NİYET TÂLİMİ

H. Kübra ERGİN hkubraergin@hotmail.com

İbâdet ve mâneviyat mevsimi üç aylara kavuştuk, yakında Ramazan ayına ulaşacağız. Eğer ömrümüz varsa, Allah Teâlâ nasip ederse, inşâallah orucumuzu tutacağız.

Ramazan ayı; ibâdetin her nev‘inin işlendiği ve kat kat mükâfatlandırıldığı bir ay olarak mü’minlerin âhiret hazırlığında emsalsiz bir kıymeti hâiz. Bunun yanında Ramazan ayları; bize ubudiyet yolumuzda verdiği derslerle, kazandırdığı mânevî kabiliyetlerle de çok mühim.

Ramazan’da sabır dersi okuyoruz, şükrümüz tazeleniyor, nefse muhalefet ve irade gücümüz kuvvetleniyor. Bu yazıda bilhassa dikkat çekmek istediğim ise, Ramazan orucu bize «niyet dersini» tâlim ettiriyor.

Malûm olduğu üzere; niyet amelin özüdür, hakikatidir. İki kişinin yaptığı amel arasında sûret olarak hiçbir fark olmasa dahî; kıymetleri, kalplerindeki niyetin hâlisliğine göre ölçülür. Ramazan ayı da bize hâlis niyet sahibi olmanın dersini veriyor.

Oruç ibâdetinin sahih olmasının şartı, niyet etmektir. Zâhirî fıkıh kaideleri dahî; kişinin imsak vaktinden iftar vaktine kadar aç, susuz dursa ama kalbinde oruç niyetini kesinleştirmese oruç tutmuş olmayacağını söyler. Yani insan oruç tutmaya evvelâ kalbinde kesin bir karar vermiş olmalıdır yoksa boşu boşuna aç kalmış olur.

Oruç, niyet ettikten sonra o niyete sâdık kalmaktan ibaret bir amel. Bir şey yapmıyoruz, sadece kendimizi tutuyoruz. O niyete bağlılığımızı, iftar saatine kadar muhafaza ediyoruz.

Mü’minin son nefese kadar îmânına sâdık kalmak için nefsini tutması ile oruç ibâdeti için tutması arasında birçok yönden benzerlik var. Nefsi; haram, mekruh, şüpheli veya harama sürükleyebilecek şeylerden tutmak, bir irade ve sabır işi. İşte o iradeyi kazanmak için oruç en iyi tâlim.

İmam Gazâlî -rahmetullâhi aleyh-; niyet, irade ve kasıt kelimelerinin birbiri yerine kullanılabileceğini bildiriyor. Hepsinin de mânâsı, bir işe kalpte belli bir maksada göre karar vermek ve sonuna kadar aynı azmi göstermektir.

Biz niyeti hep amelin başlangıcında gibi görüyor olsak da, aslında amelin her ânında niyetin muhafaza edilmesi îcâb ediyor. Hattâ oruç tamamen o niyeti korumaktan ibaret.

Niyet sözlükte; «yönelmek, ciddiyet ve kararlılık göstermek» gibi mânâlara gelirken, İslâm âlimleri arasında; «kalbin hemen veya sonucu itibarıyla maksada uygun bulduğu, yani bir yararı sağlayacağına yahut bir zararı savacağına hükmettiği fiile yönelmesi» şeklindeki tarif daha çok yaygınlık kazanmıştır. Dînî ıstılahta amellerin kabulü için gereken niyetin tarifi; «Allâh’ın rızâsını kazanma arzusuyla ve O’nun hükmüne tâbî olmak üzere fiile yönelen irade» şeklinde ifade edilir.
(TDV İslâm Ansiklopedisi, Niyet maddesi)

Oruç tutmaya niyet eden kişi, bu mânâların hepsini hayata geçirmiş olmaktadır. Mü’minin kalbinde, oruç tutarak Allâh’ın rızâsını kazanmaya karşı bir istek mevcuttur. O istek; kuru temennî olarak kalmamakta, irade gücü olarak fiiliyata geçmektedir. Bu iradenin kastı da sadece Allâh’ın emrine itaat edip, rızâsını kazanmaktan ibarettir. Çünkü oruç başka bir maksat için tutulamaz.

Oruç tutmak, bilhassa bir ay boyunca oruca devam etmek, nefse ağır gelen bir ibâdettir. İnsanın riyâ veya başka bir maksat için; açlığa, susuzluğa, tiryakisi olduğu şeylerden uzak kalmaya sabretmesi beklenemez. Hem kişinin gerçekten oruçlu olup olmadığını kendisinden başkası kesin olarak bilemez. Bir insan gerçekten oruç tutuyorsa, bunu îmânı ve Allâh’ın emrine itaati sebebiyle yapar. Yani oruç samimî îman ve hâlis niyet olmadan yapılabilecek bir ibâdet değildir.

