Mü’minin Mühim Bir Vasfı: EMÂNETLERE RİÂYET

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

عَنْ عَبْدِ اللّٰهِ بْنِ عَمْرٍو رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا عَنِ النَّبِيِّ j أَنَّهُ قَالَ :

« أَرْبَعٌ إِذَا كُنَّ ف۪يكَ فَلَا عَلَيْكَ مَا فَاتَكَ مِنَ الدُّنْيَا :

• حِفْظُ أَمَانَةٍ ،

• وَصِدْقُ حَد۪يثٍ ،

• وَحُسْنُ خَل۪يقَةٍ ،

• وَعِفَّةُ طُعْمَةٍ »

Abdullah bin Amr -radıyallâhu anhümâ-’dan nakledildiğine göre, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Dört şey sende olduktan sonra dünyadaki kaybından sana bir zarar gelmez: (Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, VII, 202)

BİR MESAJ:“Ey mü’min! Elinden geldiği kadar emânetlerine riâyet et! ”

“Ey îmân edenler! Allah ve Rasûlü’ne karşı hâinlik etmeyin, emânetinizdeki şeylere de bile bile hıyânet etmeyin.
Mal ve çocuklarınızın sizin için birer imtihan olduğunu ve büyük mükâfâtın Allah katında bulunduğunu bilin.”
(el-Enfâl, 8/27-28)

Mü’minin en temel vasıflarından biri, emânete riâyettir. Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de kurtuluşa eren mü’minlerin vasıflarını sıralarken;

“O mü’minler ki emânetlerine ve ahitlerine sadâkat gösterirler.” (el-Mü’minûn, 23/8) buyurarak mü’minin en mühim vasıflarından birinin emânete riâyet vasfı olduğunu vurgulamıştır.

Emânet; yüce Allah tarafından insana tevdî edilen ve riâyet edilmesi, korunması ve gözetilmesi lüzum eden hususlardır. Emânet kavramı, maddî ve mânevî emânetleri ihtivâ etmektedir.

Korunması için bırakılan maldan; yüce Allâh’ın yerine getirmemizi istediği namaz, oruç gibi ibâdetlere kadar bütün maddî ve mânevî hususlar, biz mü’minlere birer emânettir. Bu bakımdan mü’min; kendisine tevdî edilen emânetlere karşı hassas olmalı, elinden geldiği kadar bu emânetlere riâyet etmeye gayret göstermelidir.

Emânete riâyet; mü’minin mühim vasıflarından biri olduğu gibi, emânete hıyânet de mü’minde bulunmaması gereken kötü bir vasıftır. Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Emâneti olmayanın îmânı yoktur (îmânı kemâle ermemiştir, olgun mü’min değildir.)” (İbn-i Ebî Şeybe, 6/168)

Emânete hıyânet, bir nifak alâmetidir. Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

“Münafığın alâmeti üçtür:

•Konuştuğunda yalan söyler.

•Söz verirse sözünde durmaz.

•Kendisine birşey emânet edilirse ona hıyânet eder.” (Buhârî, İmân, 24)

Şunu da hatırdan çıkarmamak gerekir ki;

“…Kim emânete hıyânet ederse, kıyâmet günü, hâinlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir…” (Âl-i İmrân, 3/161)

Bu mânâda ey insan! Bedenin sana emânettir, bedeninin; yeme, içme, gıdâsını alma ve dinlenme gibi ihtiyaçlarını mûtedil bir şekilde gidermeye çalış! Zira bedeninin de senin üzerinde hakkı vardır. Bir defasında Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; Allâh’a daha yakın olma arzusu ile her gün oruç tutmaya çalışan, gecelerini namaz kılarak geçiren Abdullah bin Amr -radıyallâhu anhümâ-’nın bu hâlinden haberdar olmuş ve ona şöyle seslenmişti:

“Ey Abdullah bin Amr, duydum ki gündüzleri oruç tutup geceleri namaz kılıyormuşsun. Sakın böyle yapma! Çünkü bedeninin senin üzerinde hakkı vardır, gözlerinin senin üzerinde hakkı vardır ve eşinin de senin üzerinde hakkı vardır.” (Müslim, Sıyâm, 193)

Rûhun da sana emânet. Onun için rûhunun; yüce bir varlığa bağlanma, namaz, zikir gibi mânevî ihtiyaçlarını gidererek, îtidâlini bozacak durumlardan rûhunu uzak tutmaya çalış!

