BAŞARILI OLANLAR, DAİMA ÇALIŞANLARDIR!

Ali AĞIR aliagir70@gmail.com

“–Kimi çalışkanlığıyla, kimi zekâsıyla, kimi hazırcevap oluşuyla, kimi sükûtuyla, kimi farklı yeteneğiyle, kimi samimiyetiyle, kimi dürüstlüğüyle, kimi şımarıklığıyla, kimi hırçınlığıyla, kimi de kavgacı yanıyla kendini ispatlamak ister. Her öğrenci en az bir yönüyle mutlaka kendi varlığını hissettirir.”

Bu sözleri, uzun yıllar öğretmenlik yapan bir büyüğümden duymuştum. Fıtratı ortaya koyan, hakikatin ta kendisi diyebileceğimiz sözlerdi bunlar. Çünkü okul sıralarından geçsin geçmesin her insan, aslında dünya dershânesinin bir öğrencisidir ve hangi yönü/yönleri kuvvetliyse varlığını kabul ettirebilmek için kendini o yönüyle göstermeye çalışır.

Eğitim-öğretimin esas gayesi; öğrencileri belirlenen hedefe götürmek, istenen davranışları, bilgileri, becerileri kazandırmak, öğrencilerin yeteneklerini ortaya çıkararak yapabileceği işin en iyisini yapmasını sağlamak ve nihayetinde kaliteli/kâmil bir insan olarak vatana, millete hizmet eden kişiler yetiştirmektir.

Eğitim programları her ne kadar yetersiz ve eksikse de öğretmenler, farklı karakterdeki birçok öğrenciyi aynı hedefe götürebilmek için ter dökerler. Yetkililer tarafından yapılan plânlar, ayrılan bütçeler, eğitimciler tarafından verilen emekler, harcanan zaman hep aynı sebepledir:

Öğrencileri hedeflenen noktaya götürmek, yani başarıya ulaştırmak…

HEDEF ve GAYRET BİR BÜTÜNDÜR

Hedefi belirlemeden, çalışmanın hiçbir mânâsı yoktur. Bir bahçıvanın «bahçeyi güzelleştirmek, çiçekleri yetiştirmek» gibi bir gayesi varsa; araştıracak, plânını yapacak, gerekli tedbirleri alacak, çiçeklerin bakımını, sulamasını, budamasını yapacaktır. Gerekirse çiçeklere sevgisini fısıldayacak, yeterli ilgiyi onlara gösterecek, hattâ çocuklarını okşadığı gibi onları okşayacaktır. Ancak bu şekilde güzel bir bahçe ve rengârenk çiçekler yetişecektir.

Hedef belirlendikten sonra gerekli olan şeyler ise; arzu etmek, gayret göstermek, ısrar etmek ve çalışmaktır. Hedef olsa da gayret etmeden, çalışmadan hiçbir yere varılamaz. Yani hedef ve gayret; elmanın iki yarısı gibi birbirini tamamlamalı ve bir bütünü oluşturmalıdır.

Tarladan kaldırılan buğday, birçok merhaleden geçerek ekmek olur ve soframıza gelir. Soframıza gelen bu ekmeğin bile mideye ulaşması ve vücuda faydalı olabilmesi için bir gayret gerekir.

BABA PARASI

Üniversitede okuduğum yıllardı. Bir bayram öncesi trenle Konya’dan Karaman’a gidiyordum. Yan tarafımda oturan kişi de lise yıllarından muhabbetimiz olan biriydi.

Bir süre sonra beraberce, kompartımanlar arasındaki boşluğa çıktık. Ayaküstü sohbet ederken yanımıza biri geldi. Yanımda oturan arkadaşımın tanıdığıymış. Onlar konuşuyor ben de onları dinliyordum. Biraz konuştuktan sonra söz okula/üniversiteye gelmişti.

Yanımıza sonradan gelen kişi şöyle dedi:

“–Bu yıl da okulu bitiremezsem beni okuldan atacaklar.”

