UZAKTAN KUMANDALI ARABA

Fahri SARRAFOĞLU sarrafoglufahri@gmail.com

Remzi Bey, emekliliğin tadını çıkarıyordu. Uzun yıllar çalışmış nihayet emekli olmuştu. Öyle ya biraz da gezip, tozsundu canım. Artık torunları da vardı, onlarla daha çok vakit geçirmeyi plânlıyordu. İşte bu düşüncelerle Fatih’ten kalktı Eminönü’ne doğru yürümeye başladı. Orada Tahtakale’ye uğrayacak, torununa oyuncak alacaktı. Hem de gezmiş olurdu fena mı?

Tahtakale’ye gelince kafası karıştı, her tarafta bir bağırış bir çağırış vardı. Görmeyeli burası epey değişmişti. İthal mallarla dolu bir eşya deposu gibiydi. Ne ararsanız var. Bir dükkâna girdi, sessiz sakin bir yerdi. Ama garip! Hiç müşterisi yok. Şaşırdı önce. Diğer dükkânlar dolu, ama burada sadece kasada duran orta yaşlı birisi var o kadar. Aaa bir dakika ya, dükkânın vitrininde de sadece bir tane küçük uzaktan kumandalı araba var. Zaten onu görüp de girmişti buraya. Yoksa burası oyuncakçı değil miydi? Remzi Bey, bunları düşünürken işyeri sahibi güler yüzle karşıladı Remzi Beyi. Daha konuşmasına fırsat vermeden onu hemen oturttu ve orada semaverde kaynayan çaydan çabucak hazırlayarak ikram etti. Remzi Bey şaşırmıştı. İçinden;

«Adam ne kadar güler yüzlü. Hemen çay ikram etti. Yoksa bu uzaktan kumandalı arabalar çok mu pahalı?» diye düşündü. Remzi Bey, bir taraftan çayı yudumluyor bir taraftan da;

«Belli ki pahalı yoksa bir oyuncak için bu ikram, bu güler yüz. Hem de iş yeri ne kadar sakin. Pahalı olduğu için herhâlde kimse gelmiyor.» diye içinden kendi kendine konuşmaya devam ediyordu.

Dükkân sahibi güler yüzle konuşmaya başladı:

“–Beyefendi, bizim uzaktan kumandalı arabalarımız çok özeldir. Sizin düşüncenize göre de hareket eder. Size arabayı sürmeniz için ayrıca kumanda vermiyoruz. Çünkü gerek yok. Siz sadece konuşun yeter. Sizi duyar veya düşünün; o, siz ne derseniz onu yapar o tarafa gider. Siz de oynayın torununuz da oynar.”

Remzi Bey sordu:

“–Peki fiyatı ne kadar?”

“–Fiyatı mı? Yok, bizim arabalarımız ücretsizdir.”

“–Ücretsiz mi?!.”

“–Evet, beğendiğiniz rengi alıp götürebilirsiniz. Biz ücretini başka yerden, bir şekilde alıyoruz.”

Remzi Bey; oyuncak arabaların üzerinde yazan reklâmlara baktı, üzerinde firma reklâmları vardı. «Herhâlde oyuncak arabaların üzerine reklâm veren firmaların promosyonu olmalı.» dedi. Ve bir tane oyuncak araba aldı. İş yeri sahibi hemen, oyuncak arabayı güzel bir hediye paketi yapıp, kendisine verdi. Remzi Bey, ne kadar mutlu olmuştu. Hem hiç para vermemiş; hem oturmuş, dinlenmiş, çay içmişti.

