GERÇEK MERHAMET

SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ)

Yurt eden, merhametin gerçeğidir memleketi,
Ölse her şey, diri tutmak gerekir merhameti.

Merhamet nûru, karanlıklara rahmet ışığı,
İki dünyâda budur doğru yolun keyfiyeti.

Zâlimin zulmüne engel de yürekten bu hüner,
Merhamet şânıdır âlâ yaşatan zürriyeti.

En güzel beldelerin farkı da, ey hisli gönül,
Merhamettir, şühedâ rûhu, vatan hürriyeti.

Merhamet çarkı gerek, âileden topluma dek,
Kurtulur yerlere düşmüş beşerin haysiyeti.

Artırır nîmeti vicdandaki zenginlik esas,
Merhamet, kalbi çoğaltan kitabın külliyeti.

Yatma, yaklaştı kıyâmet, olalım berrak göz,
Merhamettir şu çamurlukta özün sâfiyeti.

Bağrı şefkat dolu îmanlı nefesler şâhit,
Merhamet, son nefesin sonrası cân âfiyeti.

Merhamet lâfzını aslā kuru bir lâf sanma,
Dosta rahmet, ama küffâra şedit mâhiyeti.

Merhamet çünkü ezelden beri şeytanlara ok,
Sâde insanlık için en yüce hak emniyeti.

Bu sıfat düşmanı her cephede mağlûp eyler,
Onu hîç alt edemez n’eylese küfrün roketi.

Nerde herhangi zulüm, hangi mezâlim varsa,
Şüphe yok, cümlesinin nâr-ı cahimdir ciheti.

Merhamet etmeyen insafsıza yoktur rahmet,
Bi-yedillâh alınır mazlumun illâ diyeti.

Ehl-i vahşet olanın şahsı cehennemde olur,
Ehl-i şefkat olanın cennet olur şahsiyeti.

Merhamet fışkırarak rahmet için koşturana,
Verilir hatt-ı sırattan geçişin ehliyeti.

Her kim isterse şefâat ile sonsuz affı,
Merhamet olmalı her hâli onun, hem niyeti.

Çöl mü yalnız, ebedî rahmete herkes muhtaç,
Merhamet olsun a Seyrî, bütün ömrün özeti.

Vezni: feilâtün / feilâtün / feilâtün / feilün
(fâilâtün) (fa’lün)