“–Seni, niçin okuldan atacaklar?” diye sordu arkadaşım.

“–Şu bölümde okuyorum. Bu yıl dördüncü yılım. Bölümü bitirdim bitirdim, bitiremezsem kesinlikle atacaklar.” dedi.

Şaşırmıştım. «İki yıllık okul, nasıl dört yılda bitirilemez» diye. Dayanamayıp sordum:

“–İki yıllık okul, nasıl dört yılda bitmez. Yoksa hocanın biri kafayı size taktı da dersten mi geçirmiyor?”

Gülerek şöyle cevap verdi:

“–Hocayla alakası yok. Şayet okulu iki yılda bitirseydim, babamın parasını kim yiyecekti?”

Üzülmüştüm. Birçok öğrenci; tarlada, bahçede, sanayideki dükkânlarda çalışırdı. Gayeleri anne-babalarına yük olmamak, masraflarının bir kısmını kendileri karşılamaktı. Bu tür yerlerde çalışmanın zorluğunu bildikleri için derslerine çok çalışırlardı. Ancak zorluklarla karşılaşmayan birçok kişi de gününü gün etmenin derdindeydi.

ÖĞRENCİLERİN ÇOĞUNUN HEDEFİ YOK

18 milyona yakın öğrencisi olan bir ülkeyiz. Bu çok büyük bir rakamdır. Ancak hedefi belli olmayan ve çalışmayan o kadar çok öğrencimiz var ki. Özellikle ortaokul ve liseye devam eden lâkin herhangi bir şekilde hedefini belirlememiş; «Okul bitsin, sonra düşünürüz…» diyen, bu yüzden derslerine çalışmayan öğrencilerin çokluğu bizleri -eğitimciler olarak- ciddî şekilde düşündürmektedir.

Başarılı olan hiçbir insan yoktur ki; hedef koymadan, gayret etmeden, çalışmadan bir yerlere gelebilsin. Disiplinli, düzenli, kararlı, plânlı ve sabırlı olunmalıdır. Başarı ancak o zaman gelecektir.

Bugün hiçbir mes’ûliyeti olmayan bir öğrenci ders çalışmazsa, büyüyüp bir işe girdiğinde çalışmak ona oldukça zor gelecektir.

Sadece eğlenerek, oynayarak, faydasız şeylerle vakit geçirmek; bir öğrencinin yapabileceği en büyük hatadır.

Elbette ki her öğrenci her derste başarılı olmayabilir. İlgiler, yetenekler farklıdır. Ancak en azından; sevdiği, ilgi duyduğu derslerde başarısını artırabilmelidir. Bir öğrenci, kendisinden daha yetenekli öğrenciler olduğu için bir işin en iyisini yapamayabilir. Bu gayet normaldir. Ama; «Başkaları benden daha iyisini yapıyor, ben yapsam ne olacak ki? Nasılsa onların gerisinde kalacağım…» gibi sığ düşüncelerden sıyrılarak, verimli ve çok çalışarak kendisinin yapabileceğinin en iyisini yapmalıdır. Bir imtihandan, 80 alacaksa 70 almamalı, bir yılda 30 kitap okuyacaksa 20 kitapla yetinmemelidir.

“Sizden birisi bir iş yaptığı zaman onu mükemmel şekilde yapsın.” (İbn-i Sa‘d, 1, 142)

PEYGAMBERLER GAYRETİN ZİRVESİNDEDİR

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in duâlarından birisi şöyledir:

“Allâh’ım! Tembellikten, korkaklıktan, ihtiyarın verdiği düşkünlük ve cimrilikten yalnız Sana sığınırım.” (Buhârî, III, 224)

İnsanlar, yaratılış itibarıyla çalışmaya meyillidir. Dînimizde tembelliğe yer yoktur. Tembel olan insan, günün birinde mutlaka başka insanlara yük olacaktır. Çünkü tembeller; çalışmadan uzak duran, vaktini hattâ ömrünü zâyî eden, boş / hiç kimseye faydası olmayan şeylerle uğraşanlardır.

