SAĞLIK DA HASTALIK DA YARADAN’DANDIR

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

عَنْ أَب۪ي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ ، عَنِ النَّبِيِّ
صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ :
« مَا أَنْزَلَ اللّٰهُ دَاءً إِلَّا أَنْزَلَ لَهُ شِفَاءً »

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ten nakledildiğine göre, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Allah, indirdiği her hastalığın muhakkak şifâsını da vermiştir.” (Buhârî, Tıb, 1)

BİR MESAJ:

“Sağlığını korumaya çalış, hasta olunca da lüzum eden tedbirleri alıp Rabbine tevekkül et!”

Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. (Muhibbî)

Yüce Allah; insanı en güzel sûrette yaratmış, bir ömür hayatını idâme ettirebilecek şekilde beden ve rûhunu tezyîn etmiştir. Hem bedenine hem de rûhuna maddî ve mânevî hastalıklardan korunma mekanizmalarını lutfetmiştir.

İnsan için aslolan sağlıktır. Sağlık, insanın umumiyetle kıymetini bilemediği ancak hasta olunca kıymetini idrâk edebildiği bir nimettir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Şu iki nimet konusunda insanların çoğu aldanmıştır:

Sıhhat ve boş vakit.” (Buhârî, Rikāk, 1)

Bir başka şerefli sözünde ise; «hastalık gelmeden evvel sağlıklı olmayı ganîmet olarak bilmemiz» gerektiğini bize bildirmiştir. (Hâkim, Müstedrek, IV, 341)

Sağlık, Rabbimiz’in bizlere lutfettiği bir emânettir. Mü’minler olarak bize düşen; gücümüzün yettiği kadar bu emânete sahip çıkmak, sağlığımızı korumak için elimizden gelen gayreti göstermektir. Bu bakımdan Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Rabbinden her dâim afiyet talep ederek şöyle duâ etmiştir:

“Allâh’ım, Sen’den dünyada ve âhirette afiyet dilerim.

Allâh’ım; Sen’den dînimde, dünyamda, ailemde ve malımda af ve afiyet dilerim.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 101)

Onun için mü’minler olarak her dâim Rabbimiz’den sağlık ve afiyet niyaz etmeli ve bizi sağlıklı kıldığı için Rabbimiz’e şükretmeliyiz.

İnsanın sağlıklı bir hayat yaşayabilmesi için evvelâ hasta olmadan önce lüzum eden tedbirleri alması mühimdir. Buna günümüz tabiriyle koruyucu hekimlik denilmektedir. Bu mânâda yüce dînimiz İslâm’da, koruyucu hekimlik ile ilgili birçok tavsiye ve uygulamaların olduğunu müşâhede etmekteyiz.

Malûm olduğu üzere, koruyucu hekimliğin başında temizlik konusu gelmektedir. İslâm, temizliğe ehemmiyet veren bir dindir. İslâm’a göre temiz olmak, taharet; sağlıklı hayatın bir esası olduğu gibi ibâdetler için de olmazsa olmaz bir temeldir. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; yemekten önce ve sonra ellerin yıkanması, kişinin uyandığında ellerini yıkaması, def-i hâcet sonrası su ile taharetlenip sonrasında ellerin yıkanması, haftada en aşağı bir defa gusül abdesti alınması gibi hususları tavsiye ederek temizlik konusunda biz ümmetine öncülük etmiştir.

Sağlıklı bir hayat için vücudumuzu içki, sigara gibi her türlü zararlı alışkınlıklardan uzak tutmamız elzemdir. Bunlar, dînî bakımdan haram veya mekruh görülen alışkanlıklar olduğu gibi aynı zamanda hastalığa davetiye çıkaran zararlı alışkanlıklardır. Rabbimiz, Bakara Sûresi’nin 195. âyet-i kerîmesinde;

“Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” buyurmaktadır. Günümüzde içki ve sigaranın sağlığa ne denli zararlı olduğu, ilmî çalışmalarla ortaya konmuştur. Öyleyse insan; Rabbimiz’in emrine râm olmalı, bu zararlı alışkanlıklardan uzak durmalıdır. Kendisine emânet edilen bedenine zarar vermemelidir. Bu hususta nefsine hâkim olmalı, emre muhalif hareket etmemelidir.