Beden ve ruh sağlığı da Rabbimiz’in bizlere lutfettiği bir emânettir. Mü’minler olarak üzerimize düşen vazife, gücümüzün yettiği kadar bu emânete sahip çıkarak, beden ve ruh sağlığımızı bozacak söz ve davranışlardan uzak durmaya çalışmaktır.

Ailen, annen-baban, eşin ve çocukların sana emânettir. Rabbimiz;

“Ey îmân edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!” (et-Tahrîm, 66/6) buyurarak bu emânete sahip çıkmamızın lüzumuna işaret etmiştir.

Mü’min; kendisine emânet edilen ve bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmemeli, emânete hıyânet etmemelidir. Aksi takdirde günaha girmiş olur. Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

“Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 45)

Bu dünya hayatında bize tevdî edilen en mühim emânetlerden biri de çocuklardır. Bu bakımdan bir anne ve baba olarak onların bakımı ve gözetimi ile ilgilendiğimiz gibi onlara iyi bir ahlâk eğitimi verme konusunda da hassâsiyet göstermeliyiz.

Kur’ân ve Sünnet, Allah ve Rasûlü’nün bizlere tevdî buyurduğu en mühim emânetlerdir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Vedâ Hutbesi’nde şöyle buyurmuştur:

“Size öyle bir emânet bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldığınız müddetçe yolunuzu şaşırmazsınız. O emânet, Allâh’ın Kitâbı ve Nebîsi’nin Sünnetidir.” (Hâkim, I, 171)

Onun için ey mü’min! Kur’ân sana emânettir. Yanlış te’viller yaparak yüce Allâh’ın murâd ettiği mânânın dışına çıkma! Veya yanlış te’viller yaparak mü’minleri dalâlete sevk eden insanların peşine düşme! Emânete ihânet etme!

Sünnet de sana emânettir. Sünnetin aydınlık yolundan gitmeye çalış! Zira sünnet,
mü’minin hayat rehberidir. Sünnet yolu, yolların en güzelidir.

“Kur’ân Allah kelâmıdır, hadisler ise beşer kelâmıdır. Peygamber bir beşerdir hata yapabilir.” gibi tahfîf edici, tahrîf edici ve istikametinden çıkmış ifadelerle sünneti istihfâf etme, tehzie etme! Emânete hıyânet etme! Zira Allah Teâlâ, âyet-i kerîmede;

“Ey îmân edenler! Allâh’a ve Peygamber’e hâinlik etmeyin!..” (el-Enfâl, 8/27) buyuruyor.

Bu bakımdan mü’minler olarak Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bize bıraktığı bu iki emânete riâyet etmeliyiz. Kur’ân ve Sünnet’e sahip çıkmalıyız. Kur’ân ve Sünnet’in aydınlık yolundan gitmeye çalışmalıyız. Allah ve Rasûlü’ne hıyânet etmemeliyiz.

Yine ey mü’min kelâm sana emânettir. Onun için ağzından çıkana dikkat et! Ağzından çıkan her kelâmın bir mes’ûliyetinin olduğunu, onlardan hesaba çekileceğini unutma!

Söz bir emânettir. Sır sana tevdî edilen bir emânettir. Onun için söz verince yerine getir. Verdiğin söze ihânet etme!

Mal ve servet sana emânettir. Bu bakımdan emânete sahip çıkıp malımız üzerindeki fakirin hakkını gözetmeliyiz. Malımızı tasarruflu kullanıp israf etmemeliyiz. Lüzum eden yerlerde onu harcamalıyız.

Âyet-i kerîmede;

“Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.” buyurulmaktadır. (et-Tekâsür, 102/8) Onun için biz insanoğluna bahşedilen bütün nimetler, bize tevdî edilen birer emânettir.

İster âmir veya işveren ol, ister memur veya işci ol işin sana emânettir. Bu bakımdan mü’min, işini güzel ve sağlam yapmalı. Hazret-i Âişe Vâlidemiz; Sevgili Peygamberimiz’in yaptığı işi düzgün ve sağlam yaptığını bildirmiştir. (Müslim, Müsâfirîn, 141) Bu mânâda işini sağlam yapmayan kişi, emânete hıyânet etmiş olur.

Sana tevdî edilen makamlar, araç ve gereçlerin her biri, titizlikle korunması gereken birer emânettir. Bütün bu emânetleri kötüye kullanan kişi, emânete hıyânet etmiş olur.

