BİRİNCİ ÖNCELİĞİNİZ NEDİR?

Fahri SARRAFOĞLU sarrafoglufahri@gmail.com

Ahmet Amca konuşkan ve bir o kadar da şakacıydı. Kendisi sabah erken çıkar; gençlerin olduğu parklara, halı sahalara özellikle gider, onları saatlerce seyrederdi. Onu tanıdıkları için kendisine takılır, hattâ birçokları gelir onunla istişâre ederdi. Ahmet Amcamız her zamanki gibi yine takım elbisesini giymiş, kravatını takmış ve yaşlı olmasına rağmen baston kullanmadan dik bir şekilde yürüyerek en yakınındaki halı sahaya doğru gidiyordu. Bu arada baston kullanmadığı için övünür, bunun sebebini her sabah düzenli spor yapmasına ve dengeli beslenmesine bağlardı.

Halı sahaya geldiğinde her zaman olduğu gibi yine gençler kendisinin etrafını çevirdiler ve soru sormaya başladılar. Ama, Ahmet Amca bu sefer ayağa kalkarak gençleri durdurdu;

“–Yoook!” dedi. “Bugün soru sorma sırası bende. Gelin bakalım etrafıma, bugün ben sorayım.” dedi.

Gençler gülerek geldiler ve Ahmet Amcanın neler soracağını merak etmeye başladılar.

Ahmet Amca ilk soruyu; üniversitede okuyan Kerem’e sordu:

“–Söyle bakalım Kerem, senin gündeminde neler var? Bize gündeminden bahseder misin biraz?..” dedi.

Gençler rahatlamışlardı;

“–Ooo!” dediler; “Neler var neler…”

“–Yok!” dedi Ahmet Amca, önce Kerem söylesin.

Kerem, başladı gündeminde neler olduğunu anlatmaya:

“–İlk önce üniversiteyi bitirmek istiyorum, sonra yurt dışında da eğitim almak ve uygun olursa orada okumak istiyorum. Sonra tabiî parası çok güzel bir iş bulacağım. Askerlikten sonra evlilik ve derken ömrümüz el verdikçe kariyer merdivenlerini yavaş yavaş tırmanmaya başlayacağım…”

Ahmet Amcanın gülen yüzü biraz asıldı;

“–Gerçekten gündemin bu mu?” dedi. Şaşırmış gibi bir hâli vardı. Sonra diğer gençlere teker teker sordu, hepsi de sanki âdeta öğretilmiş gibi aşağı yukarı hep aynı şeyleri söylüyorlardı:

Okul, iş, evlilik, kariyer, yükselme, daha iyi bir ev, araba vb.

Ahmet Amca, masada duran sudan bir yudum aldı ve yavaş yavaş konuşmaya başladı:

“–Sevgili gençler! Hepinizin idealleri var, ne güzel! Elbette olsun. Hepinizin hayata sarılması ne kadar güzel! Bir hedefe yönelmişsiniz, bu da güzel! Fakat beni üzen şey. Hepinizin idealleri, gündeminiz ve gündeminizin neredeyse tamamı «dünyalık». Yani dünyada bir yere varabilmek. Hiçbiriniz demedi ki: «Ben kendimi mânevî olarak da geliştirmek, tekâmül ettirmek istiyorum. Tîn Sûresi’nde Allah -celle celâlühû-’nun buyurduğu gibi;

‘…Biz sizi ahsen-i takvîm üzere yarattık.’ demesindeki sırrı yakalamak, anlamak ve yaşamak istiyorum.» demediniz. İşte bu beni üzdü. Bu dediklerinizin hepsi olabilir, hepsine ulaşabilirsiniz ama ya ulaşınca, sanıyor musunuz ki bitiyor bütün istekler… Hayır, hazlar ve istekler hep devam edecek. Çünkü egonuz, nefsiniz hep farklı olan isteklerini size fısıldar ve sizi sonu gelmeyen arzuların peşine koşturur…”

Fazla uzatmadı Ahmet Amca, gençler anlamışlardı. Zaten o da fazla uzun uzun konuşmak istemiyor, onların düşünmelerini sağlamak istiyordu. Toparlandı ve deniz kenarındaki yürüyüşünü tamamlamak üzere gençlerin yanından ayrıldı.

Kısaca:

“Çünkü (akıllarını kullansalardı bilirlerdi ki) bu dünya hayatı geçici bir zevk ve eğlenceden başka bir şey değildir; oysa sonraki hayat, tek (gerçek) hayattır. Keşke bunu bilselerdi!” (el-Ankebût, 64)

Allah, insanları boşuna ve gayesiz yaratmamıştır. Sorumluluğunun tabiî sonucu olarak onu, yeryüzünün «halîfe»si yapmıştır. O zaman bize düşen, bu sorumluluğumuzun gereğini yapmaktır.