Yine Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ayakta yemek yememek, suyu üç yudumda içmek gibi hususlarla ilgili tavsiyeleri vardır. Bir hadîs-i şerifte yer aldığına göre;

“Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, herhangi bir şey içtiği zaman üç nefeste içer ve şöyle buyururdu: «Bu şekilde içmek, daha kandırıcı, daha sağlıklı ve daha faydalıdır.»” (Müslim, Eşribe, 123)

Çağımızın en büyük hastalıklarından biri obezite hastalığıdır. Hadîs-i şeriflerde bu hastalığa dûçâr olmadan önce alınması gereken tedbirlerle ilgili bazı tavsiyeler yer almaktadır. Meselâ bu tavsiyelerinin birinde Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:

“Âdemoğlu, karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. Âdemoğluna bedenini ayakta tutabileceği birkaç lokma yeter. Daha çok yiyecekse; üçte birini yiyeceğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırsın.” (Tirmizî, Zühd, 47)

Hadîs-i şeriflerde duânın da koruyucu hekimlik kapsamında ele alındığını görüyoruz. Buna bir nevî mânevî koruyucu hekimlik de diyebiliriz. Bu mânâda duâ, mânevî bir zırhtır.

Mânevî zırh duâlarının başında Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sıklıkla yaptığı istiâze duâları yer almaktadır. Bu duâlardan birinde O, şöyle duâ ederdi:

“Allâh’ım, alaca, cinnet, cüzzam ve her türlü kötü hastalıktan Sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 32)

Yine bir hadîs-i şerifte geçtiği üzere;

“Her kim şu duâyı her sabah ve akşam üç defa okursa artık ona hiçbir şey zarar vermez.

بِسْمِ اللّٰهِ الَّذ۪ي لا يَضُرُّ مَعَ اسْمِه۪ شَيْءٌ فِي الأَرْضِ وَلا فِي السَّمَاءِ
وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ

«İsmi sayesinde yerde ve gökte hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allâh’ın adıyla. O, her şeyi işitir ve bilir.»” (Ebû Dâvûd, Edeb, 101)

Sağlık da hastalık da insan içindir. Normal olan sağlıklı olmaktır. Hastalık ârızî bir durumdur. Kişi, hastalıklardan korunmaya çalışıp her türlü tedbiri alsa da dünya imtihanının bir hikmeti olarak hastalığa maruz kalabilir. İşte böyle bir durumda mü’minin takınması gereken tavır ne olmalıdır?

Hastalık imtihanına müptelâ olan bir mü’min; bu hâlini önce sabır ile karşılamalı, bu hâlin üzerinden gitmesi için bir yandan tedavi yollarına başvururken bir yandan da Rabbine duâ etmelidir. En sonunda kendisini hayata bağlayan, umudunu diri tutan tevekkül bağına sarılmalıdır.

Sabır; hastalık, belâ ve musîbet gibi insanın muvâzenesini sarsan vakalar karşısında varacağımız ilk duraktır. Sabır, hâdiseyle karşılaştığımız ilk anlarda olmalıdır. Zira Fahr-i Kâinât Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

“Esas sabır musîbetin ilk başa geldiği anda gösterilmelidir.” (Buhârî, Cenâiz, 31) Dolayısıyla olay geçtikten sonra yapılan sabrın fazla bir mânâsı ve tesiri olmayacaktır.

Bu bakımdan hastalık imtihanı ile karşılaşan mü’min; evvelâ bu hâli sabır ile karşılamalı, isyankâr söz ve davranışlardan içtinâb etmelidir.

Hakikaten;

“Mü’minin hâli ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mü’mine mahsustur. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ise sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd, 64)

Mü’min, müptelâ olduğu hastalığı sabırla karşıladıktan sonra, hastalığının iyileşmesi için tedavi yollarına başvurmalıdır. İslâm’da hastalığın şifâsı ve tedavisi için maddî ve mânevî tedbirlerin alınması esastır. Mü’minin, hasbelkader hasta olduğunda hastalık hâlinin üzerinden gitmesi için elinden gelen gayreti göstermesi, bir şifâ arayışı içerisine girmesi gerekmektedir. Zira Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; bizlere şöyle seslenmektedir:

“Ey Allâh’ın kulları, tedavi olunuz. Çünkü Allah her bir hastalığın şifâsını da yaratmıştır.” (Tirmizî, Tıb, 24)

Hasta olan kişinin başvurması gereken çarelerin başında doktora gitmek yer almaktadır. İslâm; tabâbet ilmine büyük ehemmiyet vermiş, Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in de konuyla ilgili birçok tavsiye ve uygulamaları bize kadar intikal etmiştir.

