VATAN CADDESİ’NDEKİ ÇÖPÇÜ

Fahri SARRAFOĞLU sarrafoglufahri@gmail.com

Sabah yürüyüşü için sabah namazı öncesi -bazen de namaz sonrası- Vatan Caddesi’nin başından sonuna kadar yürürüm. Yani Fatih-Emniyet metro girişinden, Ulubatlı metro girişine kadar gidiş geliş toplam 2 kilometre yapıyor. Dolayısıyla iki tur attığım zaman yaklaşık 35 dakikada 4 kilometre yürümüş oluyorum. Hemen hemen her gün aynı saatlerde çıkarım ve aynı saatlerde de eve geri dönerim.

Yürürken hızlı ve tempolu yürüdüğüm için etrafla pek ilgilenmiyorum. Ama baktım ki üç gündür elinde sarı poşetle birisi çöp topluyor. Önceleri belediyenin temizlik vazifelisi sandım. Ama giyim kuşamına bakınca; temizlik işçisi değil, o civarda oturan bir mahalle sakini olduğunu anladım. Dikkatimi çekmişti. Metro durağından başlıyor, kaldırımdan giderek elindeki sarı büyük çöp poşetinin içerisine yerde gördüğü kâğıt, plâstik ve cam şişeleri, sigara kâğıdı vb. ne varsa hepsini dolduruyor. Sonra caddenin sonundaki büyük çöp konteynerine boşaltıyordu. Bu sefer caddenin öbür tarafına geçiyor; oradaki çöpleri de topluyor, sonra yine çöp konteynerine boşaltıyordu.

Yaklaşık 65-70 yaşlarında, güleç yüzlü biriydi bu. O kadar güzel çalışıyordu ki; çöpleri titiz bir şekilde alıyor, en ufak bir çöpü görmezlikten gelmiyordu. Kısaca kendisine bunu iş edinmişti. İşi bitince de hemen Vatan Emniyet’in karşısında bulunan Mimar Sinan Camii’ne gidiyor, ellerini yıkıyor ve yine yakında bulunan evine gidiyordu. Ama ne zaman ben yürüyüşe çıksam, hep aynı saatte ve aynı temizlik çalışmasını yapıyor oluyordu.

Peki, o caddenin temizliğinden sorumlu biri yok muydu? Adamcağız niye her gün çöp topluyordu? Çöpleri toplayıp satmıyor, götürüp çöp konteynerine boşaltıyordu. İyi de o zaman bu işten kârı neydi ki?

Yaptığım kısa bir araştırmada, Vatan Caddesi’nin her iki tarafında da cadde üzerinde belediyenin temizlik sorumlusu olduğunu ve çöplerin alındığını öğrendim. Bu sefer iyice meraklandım. Biraz beklese, biraz sonra temizlik işçisi zaten gelecek o çöpleri alacaktı. Eee niye erkenden gelip de çöpçü gelmeden çöpleri topluyordu ki? Üstelik işi de bu değil, bundan bir kazancı da yoktu.

Artık dayanamadım bir gün ve tam çöp toplama işini bitirmiş Mimar Sinan Camii’nde ellerini yıkarken yanına giderek önce selâm verdim ve müsaade isteyerek birkaç sorum olduğunu bana yardımcı olup olamayacağını sordum. Gülerek ama bu sefer biraz daha sesli bir şekilde gülerek bana döndü ve;

“–Sor evladım sor, neyi merak ediyorsan sor. İnsanın içinde kalır sormazsa. Bu sefer ZANNETMEYE BAŞLAR… SONRA FARZ ETMEYE BAŞLAR… SONRA DA ALLAH KORUSUN İFTİRA GELİR…” dedi. “Sen sor evlâdım sakın zannetme, farz etme sor…”

Bu cevap üzerine iyice rahatladım ve merakımı giderecek soruları sormaya başladım:

–Beyefendi, görüyorum ki her gün çöp topluyorsunuz. Caddeyi ve caddenin kenarında bulunan çimenlerin üstündeki çöpleri de alıyorsunuz. Sonra da onu götürüp çöp konteynerine döküyorsunuz. Hâlbuki buranın temizlik sorumluları var zaten. Neden onların yapacağı işi yapıyorsunuz? Hem bu işten para mı kazanıyorsunuz ki?

O güleç yüzlü insan, yanıma sokularak;

“–Lâf aramızda, para kazanıyorum evlât!” dedi. Ben iyice şaşırdım;

“–Nasıl olur ki, topladığınız çöpü döküyorsunuz. Ama kim para veriyor ki?” dedim.

“–Peki, evlâdım dinle. Sonra sen karar ver nereden para kazandığıma…” dedi.

“–Değerli kardeşim! Her sabah, sabah ezanı okunduktan sonra elime iki tane çöp poşeti alır buraya gelirim. İnsanların atmış olduğu ne varsa toplarım içine. Bunu yaparken de kesinlikle KIZMAM. «Yahu çöp kutusu yok mu? Yahu sokağa da çöp atılır mı? Yahu İstanbul’da yaşamayı bilmiyorlar…» demem. Yani kızmadan toplarım. Niye attığı beni ilgilendirmez. Ve gelelim; «Niye temizlik vazifelisi olduğu hâlde ben ondan önce topluyorum?» Niyetime gelince;

Eğer bu topladığım çöpleri temizlik işçisi sabah gelip de görürse, belki içinden çöpü atanlara karşı bir sitem veya kızgınlık geçirir. O atanlara karşı bir negatif enerji gitmesin diye çöpleri ondan önce toplarım. Böylece hem o daha az çalışacak, içten içe aslında duâ edecek; «Yahu sokak ne güzel temiz!» diye, kızmayacak. Kızmadığı için de kazancına bereket gelecek. Tek gayem bu insanların işini kolaylaştırmak ve insanların tanımadıkları, bilmedikleri kişiler hakkında sitem, gıybet etmelerini ve kötü söz söylemelerini önlemek evlâdım… Tek gayem bu…”

–Peki, affedersiniz. «Para kazanıyorum.» dediniz, o nereden?

“–Ha o mu, evlâdım burayı temizlediğim ve bu niyeti taşıdığım için de Rabbim; benim kazancıma bereket veriyor, vücuduma sıhhat veriyor, aile saâdeti lutfediyor… Yetmez mi?” dedi gülerek…

Evet, şu inceliğe bakar mısınız? Şu İstanbul efendisinin düşüncesine bakar mısınız? İşte İstanbul’da yaşayan bir İstanbul beyefendisi…

Kısaca:

“Allah’tan hakkıyla korkanlar; bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah, iyilik edenleri sever.” (Âl-i İmrân, 3/134)

“Allah yolunda mal harcayın da kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve güzel hareket edin. Çünkü Allah, güzellik ve iyilik edenleri sever.” (el-Bakara, 2/195)

“Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.” (Âl-i İmrân, 3/92)

“Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulmetmez. Eğer yapılan iyilik; zerre kadar da olsa, onun sevabını kat kat artırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir.” (en-Nisâ, 4/40)