HİCRET BAŞLIYOR

Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr

Rasûlullah -aleyhisselâm-, bir yandan sevgili ashâbını yetiştirmeye bir yandan da İslâm’ı tebliğ etmeye devam ediyordu. Ancak her geçen gün, baskı, şiddet ve işkencelerini artıran müşrikler; müslümanlar için Mekke’yi yaşanmaz bir duruma getirmişlerdi. Özellikle o meşhur Akabe Bey‘atı, onları şoke etmişti. Bunca baskı, takip ve tedbirlerine rağmen; müslümanlar bir araya gelip, birbirleriyle görüşüp anlaşmışlar, ardından bey‘at ederek, güç birliği oluşturmuşlardı. İşte bu büyük gelişmeden dolayı; müşriklerin dayanılmaz işkenceleri, dayanılmaz sınırları bile aşmıştı.

Bütün bunları görüp yaşayan Rasûlullah -aleyhisselâm-; sevgili ashâbı için çok üzülüyor, onlar için bir kurtuluş yolu arıyordu.

Diğer taraftan da Yesrib, Medine olmaya hazırdı! Peygamberimiz -aleyhisselâm- ve Mekkeli sahâbîlere hazırdı artık. Hazret-i Mus‘ab; çok büyük bir iş başararak, yeni bir yurt kapısı aralamıştı.

İkinci Akabe Bey‘atı esnasında orada bulunan Medine’nin seçkin müslümanları; bey‘at yapıldıktan hemen sonra, Peygamberimiz’i ve sahâbîleri hicrete, yani Medine’ye davet etmişlerdi. Medine’ye döner dönmez, yine haber gönderip tekrar tekrar davet ettiler.

–Ey Allâh’ın Rasûlü! Burada çektiklerin yetişir artık! Medine’ye gel! Sen’i canımızla, malımızla korumaya söz veriyoruz! Bizimle gel artık yâ Rasûlâllah!1

Peygamberler Peygamberi Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; bu içten davete, daha bir içten tebessüm etti. Bu tebessüm aynı zamanda; «Evet!» mânâsına geliyordu.2

İşte bu hâdisenin duyulması üzerine, müşrikler işkencelerin ve baskıların dozunu iyice artırmıştı. Değil yaşayacak, nefes alacak durumları bile kalmamıştı âdeta. Bir çözüm yolu arayan sahâbîler, yine Rasûlullâh’ın yanına gelip vaziyetlerini anlattılar.

Bunun üzerine Peygamberimiz -aleyhisselâm- şöyle buyurdu;

–Sizin hicret edeceğiniz yurt bana gösterildi. Orasının; iki kara taşlık arasında, hurmalık, çorak bir yer olduğunu gördüm. Orası, Yesrib (Medine)’dir. Gitmek isteyen, oraya gitsin! Orası yakın bir beldedir. Siz orayı biliyorsunuz. Orası; Şam’a giderken, ticaret kervanınızın yoludur!3

Rasûlullah -aleyhisselâm-; böylece, Habeş ülkesinden Mekke’ye dönmüş bulunan Mekkeli muhâcirler ile Mekke’de yanında bulunan müslümanlara, Medine’ye hicret edip gitmelerini ve Medineli kardeşleriyle birleşmelerini söyledi. Sonra da şöyle buyurdu:

–Yüce Allah; onları sizin için kardeşler ve Medine’yi de, emniyet ve huzur bulacağınız bir yurt kıldı!4

–Lebbeyk yâ Rasûlâllah!

Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın sıkı tedbirli tavsiyelerinden sonra, Mekkeli müslümanlar birbirleriyle yardımlaşarak alelacele hazırlandılar. Hemen ardından da birbiri ardınca, Medine’ye hicret etmeye başladılar. Binekleri olanlar bineklerine binerek, binek bulamayanlar da yaya olarak yola çıktılar.5

Mekke’den Medine’ye hicret başladı. Müslümanların her biri fırsat buldukça birbiri ardınca, Medine’ye hicret ediyordu.

Mekkeli muhâcir sahâbîlerin nerede ise hepsi, Kuba köyünde karşılanıp misafir edildiler. Medine merkezde misafir edilenler de vardı. Ama tamamına yakın büyük çoğunluk Kuba’da konaklamıştı.

Medineli müslümanların Mekkeli müslümanları karşılamaları görülmeye değerdi…

Medineli sahâbîler; özellikle Kuba’da oturanlar, muhâcir kardeşlerine önce gönüllerini açmışlardı. Ardından evlerini, bağlarını, bahçelerini de açtılar. Öyle ki; misafirlere, misafir olduklarını bile hissettirmemeye çalışıyorlardı.

Hicret devam ederken, sürekli yeni hâdiseler yaşanıyordu. Kimisi hicret yolundayken hâin müşrikler tarafından yakalanıp geri götürülüyor; kimi malını, mülkünü müşriklere vererek Medine yolunu tutuyor; kimi de hapsedildiği için hicret edemiyordu.

Hicret başlamıştı artık. Dur durak olmazdı. Hicret çok daha önceden başlamıştı aslında; muhâcir-ensar, oluşmaya başlamıştı:

Rasûlullah -aleyhisselâm- ile Hazret-i Ebûbekir ve Hazret-i Ömer -radıyallâhu anhümâ- nasıl Mekkeli müşrikler yüzünden Medine’ye hicret ederek muhâcirlerden oldularsa; ensardan olanlar da şirk yurdu olan Medine’den Akabe gecesinde Rasûlullâh’ın yanına gelmekle, onlar da muhâcirlerden olmuşlardır.6

Hicret; insanın, bir beldeden bir beldeye göç etmesini ifade ettiği gibi, bir düşünceden başka bir düşünceye göç etmesini de ifade eder.

İnsanın kendi özünden, yine kendi özüne göçü de bir «Hicret»tir.

Hicret; sevgidir, muhabbettir, aşktır. Kin ve intikam duygularından arınmadır Hicret…

Hicret; şefkattir, merhamettir, aftır, müsamahadır. Dostluk ve kardeşliktir Hicret…

Müslümanın nefsine karşı verdiği savaşın adıdır; bu mânâda «Cihâd-ı Ekber» dir.

İlimdir, mekteptir, medresedir; okuldur Hicret…

Hicret; edeptir, ahlâktır, nezâkettir, zarâfettir, inceliktir.

Saygıdır, sevgidir, itaattir, disiplindir. Sevmeye, sevilmeye aşka yönelmedir Hicret…

Allah ve Rasûlü’ne yöneliş, «Nâr»dan «Nûr»a göçüştür Hicret…

Hicret; Sevgililer Sevgilisi’ni her şeyden çok sevmek, yoluna can-baş koymaktır. O’nun yolunu yol edinmektir Hicret…

Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz’e sevdalanmaktır Hicret…

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

______________________________

1 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 81.
2 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 2, s. 237.-
3 İbn-i Seyyidü’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser, c. 2, s. 178.
4 İbn-i Kayyım el-Cevziyye, Zâdu’l-Meâd, c. 2, s. 184.
5 Mustafa Âsım KÖKSAL, İslâm Tarihi, c. 2, s. 289-291.
6 Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın amcalarından biri olan Hazret-i Abbâs Amca’nın oğlu Abdullah, böyle bir tespitte bulunmuştu. Bilindiği gibi Hazret-i Abdullah hicret günlerinde üç yaşında ancak vardı ve ailesiyle birlikte Mekke’deydi. Mekke fethi öncesinde ailesiyle beraber Medine’ye hicret edecekti. Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın vefâtı esnasında, 13 yaşlarında idi. İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 2, s. 365-367.