YÂ HAZRET-İ KUR’ÂN!..

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

Kur’ân-ı Azîmüşşân Allah Teâlâ’nın kitâbıdır. Bunda şek ve şüphe yoktur:

“Bu, doğruluğu şüphe götürmeyen ve Allâh’a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren kitaptır.” (el-Bakara, 2) Hazret-i Kur’ân’ı ilk açan insan; O’nun «yol gösterici bir rehber ve kılavuz» olduğu ve «hangi gayeyle gönderildiği» hakikatiyle karşılaşır.

İnsanın geçici bir süreyle gönderildiği şu dünya hayatında okuması gereken üç kitap vardır:

1-Vahiy kitâbı Kur’ân-ı Kerim,

2-Kâinat kitâbı,

3-İnsanın bizzat kendisi.

Cenâb-ı Hak, insanın kendisini ve kâinâtı Kur’ân’ın nûruyla okumasını arzu ediyor. Şanlı Kur’ân’ı okuyanlar, niyetlerinin samimiyetine göre ondan yararlanırlar. Yürekleri titreyerek okuyanlarla, âyetleri kendi kasdî sapkın fikirlerine destek bulmak maksadıyla okuyanlar hiç bir olur mu?

“Rablerinden korkanların derileri ondan ürperir. Sonra derileri de kalpleri de Allâh’ın zikriyle yumuşar. İşte bu kitap, Allâh’ın insanlar için gönderdiği bir rehberdir. Allah, onunla dilediğini hidâyete erdirir. Kimi de Allah saptırırsa ona hidâyet edecek yoktur.” (ez-Zümer, 23)

“Kur’ân, âlemler için bir öğüt ve hatırlatmadan başka bir şey değildir.” (el-Kalem, 52) Hazret-i Kur’ân, insanlara ömürlerini en güzel nasıl geçirebileceklerine dair pek çok faydalı tavsiyelerde bulunur.

Hazret-i Kur’ân, insanlara sunulmuş ilâhî bir rahmettir. O, nur saçan aydınlık bir kandildir. Ondan faydalananlara ne mutlu!

“Doğrusu size Allah’tan bir ışık ve apaçık bir kitap gelmiştir. Allah, rızâsını gözetenleri onunla selâmet yollarına eriştirir ve onları, izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır, onları doğru yola iletir.” (el-Mâide, 16) Hazret-i Kur’ân; işlerini Hak rızâsınca yapanları huzura eriştirir, ferahlığa kavuşturur. O; kendisine başvuranları daima aydınlatmış darda bırakmamıştır. Kur’ân’dan yüz çevirenlere, kendi hevâ ve hevesine göre âyetleri eğip bükerek yanlı ve yanlış mânâlar çıkaranlara ise acıklı bir azap vardır:

“O hâlde Allâh’ın indirdiği kitap ile aralarında hükmet! Allâh’ın Sana indirdiği Kur’ân’ın bir kısmından Sen’i vazgeçirmelerinden sakın! Onların heveslerine uyma!..” (el-Mâide, 49)

Hazret-i Kur’ân «Furkān»dır. Yani o şerefli kitap; doğru ile eğriyi, hak ile bâtılı birbirinden ayıran en ehemmiyetli kıstastır.

“Âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna hak ile bâtılın arasını ayıran ölçüyü indiren ne yücedir!” (el-Furkān, 1) Yanlışın, yanlış olduğunu ancak Kur’ân belirler. Yanlışlar insanların kendi fikirlerince, hevâlarına göre tarif bulabilir ama; Hak kitâbında, yanlışı da doğruyu da yalnızca yüce Yaratıcı belirler.

Hazret-i Kur’ân; doğruluk kılavuzudur, kalplere şifâ, gönüllere en etkili devâdır. Ruhlar ancak onunla huzur bulur, doygunluğa erişir:

“De ki; bu, mü’minlere doğruluk rehberi ve şifâdır.” (Fussılet, 44) Dünya hayatını en kâmil bir şekilde yaşamak isteyenler, Hazret-i Kur’ân’a tâbî olmalılar. Aksi, bugün cereyan eden haksız hukuksuz zulümlerle dolu bir hayatla muhataplıktır:

“Rabbimden size indirilen Kur’ân’a uyun!..” (el-A‘râf, 3) Bir de şerefli Kur’ân’a saldıranlar, hükümlerini hiçe sayanlar var. Kendi sapkınlıklarına delil diye Kur’ân âyetlerinden doğru olmayan fikirler üretip, bazı yanlı mihraklara yaranmak isteyenler var. Onlar için de âyetler açık ve net:

“Gerçekten; Allâh’ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de onu az bir değere değişenler var ya, onların karınlarına tıkındıkları ancak ateştir. Allah, kıyâmet günü onlarla konuşmaz ve onları günahlarından arındırmaz. Onlara elem verici bir azap vardır.” (el-Bakara, 174)

Buna benzer bir başka âyet daha var ki, Allah Teâlâ onlara lânet ediyor. Korkunç bir son bu âhiret adına:

“Gerçekten; indirdiğimiz belgeleri ve doğru yolu kitapta insanlara açıkladıktan sonra, onu gizleyen kimselere hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet edenler lânet ederler. Ancak tevbe edip hâllerini düzeltenler hariç. Onların tevbesini kabul ederim.” (el-Bakara, 159-160)

Veyl olsun onlara!