Eğer hastalık, bulaşıcı, salgın bir hastalık ise alınacak tedbirler farklılık arz etmektedir. Bu durumda mü’min, hem kendi sağlığını hem de çevresindekilerin sağlığını korumak için lüzum eden tedbirleri almak durumundadır. Aksi hâlde kendi sağlığının yanında başkalarının sağlığını da tehlikeye attığından dolayı kul hakkına girmiş olacaktır.

Hadîs-i şeriflerde öncelikli olarak; bulaşıcı bir hastalığın yayılmasını önlemek için belli bir bölgenin veya yerin kontrol altında tutulup gözlem altına alınması şeklinde uygulanan karantina uygulamasının mevcudiyetine şâhit oluyoruz.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Bir yer­de vebâ salgını çıktığını işittiğinizde, oraya gitmeyiniz. Eğer bu salgın sizin bulunduğunuz yerde olmuşsa, ondan kaç­mak için oradan çıkmayınız!” (Buhârî, Tıb, 30)

Bunun yanında Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Cüzzamlı ile aranda bir mızrak ya da iki mızrak mesafe olduğu hâlde konuş.” (Ahmed bin Hanbel, I, 78)

“(Bulaşıcı) hastalığı olan, sağlıklı olanın yanına yaklaşmasın.” (Müslim, Selâm, 104) gibi ifadeleriyle, salgın hastalığın bulaşmaması için sosyal mesafeye dikkat edilmesine vurgu yapmıştır.

Yüce dînimizde hasta olunca tedavi yollarına başvurmak mubah görüldüğü gibi duâ ile şifâ aramak da mubah görülmüştür. Aslında mü’min, sağlıkta ve hastalıkta; bollukta ve darlıkta duâyı hiç dilinden düşürmemelidir. Her sabah evinden çıkarken duâ ile çıkmalı, akşam evine dönerken de duâ ile dönmelidir. Nitekim Fahr-i Kâinât Efendimiz, sabah ve akşam okunacak duâları bizlere öğretmiştir. Bunun yanında hasta olmadan önce okunacak duâları öğrettiği gibi, hasta olunca okunacak duâları da bizlere öğretmiştir.

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- Vâlidemiz’den nakledildiğine göre Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; ailesinden biri hastalandığında, Nâs ve Felâk Sûrelerini okuyarak onun üzerine üflerdi. (Müslim, Selâm, 114)

Yine bir başka rivâyette Sevgili Peygamberimiz bir hastayı ziyaret ettiğinde şöyle duâ etmiştir:

“Ey insanların Rabbi olan ve sıkıntıları gideren Allâh’ım! Şifâ ver! Sen, Sen’sin şifâ veren. Yoktur Sen’den başka şifâ veren. Öyle bir şifâ ver ki, hiçbir hastalık kalmasın.” (Buhârî, Tıb, 38)

Hasta olan mü’min, bütün bu maddî ve mânevî tedbirleri aldıktan sonra;

“Allâh’ım! Ben elimden geleni yaptım. Şifâyı lutfeden Sen’sin, bana şifânı lutfet!” diye duâ edip Rabbine tevekkül eder ve Peygamber Efendimiz’in lisânıyla şöyle niyazda bulunur:

“Biz Allah’tan geldik ve yine O’na döneceğiz. Allâh’ım musîbetimin ecrini Sen’den isterim, bana onun ecrini ver ve bunu benim için daha hayırlı olan ile değiştir.” (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 18)

Son olarak hep beraber Hazret-i İbrahim’in lisânıyla Rabbimiz’e şöyle ilticâda bulunalım:

“O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.

O, beni yediren ve içirendir. Hastalandığımda bana şifâ veren O’dur.

Beni öldürecek ve sonra diriltecek olan da yine O’dur.” (eş-Şuarâ, 26/78-81)

Rabbimiz, cümlemize sağlık ve afiyet lutfetsin!

Rabbimiz, her türlü maddî ve mânevî hastalıklardan cümlemizi muhafaza buyursun!

Âmîn…