Ramazan ayının niyet hususunda verdiği bir başka ders de şudur:

İslâm âlimlerinin bildirdiğine göre bir müslüman, samimî niyeti sayesinde mubah olan amellerinden dahî ibâdet gibi sevap kazanabilir. Meselâ, ibâdete kuvvet kazanmak niyetiyle yemek ve uyumak gibi…

İşte Ramazan ayı, bize niyet ile bütün hayatı ibâdete çevirme dersini öğretmektedir. Çünkü Ramazan ayında mü’min; gece sahur yemeği yerken, oruca dayanmak için güç kazanmaya çalışmaktadır.

Tasavvuf büyüklerinden Abdullah bin Alevî el-Haddâd -rahmetullâhi aleyh-’in dikkat çektiği bir husus vardır: Mubahlarda; ibâdete kuvvet kazanma niyetinin hâlis olup olmadığını ortaya çıkaran, kişinin amelidir. Yani; gerçekten de o kuvvet ile sâlih amel işlemişse o zaman samimîdir, yoksa yalancıdır.

İşte Ramazan ayında bir kişi; oruç tutmanın yanı sıra zamanını Kur’ân-ı Kerim okumakla, zikirle, ibâdetle değerlendiriyor, yanlışlardan da uzak duruyorsa, niyetinde samimîdir ve verdiği sözü tutmuş demektir.

Ekseriyetle Ramazan ayında bu ameller kolaylaşmaktadır. Pek çok müslüman, normal zamanlarda yapamadığı kadar amel yapabilmektedir. Böylece niyetinde azimli olma, niyetini muhafaza etme dersini kuvvetlendirmektedir.

Hele bir de Ramazan ayında aldığımız bu dersi bütün hayatımıza uygularsak, dünya hayatımızı Ramazan disipliniyle değerlendirebilsek, vefatımız ise bayram olur. Ramazan ayındaki kadar ibâdet yapamasak bile, yaptığımız her işte Allâh’ın emir ve yasaklarına riâyet etmekle, niyetimizi de Allâh’ın istediği gibi bir kul olmaya ayarlarsak, o zaman günlük işlerimizde bile niyetimiz sebebiyle ibâdet olarak sevap kazanabiliriz.

İnsanın kalbindeki niyeti sürekli muhafaza edebilmesi, yine ancak Allâh’ı görüyor gibi ibâdet ede ede kazanılabilecek bir hâldir. Tasavvuf yolu da nihayetinde insana bu ihsan hâlini kazandırmayı hedefliyor.

İnsanın mânevî yönü kuvvetlendikçe ibâdete karşı ümidi artıyor. Tasavvuf büyükleri de; «Ümidin hayırlısı insanı sâlih amele teşvik eden ümittir.» demişler.

Ümitsizlik; yani birtakım hata, kusur, gaflet ve kalbin değişmesi gibi hâllere bakarak yılgınlığa düşmek, kulluk yolculuğunda insanın başına gelebilecek bir imtihan. Ramazan ayı bu imtihanda da mü’mine bir destek sunuyor.

Günde beş vakit namaz, cuma namazı, hac, umre gibi ibâdetler; iki ibâdetin arasındaki hata ve kusurların affedilmesine sebep oluyor. Hattâ bunlarla affedilmemiş daha ciddî günahların da peşi peşine bir ay boyunca tutulan orucun açlık ve susuzluk hararetiyle yanıp yok olacağı müjdelenmiş. Ramazan kelimesinin de pislikleri yakıp yok eden şiddetli sıcak veya temizleyen yağmurlar isminden geldiği söylenmiş.

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; Ramazan orucunun geçmiş günahları temizleyeceğini müjdelerken, yine niyetin hâlis olması gerektiğine dikkat çekiyor:

“Kim inanarak ve alacağı sevabı Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Savm, VI)

Niyet; hem amele başlamak için lâzım, hem tamamlamak için, hem de sevabının tam olması için. İşte niyette sağlamlık elde edilirse ve hayata aksederse, insanın âhirete karşı da ümidi kuvvetlenir. O zaman dünyevî sevgilerin, meşgalelerin ve imtihanların insan üzerindeki tesiri kırılacaktır.

Allah -Zülcelâl- bizlere sağlam ve hâlis niyet dersini almayı nasip eylesin.

Âmîn…