Tahtakale’den eve doğru giderken birden gözüne başka bir mağaza takıldı, terlik satılıyordu. İçeri girdi ve terlik aldı. Hâlbuki evde bir sürü terlik vardı. Hanımı belki kızacaktı. Birkaç adım attı ki; ileride gördüğü başka bir ev eşyası satan yerden bu sefer mutfak masası aldı. Derken birden kendini kaybetti. Ne görse alıyordu Remzi Bey. Cebinde ne kadar para varsa hepsini Tahtakale’de harcadı. Bir sürü ithal eşya almıştı. Ama hepsi de gereksiz şeylerdi. Nasıl oldu, nasıl yaptı kendisi de farkında değildi. Hâlâ anlamıyordu. Cebinde bir kuruş para kalmamıştı. Üstelik eşyalar elindeydi ve taksiyle gitmesi gerekiyordu. «Nasıl olsa hanımdan alırım.» diye bir taksiye bindi ve doğru eve geldi.

Bu arada eve giderken iki defa taksiyi durdurup kredi kartı ile pastahâneden yaş pastalar aldı. Hem de birkaç tane… Kendisinin ve eşinin de hiç sevmediği, ithal yiyecek satan mağazadan yine kredi kartını kullanarak bir sürü yiyecek satın aldı. Taksinin bagajı ve arka koltuğu aldıkları ile dolmuştu iyice.

Remzi Bey eve gelir gelmez hemen taksicinin parasını hanımından bir çırpıda alıp taksiciye verdi. Hanımı bir şey anlamamıştı. Remzi Bey eşyaları eve çıkardı. Hanımı şoktaydı. Uzaktan kumandalı oyuncak araba almaya gitmişti eşi. Ama bir sürü gereksiz eşyalarla dönmüştü.

Remzi Bey, elinde oyuncak araba salona geldi. Salonda çok sevdiği komşuları Hatice Hocahanım vardı. Kendisi; güngörmüş bir Osmanlı hanımefendisi idi. Remzi Beydeki anormalliği hemen fark etti ve ilk iş olarak Remzi Beyin elindeki uzaktan kumandalı oyuncak arabayı bir çırpıda alıp, doğru çöpe attı. Atarken de pilini çıkardı.

Remzi Bey; uzaktan kumandalı araba kırılıp, çöpe atıldıktan sonra kendine geldi. Uykudan uyanmış gibiydi. Aldığı onca eşyalara ve yiyeceklere garip garip bakıyordu. Bunları niye almıştı ki… Olanları hatırlamıyordu bile… Sadece oyuncakçıya girmiş, bedava oyuncak araba almıştı o kadar. Hatice Hocahanım sordu:

“–Oyuncakçı ne dedi sana?”

Remzi Bey;

“–Bu oyuncak için para almıyoruz. Beğendiğiniz rengi alıp götürebilirsiniz. Biz ücretini başka yerden, bir şekilde alıyoruz.” dedi.

“–İşte kardeşim! Aslında uzaktan kumandalı arabayı sana bedavaya sattı. Ama bak sana uzaktan kumanda ederek, bir sürü eşya aldırmış. Dolayısıyla senin gereksiz harcama, gereksiz tüketim yapmanı sağlamış. Adam sana yirmi-otuz liraya araba satacağı yerde binlerce liralık harcama yaptırmış. İşte günümüz kapitalist sisteminin en büyük özelliği de bu değil mi? Sana ihtiyacın olmayan şeyi aldırmak.

Evimize giren televizyon dizilerine bakın. Siz o dizileri bedavaya izlediğinizi sanıyorsunuz değil mi? Televizyonda sinema izliyorsunuz. Bedavaya izlediğinizi sanıyorsunuz. Ama orada seyrettiğiniz rol yapan oyuncular gibi olmak istiyorsunuz. Oradaki hayat gibi yaşantı sürmek istiyorsunuz. Ne oldu? Önce bedava veriyor… MODA ile REKLÂM ile de destekleyerek o dizi film veya o sinema filmi aslında size kaç paraya mal oluyor? Hiç de bunun farkında bile değiliz. Çünkü senin aldığın uzaktan kumandalı araba gibi biz de böyle uzaktan kumanda ediliyoruz. «Şunu satın al!», «Şunu ye!», «Şunu giy!» diyerek…”

Ne dersiniz? Acaba sizin de evinizde uzaktan kumandalı araba var mı? Ya da var olup olmadığının bile farkında değil miyiz?