Peygamberler; tebliğ vazifelerini yapmak için gayret göstermişler, îman pınarından bir kişinin daha nasiplenebilmesi için inançsızların ayağına kaç kez gitmişler, inananları ise ilim yolunda yetiştirmek ve Allâh’a güzel bir kul eylemek için gece-gündüz demeden ellerinden gelenin en iyisini yapmışlar, onlarla olan ilgilerini en üst seviyede tutmuşlardır.

Organlarımızın birinin tembellik yaptığını düşünelim. Vazifesini eksik yapar yahut hiç yapmazsa vücudun diğer organları bundan zarar görecektir. Yine aynı şekilde güneş, ay, yıldızlar vb. hepsi vazifelerini tam yapmaktadır.

Çalışkan insan hayal kurar, üretmek için adımlar atar, gayret eder; çalışır, çabalar, diğer insanları cesaretlendirir, onların bakış açısını değiştirir, umutlarını yeşertir, hiçbir şey yapamazsa bile düşünür, araştırır, farklı fikirler ve çözüm üretir.

ÇALIŞAN KAZANIR

2006 yılı Eylül ayında Karaman’ın Ayrıncı ilçesi Kavaközü Köyü’ne tayin edilmiştim. Öğretmenlikte ilk yılım olduğu için acemiydim.

Birinci, ikinci ve üçüncü sınıfların olduğu bir birleştirilmiş sınıfın derslerine girmeye başladım. Bir önceki yıl; ikinci sınıflardan üç kişi, üçüncü sınıflardan da iki kişi okuma yazmaya geçememişler.

Bu beş kişiyi, birinci sınıflara dâhil ettim. Bunlardan biri, Halil’di. Halil, ikinci sınıf öğrencisiydi.

Hepsine okuma yazma öğretmeye başlamıştım. Birinci sınıflar rahat bir şekilde harfleri öğrenirken ve ocak ayında okuma yazmaya geçerken, ikinci ve üçüncü sınıftakiler oldukça zorlanıyorlardı. Ama yine de nisan sonu gibi onlar da okuma yazmaya geçtiler.

Halil, o yıl okumayı zar zor öğrendi. Bir sonraki yıl gayreti görülmeye değerdi. Sürekli ders çalışıyor ve kitap okuyordu. Tam bir kitap kurdu olmuştu. Yıl sonunda okulun en fazla kitap okuyan öğrencisi oldu.

Büyük bir tecrübe edinmiştim. Rabbim; bana, «hiçbir öğrencinin zâyî edilemeyeceğini, gayret gösterip çalışan öğrencilerin başarılı olabileceğini» daha mesleğimin ilk yılında öğretmişti.

NETİCE

Çalışmak, öğrencilerin esas vazifesidir. Elbette öğrencilerimizde mutlaka; ahlâk, edep, sevgi, saygı, özgüven gibi güzellikler olmalıdır. Ancak bu güzel huylara sahip olan öğrenciler bugün çalışmazlarsa; yarın birçok makam ve mevkiinin, iyi niyetten uzaklaşmış, kul hakkına riâyet etmeyen, sadece kendi kazancını düşünen kişiler tarafından doldurulmasına sebep olurlar. Bu yüzden öğrenciler; ister hâfızlık yapsın, ister bir okula devam etsin, şimdiden bir hedef belirlemeli, öğrendiklerini zaman zaman tekrarlamalı, çalışma temposunu giderek artırmalıdırlar. Günü kurtarmak için değil, geleceğe yatırım yapmak ve en azından kendisine bilgiler öğreten öğretmenlerini geçmek için çalışmalıdırlar. Çünkü bu yolda atılan her adım, çalışılarak dolu dolu geçirilen her dakika, kendilerini başlangıç noktasından uzaklaştıracak, hedeflerine ve hayallerine yaklaştıracaktır.