KULLUK ŞUURUYLA İDRÂK EDİLEN BİR BAYRAM

Doç. Dr. Mustafa CANLI

Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Mekke’den Medine’ye hicret ettikten sonra Medinelilerin İran’dan alınma Nevrûz ve Mihricân bayramlarını kutladıklarını gördüğünde, serlevhâ hadîsimizde de ifade edildiği gibi bu bayramları, Kurban ve Ramazan bayramları ile değiştirmiştir.

Ramazan Bayramı, Şevvâl ayının 1. 2. ve 3. günlerinde idrâk ettiğimiz bir bayramdır. Kurban Bayramı ise, Zilhicce ayının 10. 11. 12. ve 13. günlerinde idrâk ettiğimiz bayramdır.

Dilimizde Arapça «îyd» kelimesi karşılığında «bayram» kelimesi kullanılmaktadır. Kelime olarak Farsça bezrem/bezram kelimesinden gelen bayram, sevinç ve eğlence günü mânâsına gelmektedir.

Evet; bayram günleri, insanların sevinçli ve mutlu olduğu zaman dilimleridir. Bayram günleri; müslümanların birbirlerine ikramlarda bulunduğu, beraberce yiyip içtikleri günlerdir. Onun için yüce dînimizde, bayram günlerinde oruç tutmak men edilmiştir. Nitekim Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ten rivâyet edildiğine göre Fahr-i Kâinât Efendimiz, iki günde oruç tutmaktan ashâbını nehyetmiştir. Bunlar, Ramazan ve Kurban bayramlarıdır. (Buhârî, Savm, 66)

Bayram günlerinde mü’minler, öncesinde vazifelerini ikmâl etmelerinin vermiş olduğu gönül huzuru ile bayrama girerler ve büyük bir sevinç ve neşeye nâil olurlar.

Şair , bu durumu ne güzel tasvir etmiştir:

Hüzn ü keder def‘ ola,
Dilde hicâb ref‘ ola,
Cümle günâh af ola;
Bayram o bayram ola!..

Hiç şüphesiz cemiyetin mânevî bütünlüğünün sağlanması, millî birlik ve beraberliğinin temin edilmesinde bayramların çok mühim bir yeri vardır. Bayram günleri, nesilden nesile kültür ve medeniyetimizin canlı tutulduğu müstesnâ günlerdir. Çoğumuz çocukluk çağında yaşadığımız bayram sevinçlerini unutamayız. O güzel günler, tatlı bir hâtıra olarak hâfızamızda yerini bulur.

Bu bakımdan bayramın neşe ve sevincini, mânevî güzelliğini, feyiz ve bereketini çocuklarımıza da hissettirmeli; ziyaret, infak, ikram ve hediyeleşmelerimize onları da ortak etmeliyiz. Böylelikle hem gelenek, kültür ve medeniyetimizin nesilden nesile devamını sağlamış oluruz hem de onların hâtıralarında hoş bir sadâ bırakmış oluruz.

Bayram günleri; büyüklere saygı, küçüklere merhamet günleridir. Bayram vesilesi ile büyüklerimizin duâsını almalı, küçüklere merhamet nazarıyla bakmalıyız.

Bayramlar; kardeşlik, tesânüd, paylaşma gibi duyguların zirvede olduğu; birlik ve beraberliğin pekiştiği günlerdir.

Mü’min, bu sevinçli gününde dünyanın farklı coğrafyalarındaki mazlum ve mağdur din kardeşlerini de unutmamalıdır. Yanlarına giderek bayram sevinçlerini paylaşamasa da en azından, kalbî duâlarıyla ve eğer gücü yetiyorsa fiilî yardımlarıyla onların yanında olduğunu hissettirmelidir. Böylece bir nebzecik de olsa, bayram sevincini onlara da tattırmış olur.

Bu bakımdan bayram demek paylaşmak demektir. Acılar paylaşıldıkça azalır, sevinçler de paylaşıldıkça çoğalır diye bir kelâm vardır. Mü’min olarak bayram günlerinde; kardeşlerimizin sevinçlerine ortak olduğumuz gibi, gücümüzün yettiği kadar acılarını da paylaşarak hafifletmeye çalışalım.

Bayram günleri dayanışma günleridir. Mü’min kardeşinin derdiyle dertlenme günleridir. Zira;

“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb, 27)

Bu mânâda bayram; başkasının mutluluğu ile mutlu olmak, başkasının acısına ortak olup onun derdiyle dertlenmektir.

Bayram günleri, sıla-i rahim günleridir. Kur’ân-ı Kerim’de Rabbimiz;

“Allâh’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının.” (en-Nisâ, 4/1) buyurarak, akrabalarımızla bağımızı kesmememiz gerektiği konusunda bizlere îkazda bulunmaktadır. Yine bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

Kim; rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın.” (Buhârî, Edeb, 12)

Bu bakımdan bayramlarda; başta anne-babamız olmak üzere yakın ve uzak akrabalarımızı, dost ve arkadaşlarımızı, komşularımızı ziyaret etmeli, bu vesile ile birbirimizin hayır duâlarını almaya çalışmalıyız. Uzakta olup gitme imkânımızın olmadığı yakınlarımızı, en azından telefonla da olsa arayarak hâl ve hatırlarını sormalıyız.

