İKİNCİ AKABE BEY‘ATI -3-

Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr

Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın, her şeyleri ile hazır olduklarını gördüğü ve takdir ettiği Medineli müslümanlar, artan bir heyecanla atıldılar:

–Buyur yâ Rasûlâllah! Sen iste, biz yapalım! Sen söyle, biz tasdik edelim!1

Peygamberimiz -aleyhisselâm-; bütün cihanı kuşatan birbirinden güzel sözleriyle, gönülleri bir başka alevlendirdi:

–•Allâh’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız!

•Hırsızlık etmeyeceksiniz!

•Zinâ etmeyeceksiniz!

•Çocuklarınızı öldürmeyeceksiniz!

•Yalan dolanlarla hiçbir kimseye hiçbir şekilde iftirada bulunmayacaksınız!

•Hiçbir işte bana muhalefet etmeyeceksiniz!

Bu şartlarla sizden bey‘at alıyorum.

İçinizden kim ahdine vefâ gösterir, sözünde durursa, onun ecir ve mükâfâtı Allâh’a aittir.

Kim (insanlık hâli) sözünü bozarak bunlardan birisini işler de, bu yüzden dünyada bir cezaya uğrarsa; bu ceza, onun için bir keffâret ve temizlik olur. İşlemiş olduğu suçu Allâh’ın örttüğü kimsenin işi ise, Allâh’a kalır. Allah dilerse ona ceza verir, dilerse onu affeder.2

–Lebbeyk yâ Rasûlâllah!

Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın isteklerini harfi harfine yerine getireceklerine dair söz veren bu seçkin topluluk, yeni bir destan yazıyordu.

Bu şartların çok az kısmı, birinci bey‘at esnasında da aynen ifade edilmişti. İkinci bey‘at ise, bütün hepsini kapsıyordu:

–Sen ne istiyorsan, biz onu yaparız!

–Sana bey‘at eder, söz veririz!

–•Kolaylıkta ve güçlükte, sevinçte ve kederde, bollukta ve darlıkta, sağlıkta ve hastalıkta, her zaman ve her yerde Allah ve Rasûlü’ne itaat edeceksiniz!

•Nerede olursanız olun, her zaman ve her yerde hakkı söyleyeceksiniz!

•Allah yolunda yürürken, kınayanların kınamasından da korkmayacaksınız!3

–Kolaylıkta ve güçlükte, sevinçte ve kederde, bollukta ve darlıkta, sağlıkta ve hastalıkta, her zaman ve her yerde Allâh’a ve O’nun Rasûlü’ne itaat edeceğiz! Nerede olursak olalım, her zaman ve her yerde hakkı söyleyeceğiz. Allah yolunda yürürken, kınayanların kınamasından da korkmayacağız!4

Tek tek bey‘at eden Medineli müslümanlar, yaklaşık olarak aynı ifadeyi kullanıyorlardı. Her biriyle tek tek musâfaha eden Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın mübârek kolu bile yorulmuştu. Bunu anlayan Abbâs Amca, Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın mübârek kolundan tutarak O’na destek verdi. Bu şekilde Medineli müslümanlar, birer birer bey‘at ettiler.5

Yetmiş üç erkek bey‘at ettikten sonra, sıra iki hanıma gelmişti. Hanım olarak o anda orada sadece iki kişi vardı. Bunlardan biri Ümmü Ümâre Nesîbe bint-i Ka‘b, diğeri de Ümmü Meni‘ Esmâ bint-i Amr idiler.6

Her ikisi de kocalarıyla beraber gelmişlerdi. Fakat erkeklerin içine girmemişler, kendilerine ayrılan yerden hâdiseyi takip etmişlerdi. Fakat şimdi iş değişmiş, Rasûlullâh’ın karşısında bulmuşlardı kendilerini. Erkeklerin olduğu gibi, onların da heyecandan kalpleri duracak gibiydi.

Bir an nasıl hareket edeceklerini bilemeyen hanımlar, heyecandan heyecana giriyorlardı. Ne yapmaları gerekiyordu şimdi? Mübârek elini tutacaklar mıydı O’nun?

–Ben hanımlarla el tutuşmam! Sizlerden sözle bey‘at alırım. Tamam, siz de bu şekilde bey‘at etmiş oldunuz!7

Hayatlarında ilk defa bu kadar yakın mesafeden Rasûlullah ile görüşen bu iki bahtiyar hanım, aynı zamanda önemli bir hükmü de bizzat yaşayarak görüp öğrenmişlerdi. Rasûlullah -aleyhisselâm-, bey‘at esnasında bile hanımların elini tutmamıştı! Aynı bey‘at şartları hanımlar için de geçerliydi.8

Akabe bey‘atı esnasında; erkeğiyle hanımıyla bütün sahâbîler bir başka iklime yelken açmışlar, büyük dâvânın büyük insanları olmuşlardı. İşte bundan dolayı, Medineli müslümanlar sürekli şöyle diyeceklerdi:

–Biz; Rasûlullah -aleyhisselâm-’a, Bey‘atü’l-Harb üzere bey‘at ettik. Kolaylık ve güçlük anlarımızda, sevinçli ve kederli zamanlarımızda, her zaman ve her zeminde O’nun emirlerine boyun eğeceğiz! Nerede olursak olalım, her zaman ve her yerde hakkı söyleyeceğiz! Allah yolunda yürürken, kınayanların kınamasında korkmayacağız! İşte böyle söz verdik O’na! Sözümüzde de durduk Allâh’ın izniyle!9

Peygamber Efendimiz’in mübârek ellerine sarılan sahâbîler, her biri tek tek söz verip bey‘at ettiler. