı devlet okullarında uyuşturucu çeteleri, çocukları küçük yaşta felâkete sürükleyebilmektedir.

Dünyanın geri kalmış bölgelerinde eğitim müesseseleri çoğu zaman misyonerlerin elindedir. Sömürgeci batı, Afrika ve Uzak Doğu’da birçok ülkeyi bu şekilde hıristiyanlaştırmaktadır.

Ne yazık ki İslâm ülkelerinde sahipsiz kalan yetimler de misyonerlerin eline düşebilmektedir. Eğer onlara sahip çıkılmazsa yarın ülkelerine batının işbirlikçi ajanı ve maşası olarak döneceklerdir. Oysa beyannâmenin 14. maddesi, çocukların din ve vicdan hürriyetine sahip olması ile ilgili tedbirler hakkındadır.

19. madde; çocuğun ihmal, istismar ve gaddarlığa karşı korunması hakkındadır. Hattâ bu madde sebebiyle, çocuklar ailelerinden alınabilmektedir. Hâlbuki asıl en büyük istismar, genel ahlâkî çöküntü sebebiyle yaşanmaktadır.

Zamanımızda çocuğun eğitim hakkı denilince sadece meslekî eğitim akla gelmektedir. Çocuğa bu dünyaya neden geldiği, hayatını nasıl nizama koyacağı ve Allâh’ın râzı olacağı şekilde nasıl yaşayacağı öğretilmemektedir. Görünüşte eğitime uzun bir zaman ayrılmaktadır, ama asıl lâzım olan bilgiler verilmemektedir. Bunun neticesinde çocuk, kendi değerinden habersiz yetişmekte ve nefsânî tasallutlardan kendini muhafaza etme şuuru kazanamamaktadır.

Ne yazık ki bugün dünyayı saran ahlâkî çöküntüden çocuklar da nasibini almaktadır. Artık küçücük çocuklara bile kötülük yapılmaktadır.

Çocukları istismardan koruma anlayışı konusunda da çifte standart yapılmaktadır. Meselâ İslâm ülkelerinde erken evlilikler suç gibi gösterilirken, evlilik dışı münasebetlerden korunma sağlanmamaktadır. Aksine kadın-erkek karışık eğitim, çalışma ve sâire hayatı ile erken yaşta nikâhsız münasebetlere zemin hazırlanmaktadır.

Günümüzde medya ve internet ortamları; çocukları erken ergenliğe sürükleyen, tahrik edici pornografik görüntülerle doludur. Birçok çocuk; beyin gelişimi tamamlanmadan erken ergenliğe girdiği için, dürtülerini denetleme gücüne kavuşmasında sıkıntı yaşamaktadır. Bu durum, çocukları istismar etmek isteyenlerin işini kolaylaştırmaktadır.

Elbette mesele bu yazdıklarımızdan ibaret değildir. Sadece örnek olarak yazdığımız maddelerden de anlaşılabileceği gibi, günümüzde «Çocuk Hakları»nın sadece adı vardır. Gerçekten çocukların en iyi şekilde yetişmesini sağlayan, kötülüklerden muhafaza eden bir sistem yoktur.

İslâm dîninin hükümleri ve ahlâkî ölçüleri ise; başta çocuklar olmak üzere, herkesin yararına uygun bir ailevî, içtimâî nizam inşâ etmektedir. Biz müslümanlar; önümüze atılan sun‘î gündemleri bir yana bırakıp, dînimizin emrettiği ahlâk sistemini hayata geçirmenin derdinde olmalıyız.

Haklarına riâyet edilmesi hususunda en hassas kesim, hiç şüphesiz ki çocuklardır. Onlar henüz kendi iyiliklerini düşünüp, anlayabilecek yaşta değildir. Onların menfaatini düşünüp; en iyi himayeyi, terbiyeyi ve istîdatları geliştirebilecekleri zemini sağlamak yetişkinlerin vazifesidir.