GÜNAHIN KALPTE KÖKLEŞMESİ!

Ali AĞIR aliagir70@gmail.com

İnsanın yeryüzündeki âhiret yolculuğu devam ederken, bir yandan ömür takvimindeki yapraklar birer birer düşmekte ve bu yapraklar hızla azalmakta; diğer yandan da arzuları, hevesleri, hayalleri ve yarınlardan beklentileri artmaktadır. Bu hayaller ve beklentiler, insanların daha çok hırslanmalarına ve dünyaya daha çok sarılmalarına sebep olmaktadır.

Kış mevsimi yaklaştıkça ağaçlar, yavaş yavaş yapraklarını dökmeye başlarlar. Baharda âdeta yeniden doğmak, bir önceki yıldan daha güzel bir şekilde yeşile bürünmek ve rengârenk çiçekler açmak için gövdeleri ve dalları hâriç her şeyden tamamen kurtulurlar. Gün geçtikçe, zaman eridikçe son nefesine yaklaşan (küçük-büyük, genç-ihtiyar bütün) insanların da; gözünü ötelere dikmesi, istikamet ehli olarak yoluna devam etmesi, âhiret için hazırlıklarını yapması ve ibâdetlerini, sâlih amellerini, hayırlarını çoğaltması beklenir. Elbette dünya hayatını devam ettirebilmek için gerekli işleri yapmak zorundadırlar. Ancak dünyaya olan meyilleri artarsa âhireti kaybetme ihtimali ortaya çıkacaktır.

HARAMLARIN SIRADANLAŞMASI

Bu dünya geçicidir. Yapılan her işin, söylenen her sözün, velhâsıl her insanın yaşadığı hayatla ilgili bir hesabı olacaktır. Her müslüman bunun böyle olacağını bilir. Ancak bunu bilmesine rağmen birçok insan; anlık heveslerin, geçici menfaatlerin fırtınasına kapılmaktadır. Bu hırs, zaman zaman gözleri kör etmekte ve insanları peşinden sürüklemektedir.

Emredilen ve yasaklanan her amelin mutlaka bir hikmeti vardır. Güzel olan, övülen, emredilen ameller tekrarlandıkça kişinin ahlâkı güzelleşir ve insanı Allâh’a yaklaştırır. Aynı şekilde yasaklanan fiiller, haramlar işlendikçe, tekrar edildikçe basitleşir, sıradanlaşır ve kişide alışkanlık hâline gelir. Bu alışkanlıklar da kalplerde günahın yer etmesine, belki de sevilmesine ve kök salmasına sebep olur. Çünkü artık kalp, zamanla bu duruma alışmış ve rahatsız olma eşiğini çoktan aşmıştır. Bu da kulu, Hak’tan uzaklaştırır.

Bir davranışın sürekli tekrarlanmasının neticesini Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den dinleyelim. Şöyle buyurmuşlardır:

“Şüphesiz ki sıdk, «birr»e götürür. (Doğruluk, iyiliğin kemâline ulaştırır.) İyiliğin kemâli de cennete kavuşturur. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir.

Yalancılık yoldan çıkmaya (fücûra) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.”(Buhârî, Edeb, 69)

BİR YALANLA…

Çocukluk yıllarımda köyümüzde yaşayan bir amca vardı. Yaşı altmışın üzerindeydi. Sürekli yalan söylediği için, kendisinin bu hâline uygun bir de lakap verilmişti.

Birkaç kişi; iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak, yalan söylemekten vazgeçirebilmek, belki de bu amcayı sınamak maksadıyla onun yanına giderek şöyle söylemişler:

“–Amca! Sen; bizim büyüğümüzsün, ama bize düşen seni bu hâlden kurtarmaya çalışmaktır. Gel bizi dinle. Üç-beş saat yalan söylemekten vazgeç, biz de sana iki teneke1 buğday verelim. Ne dersin?”

O günün şartlarında iki teneke buğday, bir kişinin akşama kadar çalışmasının bedeliydi.

Amca, uzun bir kahkaha attıktan sonra onlara şöyle cevap vermiş:

“–İki teneke buğday için üç-beş saat beklememe gerek yok. Ben onu bir yalanla kazanırım.”

“Nasıl zâhirî bazı hastalıklarda ağız tadı bozulur ise; mânevî hastalıklarda da insan, sefâletini saâdet zannetme ahmaklığına ve bedbahtlığına dûçâr olur.”2

Misalde görüldüğü gibi, alışkanlık hâline gelen bir günah, işlendiğinde kişiyi rahatsız etmemekte ve bu durumdan çoğu zaman da memnun kalmaktadır.

Şayet vaktinde önlem alınmazsa; bu tür kötü amellerden, haramlardan vazgeçilmezse; bir ağacın köklerinin gün geçtikçe toprağın derinliklerine doğru ilerlediği ve kalınlaştığı gibi yaşı ilerleyen kişinin kalbine tutunacak belki de hayatının son anlarında bile yerinden sökülemeyecektir.

İslâm’ın tebliğ edildiği ilk yıllarda Mekke’nin yaşlılarından ziyade; Hazret-i Ali, Zübeyr bin Avvâm, Sa‘d bin Ebî Vakkâs gibi gençlerinin İslâm’la şereflenmesinin en büyük sebeplerinden birinin de kalplerinde şirk ağacının kökleşmemesi olduğu düşünülebilir.

BİLE BİLE ISRAR ETMEMEK

İnsan, buzlu bir yolda düşmemek için elinden geldiğinde dikkatli yürümeye çalışır. Düştüğü zaman canının yanacağını bilir. Yine de düşerse toparlanır, dikkatini yoğunlaştırır. Her düştüğünde dikkati ve gayreti biraz daha artar; «Nasılsa canım yandı, kolum kırıldı, daha çok canım yansın, bacağımı da kırayım…» diye düşünmez.

İşte bir insan böyle bir durumda nasıl elinden gelen gayreti gösterirse, âhirete giden yolda güzelce ilerlemek için elinden geldiğince dikkatli davranmalı ve gereken hassâsiyeti göstermelidir. İnsan elbette ki hata yapacaktır, ancak hatada ısrar etmemelidir. Çünkü hatada ısrar, hatadan ders alınmadığı gösterir.

Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Ve (yine) onlar, çirkin bir iş işledikleri veya (günahlarla) kendilerine zulmettikleri zaman, Allâh’ı anarak hemen günahlarının bağışlanmasını isterler. Zaten, Allah’tan başka kim günahları bağışlar ki? Bir de onlar, işledikleri (günah ve hatalı işleri)nde bilerek ısrar etmezler.” (Âl-i İmrân, 135)

Yaptığımız hatalardan, işlediğimiz günahlardan dolayı tevbe kapısı dâima açıktır. Kalpte pişmanlık olduğu sürece, zaman geçirmeden hatalar ve günahlardan tevbe edip hemen Allâh’a yönelebilirsek, Allâh’ın yardımıyla bu sıkıntılardan kurtulmak mümkündür. Yeter ki samimî ve ihlâslı bir şekilde o kapıyı çalabilelim.

Rabbim; dilimizdeki, zihnimizdeki ve gönlümüzdeki kirlerden bizleri arındırsın. Âmîn…

____________________________

1 Bu teneke 16 kg buğday alır.

2 Osman Nûri TOPBAŞ, Hazret-i Mevlânâ’nın Aşk ve Vecdinden Sırlar, Hikmetler ve Rumuzlar, s. 31.