Devlet reisi için teb’ası emânettir. Bu bakımdan hasbelkader devlet reisliği kendisine emânet edilen bir kişi teb’asına karşı âdil olmalı ve aralarında eşit muamelede bulunmalıdır. Aksi takdirde devlet reisi, emânete hıyânet etmiş olur ve şu hadîs-i şerifte belirtilen itâbın muhatabı olur:

“Allâh’ın kendisine bir toplumun idareciliğini nasip ettiği bir kimse, halkın tamamını sadâkat ve samimiyetle koruyup gözetmezse, cennetin kokusunu alamaz.” (Buhârî, Ahkâm, 8)

Devlet hizmetinde çalışan için kamu malı emânettir. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kendisine verilen maaştan fazla olarak bir iğneyi bile zimmetine geçirmeyi ihânet olarak nitelendirmiştir. (Müslim, İmâre, 30)

Yine mü’min mü’mine emânettir. Onun için mü’min,
mü’min kardeşinin elinden ve dilinden emin olmalıdır:

“Mü’minler; birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (Müslim, Birr, 66)

İnsan olmak bir emânettir. Bu bakımdan insan, insanlık şerefine halel getirecek söz ve davranışlardan uzak durmalı, insan olma emânetine ihânet etmemelidir. Her yerde, her zaman ve her şartta mürûetini, insan olma şeref ve haysiyetini muhafaza etmeye çalışmalıdır.

Ey mü’min! Komşun sana emânettir. Cemiyetin yetim ve öksüzü sana emânettir.

Öğrenci öğretmene emânettir. Evlât, ana-babaya; fakir zengine emânettir. Kur’ân sana emânet, sünnet sana emânet! Rûhun sana emânet, bedenin sana emânettir. Bütün bir hayat sana emânet, ömrün sana emânettir.

Medeniyet, tarih ve kültür, nesilden nesile bize intikal eden birer emânettir.

Onun için nesil sana emânet. Nesilden nesile aktarılan kültür sana emânet. Kültürünün önemli bir unsuru olan dil sana emânettir.

Vatan sana emânet, millet sana emânet, ümmet sana emânettir.

Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de;

“Biz emâneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zâlim, çok câhildir.” (el-Ahzâb, 33/72) buyurmaktadır.

Onun için ey insan! Bu ağır emâneti yüklenmiş biri olarak, bütün bir yeryüzü sana emânettir. Hayvanlar, bitkiler sana emânet. Tabiat sana emânet, tabiî kaynaklar sana emânettir. Zira âyet-i kerîmede bildirildiğine göre yüce Rabbimiz; tabiatı, göklerde ve yerde olan her şeyi insanın hizmetine vermiştir. (el-Câsiye, 45/13)

Bu sebeple insan; kendisine yüklenen bu emâneti hassâsiyetle korumalı, aşırılık gösterip yeryüzündeki ekolojik dengeyi bozma girişimlerinde bulunmamalıdır. Zira;

“O (Allah) göğü yükseltti ve denge koydu. Sakın dengeyi bozmayın!” (er-Rahmân, 55/7-8) buyurulmaktadır. Yine Kur’ân-ı Kerim’de bu emânete riâyet etmeyip ihânet eden insanlar hakkında şöyle buyurulmaktadır.

“İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.” (er-Rûm, 30/41)

Âyet-i kerîmede;

“Ben cinleri ve insanları, ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.” (ez-Zâriyât, 51/56) buyurulmaktadır. Öyleyse kulluk da bir emânettir.

Kulluğun en mühim göstergelerinden biri olan namaz da bir emânettir. Namaz gibi oruç, zekât gibi ibâdetler de birer emânettir.

Velhâsıl ey insan! Bütün bunlar ve burada zikri geçmeyen birçok husus, sana emânettir. Öyleyse rehberimiz Muhammedü’l-Emîn -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gibi emânetlere hakkıyla riâyet etmeye çalışalım! Bize tevdî edilen emânetlere sıkı sarılalım. Asla emânetlere hiyânet etmeyelim!

Ne mutlu emânetlere riâyet edebilenlere…

Rabbimiz, cümlemizi emânete riâyet eden sâlih kullarından eylesin!

Rabbimiz, bizleri emânete hıyânet eden bedbaht kullarından eylemesin!