Bunlara ilâveten Kur’ân’ın bazı hükümlerini kabul edilir bulurken, bazılarını; «Aklım almıyor, bu devirde bunlar uygulanamaz!» sapkınlığında olanlara da Hazret-i Kur’ân’dan cevap var:

“Yoksa siz kitâbın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyâmet gününde ise en şiddetli azâba itilmektir…” (el-Bakara, 85)

Hazret-i Kur’ân, Allah -azze ve celle-’nin gönderdiği kelâm-ı kadîmdir:

“Onlar hâlâ Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğunu ve mânâsını düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından olsaydı muhakkak ki içinde birbirini tutmayan çok söz ve ifadeler bulurlardı.” (en-Nisâ, 82) Hazret-i Kur’ân’ın sadece bir âyetini okuyarak doğruluğuna inanan ve sonra müslüman olan nice insanlar var.

Şu bilinsin ki, kâinâtın mutlak sahibi ve yaratıcısından gelen hükümler insanların arayıp da bulamadığı, bir ömür tüketip de ancak elde edebileceği kaidelerdir.

Hazret-i Kur’ân’da; insana akıl, fikir, duygu, irade verildiği ve bu yetenekleriyle insanın en güzeli yaşayabilecek kıvamda olduğu belirtilir. İnsan bu kıvâma gelirken; nefsin tuzaklarına, şeytanın hilelerine aldanmadan mücadele eder.

Kur’ân-ı Azîmüşşân; insanları zâlimlikten, kötülükten, günahlardan, her türlü çirkinliklerden alıkoyarak onları karanlıktan nurlu aydınlıklara çıkarmak için semâlar âleminden yeryüzüne indirilmiştir. Hazret-i Kur’ân’ın gayesi, fazîletli ve ahlâklı bir toplum inşâ etmektir. Bu asr-ı saâdette gerçekleşmiştir. İlerleyen süreçte; «İnsanlar ne zaman hak ve hakikatten uzaklaştılarsa işte o zaman zulüm gerçekleşmiştir.»

“Allâh’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zâlimlerin ta kendileridir.” (el-Mâide, 45) Bugün cereyan eden hâdiseler, âyetlerin tecellîsidir.

Akıllı kişi; nûr-i Kur’ân’ın nûruyla nurlanıp, kendisindeki bu nur ışıklarıyla başkalarını aydınlatır. Biz dünyada, kabir âleminde ve âhirette; «Kitâbım Kur’ân’dır.» diyeceğiz inşâallah. Ama kitâbı tanımayan kitapsızlara ne diyelim, Hazret-i Allah hidâyet versin yoksa hâlleri harap!..

Bütün bir insanlık, son Nebî’nin getirdiği son kitap Hazret-i Kur’ân’dan mes’uldür. Hazret-i Kur’ân, Hazret-i Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-’ın en büyük mûcizesidir. O; kâinat hakikatlerini anlatması, geleceği aydınlatması yönüyle mûcizedir. Edebî belâgat yönüyle mûcizedir. Eskimeyen en âdil hükümleri ihtivâ etmesi yönüyle mûcizedir. Tüm insanlığı kucaklaması yönüyle mûcizedir.

Bilindiği üzere nasip olursa yakında Ramazan ayına erişeceğiz. Müslümanlar Ramazan ayına; «Kur’ân mevsimi» derler. Oruçlarını tutmanın yanı sıra mü’minler Ramazan ayında Kur’ân okumakla meşgul olurlar. Ne güzeldir Kur’ân okumak! Okunan Kur’ân’la ruhlar arınır. Kur’ân’ın insanı dinlendiren âhengi, mü’mini huzura eriştirir. Kur’ân’ın ilâhî nağmeleriyle gönlün her teli titrer, kalp rakîkleşir âdeta yürekler nurla dolar. Böylece ruh mâneviyatla beslenmiş olur. Hazret-i Kur’ân’ı okuması güzeldir, öğrenmesi ve ezberlemesi kolaydır.

