RASÛLULLAH -SALLÂLLÂHU ALEYHİ VE SELLEM-’İN HİCRETİ -1-

Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr

Bütün tedbirleri alarak belli aralıklarla müslümanların tamamına yakını Medine’ye hicret etti.

Habeşistan’da bulunan müslümanlara da haber verilmişti. Yıllardır gurbette muhâcir olarak kalan bu sahâbîlerin hiçbiri, önce Mekke’ye gelip gerekli bazı eşyalarını olsun alarak Medine’ye gidememişlerdi. Oradakilerin çoğu Habeş ülkesinden direkt Medine’ye hicret etmek zorunda kalmışlardı.

Mekke’den Medine’ye yapılan bu büyük hicret ile Mekke müşrikleri yeni bir telâşa daha kapıldılar. Mekke dışında büyük bir güç birliği oluşuyordu çünkü. Bu yüzden baskıların yanında, tedbirlerini daha çok artırdılar. Öyle ki, müslümanlara göz bile açtırmıyorlardı artık! Buna rağmen, müslümanların tamamına yakını hicret etmeyi başarmıştı.

Müslümanlar, intikal edebilecekleri bir barınak ve sığınağa yönelmişlerdi. Müslümanlar kurtuluşa doğru giderken, müşrikleri büyük bir endişe sarmıştı. Bunca insan gittikten sonra; O da giderek arkadaşları ile buluşup birleşirse, çok büyük tehlike olacaktı!

Hakkın ve haktan yana olanların kuvvetlendiğini gördükçe, azgınlıkları ve büyüklük taslayışları daha da artıyordu. Hak davetten yüz çevirmenin ve küfrün kalplere yerleşmesinin asıl sebeplerinin biri de aşîretler arasındaki rekabet ve şeref çekişmesiydi. Hak davetin gücü arttıkça; bu hâdiseyi, Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın akrabaları olan Hâşimoğulları’nın şereflerinin artması şeklinde değerlendirip yorumladıkları için, işin aslını anlayamıyorlardı bir türlü.1

İşte bu yüzdendir ki; müslümanların, kendisiyle birleşecekleri bir kuvvete doğru gitmek üzere olduğunu düşününce, saldırıları daha da şiddetlendi. Müslümanlar daha önce Habeşistan’a iki defa hicret ederken, dinleri sebebiyle âdeta firar edercesine Mekke’den gizlice ayrılmışlardı. Ama bu defa durum bambaşkaydı. Bu defa onlar, Allâh’ın tevfik ve hidâyeti sayesinde yardımını görecekleri bir kuvvetle birleşmeye gidiyorlardı. Habeşistan’a iki defa yapılan hicretle, Medine’ye yapılan hicret arasındaki açık fark, işte buydu. Bu sebeple Habeşistan hicretleri, müşrikleri pek fazla ürkütmemişti.

Mekke’de çok az müslüman kalmıştı. Hazret-i Ebûbekir de bunlardan biriydi. Hazret-i Âişe Annemiz diyor ki:

“–Rasûlullah -aleyhisselâm-;

«–Yesrib’e hicret ediniz!» diye buyurduğu zaman, Medine tarafına hicret başladı. Habeşistan’a hicret etmiş olanların bir kısmı da oradan Medine’ye hicret ettiler. Bu arada babam Ebûbekir de hicret etmeye hazırlandı. Rasûlullah -aleyhisselâm-’dan hicret için müsaade istedi. Fakat ona izin verilmedi. Rasûlullah -aleyhisselâm-, babama;

«–Yavaş ol, acele etme; çünkü ben, benim için de izin verilmesini umuyorum.» buyurdu. Babam Ebûbekir de;

«–Anam babam Sana kurban olsun yâ Rasûlâllah! Sen bunu umuyor musun?» diye sordu. Rasûlullah -aleyhisselâm- da;

«–Evet!» buyurdu! Bunun üzerine babam Ebûbekir, Rasûlullah -aleyhisselâm-’a hicrette yol arkadaşlığı etmek için daha ciddî hazırlıklara başladı. Bu arada iki kuvvetli binek devesi alarak, dört ay boyunca çok özel bir şekilde besledi.”2