Bayram günleri; Allah rızâsı için aramızdaki dargınlık, küskünlük ve kırgınlıkları sona erdirme, aramızdaki kardeşliği yeniden tesis etme günleridir. Bu mânâda mü’min, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şu sözlerine gönülden kulak vermelidir:

“Birbirinize kin tutmayınız, haset etmeyiniz, sırt dönmeyiniz ve ilginizi kesmeyiniz. Ey Allâh’ın kulları, kardeş olunuz. Bir müslümanın, din kardeşini üç günden fazla terk etmesi helâl değildir.” (Müslim, Birr, 23)

Onun için bayramlar; kardeşliğin, birlik ve beraberliğin ziyadesiyle hissedildiği anlardır.

Mü’min; bayram günlerinde evde hasta yatan mü’min kardeşlerini de unutmamalı, onları ziyaret etmelidir. Zira bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:

“Bir müslüman; hasta bir müslüman kardeşini ziyarete gittiğinde, dönünceye kadar cennet hurfesi (meyvesi) içindedir.” (Müslim, Birr, 41)

Bayram günleri; cömert olma, hediyeleşme, ikram ve infâk etme günleridir. Bu bakımdan mü’min; bayram günlerinde ihtiyaç sahibi mü’min kardeşlerinin yeme-içme, giyinme gibi ihtiyaçlarını gidererek, onları da kendi bayram sevincine ortak etmeye çalışmalıdır.

Yine bayramlar; garipleri, kimsesizleri, yetim ve öksüzleri koruyup kollama, onlara kucak açma günleridir, onların gönüllerini mesrur etme, onları sevindirme günleridir.

Ömrü boyunca yetim ve öksüzlerin yanında olmuş olan merhamet timsâli Sevgili Peygamberimiz, bir defasında işaret parmağı ile orta parmağını aralarını biraz aralayarak göstermiş ve şöyle buyurmuştur:

“Ben ve yetimi himaye eden kimse, cennette şöylece beraber bulunacağız.” (Buhârî, Talâk, 25)

Bayramlar, geçmişlerimizin ruhlarını hayırla şâd etme günleridir. Böylelikle bir nevî geçmişlerimizle de bayramlaşmış oluruz. Onun için müslümanlar olarak, bayram vesilesi ile kabirleri ziyaret etmeliyiz. Zira Sevgili Peygamberimiz’in ifadesi ile;

“Kabir ziyareti, bize âhireti hatırlatır.” (Tirmizî, Cenâiz, 60)

Bayram günleri duâların makbul olduğu mübârek günlerden olup; bu gün ve gecelerde yapılan ibâdet, zikir ve tesbihâta ayrı bir sevap verilir. Nitekim bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:

“Ramazan ve Kurban bayramı gecelerini, sevabını Allah’tan umarak ibâdetle ihyâ edenlerin kalbi, -bütün kalplerin öldüğü günde- ölmeyecektir.” (İbn-i Mâce, Sıyâm, 68)

Bayram günleri, insanın bu dünya hayatında yaşayabileceği en nâdîde günlerdendir. Zira bayram günlerinde Cenâb-ı Hak; mü’minlerin gönlüne ayrı bir neşe ve sevinç lutfeder. Mü’minler, bütün kırgınlık ve küskünlükleri bir tarafa bırakıp; zengini fakiri, şehirlisi köylüsü, âmiri memuru ile, sanki tek yürek aynı sevince ortak olur.

Evet bayram günleri, mü’minin sevinç günleridir ama bazılarının zannettiği gibi tatil ve dinlenme günleri de değildir. Bayramlar mü’min için bir nevî içtimâî ibâdet günleridir. Bu mânâda mü’min; her gün olduğu gibi bayram günlerinde de kulluk şuuruyla hareket etmeli, bu mübârek günleri, mâneviyat içerisinde geçirmeye çalışmalıdır. Mü’min; bir yandan günlük ibâdetlerini, evrâd-ı ezkârını îfâ ederken, bir yandan da kabir ziyareti, hasta ziyareti; akraba, dost ve arkadaş ziyareti yaparak; ikramlarda bulunarak, bayramın feyiz ve bereketinden olabildiğince istifade etmeye çalışmalıdır. Kardeşlik, dayanışma, paylaşma duyguları içerisinde mü’min kardeşleriyle birlikte bayram günlerini geçirmelidir.

Bayram günleri, müslümanın sevinç günleridir. Ancak müslümanın esas sevinç günü, bir başka ifade ile onun hakikî bayram günü; cehennemden âzâd olduğu gündür. Rızâ-i ilâhî çerçevesinde takvâ üzere yaşayan mü’minler, bir nevî ilâhî af beratını almış olarak âhiret hayatında hakikî bayramı yaşayacaklardır. Bu bayram ve sevinçleri, Cenâb-ı Hakk’ın ebedî rızâsına nâil olmuş bir hâlde en büyük bayram olan Cemâlullâh’ı temâşâ bayramı ile zirveye çıkacaktır.

İşte esas bayram budur. Nitekim Behlül Dânâ Hazretleri şöyle buyurmuştur:

“Bayram; güzel ve yeni elbiseler giyenler için değil, ilâhî azaptan emîn olup ebedî hüsrandan kurtuluşa erenler içindir. Yine bayram; güzel güzel binitlere binenler için de değil, hata ve kusurlarını terk ederek hâlis bir kul hâline gelebilenler içindir.”

Ne mutlu hakikî bayrama erebilenlere!

Rabbimiz; dünya hayatında sağlık ve afiyet içerisinde, kulluk şuuruyla nice bayramlar yaşamayı cümlemize nasip ve müyesser eylesin!

Rabbimiz; âhiret hayatında cehennemden âzâd olup, cümlemize gerçek bayramı yaşatsın!

Âmîn…