Hazret-i Kur’ân; kendisine yönelenlere sırlarını açan, eşsiz nimetlerini ilham eden bir muazzam sofradır. O sofrada istifâde etmek isteyen herkese bir ikram vardır. Onun hakikat nurlarıyla; kişiler de toplumlar da değişir, dönüşür, ihyâ olur:

“Ey insanlar! Rabbiniz’den size bir öğüt ve kalplerde olana şifâ, inananlara doğruyu gösteren bir rehber ve rahmet gelmiştir.” (Yûnus, 57)

Hazret-i Kur’ân; her devrin dert ve problemlerine çare olmuş, hasta ruhlara yeni bir canlılık getirerek âdeta gönüllere şifâ bahşetmiştir. Kur’ân-ı Hakîm; nâzil olduğu devirde insanların ferdî ve içtimâî buhranlarına yol gösterici, gönüllerin şifâsı vazifesi görmüştür. Geçmişten bugüne ve gelecekte de şanlı Kur’ân; insanların ferdî ve sosyal problemlerine, streslerine, sıkıntı ve kargaşalarına en güzel çözümleri içinde barındırmış insanlara en güvenilir bir rehberdir.

Hazret-i Kur’ân, bir zikr-i hakîmdir. Ona tâbî olanlar, akıl ve fikirlerini hayra kullananlardır. Ona tâbî olanlar; nefsin sultasından, şeytanın iğvâlarından berî dururlar. Ona tâbî olanlar, dünyanın âlâyişine kanmazlar. Kimsenin kölesi olmak istemeyenler, sadece Hazret-i Kur’ân’a teslim olurlar. Devrin modasına, internetine, şov telkinlerine aldanmazlar. İşte böylesi insanlar; -bugünün tabiriyle- gerçek mânâda «hür ve özgür insan» yani «hakikî müslüman»lardır. Dünyanın içindeki her şey, Kur’ân’a tâbî olan insana hizmet eder. Dolayısıyla Hazret-i Kur’ân, insanı en doğru yola iletir:

“Gerçekten bu Kur’ân, insanları en doğru yola iletir. (Bildirdiği) hayırlı amelleri yapan mü’minlere kendileri için pek büyük mükâfâtın olduğunu da müjdeler.”
(el-İsrâ, 9)

Hazret-i Kur’ân; hayatın başlangıcını ve sonunu anlatan, hayat düsturlarını açıklayan, üzüntü ve huzur veren hayat tarzlarını tarihî belgelerle ortaya koyan, bugün dahî keşfedilmemiş kâinât ile ilgili nice ilmî mûcizeleri akıl sahiplerine sunan, hak ile bâtılı birbirinden ayıran bir muhteşem kitaptır. O Hazret-i Kur’ân; içinde, bütün insanların muhtaç oldukları ilmî, îtikādî, içtimâî, iktisâdî, hukukî, ahlâkî kanunları barındırır. Ondan istifade edenler, hayır ve kemal bulurlar. Ondan faydalanmayanlar; şer ve zeval bulurlar, zulüm icrâ ederler, hüsrâna düşerler, huzur bulamazlar, hem dünyada hem âhirette rahata kavuşamazlar.

Hazret-i Kur’ân; her devirde, her asırda, kâinat sona erene dek hükümleri hep bâkî kalacak, eskimeyecek, değiştirilemeyecek şekilde bir mukaddes vahiydir. Ama ne yazık ki ona geçmişte, «eskimiş hükümler» gözüyle bakanlar olmuştur. Böyleleri bugün de vardır, gelecekte de olmaya devam edecektir. Bu; neticesi acıklı bir hüsran olan âkıbeti hak edenler, doğrusu kendilerine yazık ediyorlar.

Hazret-i Kur’ân, mü’min insanlara inmiştir. Dolayısıyla her müslüman onu okuyup, öğrenip, yaşamakla mükelleftir. Bilindiği üzere sadece; «İnandık!» demekle iş bitmiyor. Mü’min, inandığını hayata geçirecek ki inandığının bir kıymeti olsun. Kur’ânî düsturlarla amel edenler, Hazret-i Kur’ân’ın mânâ derinliklerinden feyiz alanlardır:

“İşte bu Kur’ân, indirdiğimiz mübârek bir kitaptır. Artık Kur’ân’a uyun, (onun emir ve yasaklarına aykırı davranıştan) sakının ki merhamet olunasınız.” (el-En‘âm, 155) Ve şerefli Kur’ân’ın hükümlerine aldırış etmeyenler için;

“Ben’im zikrimden (Kur’ân’ımdan) yüz çeviren kişi(ler) için (buhranlarla dolu) dar bir hayat ve geçim sıkıntısı vardır.” (Tâhâ, 124) buyuruluyor.

Selâm olsun; Hazret-i Kur’ân’a tâbî olup, onu aziz bilenlere…