İslâm güneşinin doğuşunun on ikinci yılı bitmiş, on üçüncü yıla girilmişti…

Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın yol göstermesiyle, sahâbîler; dörderli, beşerli, bazen daha büyük gruplarla Medine’ye hicret ettiler. Her biri, mümkün olduğunca gizli harekete geçmişti. Açıkça yola çıkıp müşriklere meydan okuyanlar da vardı tabiî.3

Mekke artık boşalmış gibiydi. Müslümanların her şeylerinden vazgeçerek; görülmemiş bir fedâkârlık içinde, doğup büyüdükleri ve çok da sevdikleri vatanlarını terk etmeleri, özellikle önde gelen müşrikleri ciddî bir şekilde korkutmaya başlamıştı. Evlerini, barklarını, dükkânlarını terk edip gitmişlerdi çünkü!

Allah ve Rasûlü’ne îmân edip, Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın ashâbı olma gibi üstün bir nimeti tepen müşrikler; ne olup bittiğini anlamaya çalışmak yerine, daha da şiddetli davranmaya başlamışlardı.

Mekke boşalırken Rasûlullah -aleyhisselâm- ve en yakınlarından sadece birkaç kişi kalmıştı burada. O’nun da Medine’ye hicret ederek, ashâbı ile birleşmesi hâlinde nasıl bir kuvvet sahibi olacağını çok iyi anlayan müşrikler, Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı takip ediyorlardı. O’nu öyle bir göz hapsine almışlardı ki, her adımını izliyorlardı. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, gelişmelere mâni olamamışlardı.

Bunun böyle yürümeyeceğini anladıklarında Dâru’n-Nedve adlı merkezlerinde toplantı yaptılar. Ateşli tartışmalardan sonra Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı öldürmeye karar verdiler.4 Ancak, kabîleler arasında kan dâvâsı ile uğraşmamak için; bütün kabîlelerden birer genç seçip, O’nun evini basarak, hep beraber öldüreceklerdi.

İslâm nimetine yönelerek, dünya ve âhiretlerini kurtarmak gibi bir nasip dururken önlerinde, onlar cehennem odunu olmak için birbiriyle yarışıyorlardı! O nasipsiz hâinler, bu korkunç kararı alırlarken, her şeyi görüp bilen Cenâb-ı Hakk’ı unutuyorlardı!

Yüce Allah -celle celâlühû-, Rasûlullah -aleyhisselâm-’a vahyini gönderdi:

وَاِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ اَوْ يَقْتُلُوكَ اَوْ يُخْرِجُوكَۜ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ

“Hani, kâfirler Sen’i tutup bağlamaları (hapsetmeleri) veya öldürmeleri yahut Sen’i (yurdundan) sürüp çıkarmak için Sana tuzak kuruyorlardı!

Onlar (Sana) tuzak kurarlarken, Allah da onların tuzaklarını bozuyordu (tuzaklarına karşılık veriyordu)! Allah, tuzak kuranlara en iyi / en güzel karşılığı verendir.”5

Bu vahyi getiren Hazret-i Cebrâil, aynı zamanda ilâhî bir tâlimat da getirmişti:

“–Yâ Rasûlâllah! Bu gece, her zaman yattığın yere yatma!”

Vahiy meleği, hâinlerin hâin sû-i kastı hakkında ayrıntılı malûmat verdi.6

Peygamber Efendimiz de, bütün bunları paylaşmak ve plânlı hareket etmek için, sevgili arkadaşının evine yöneldi.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

____________

1 Ali Muhammed Sallâbî, İslâm Târîhi Siyer-i Nebî, c. 1, s. 408-409.
2 Buhârî, Kefâlet, 4/6.
3 Hicret destanının her ayrıntısına girmiyoruz.
4 İbn-i Seyyidü’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser, c. 1, s. 178; Ebu’l-Fidâ İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 3, s. 176; Diyarbekrî, Târîhu’l-Hâmis, c. 1, s. 322; Zürkânî, Mevâhibü’l-Ledünniye Şerhi, c. 1, s. 322.
5 Kur’ân-ı Kerim, Enfâl Sûresi, 8/30. Enfâl Sûresi medenî olup, 30-36. âyetler Mekkî’dir.
6 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 126; Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 2, s. 243; Ebu’l-Ferec İbnu’l-Cevzî, el-Vefâ bi Ahvâli’l-Mustafâ, c. 1, s. 230.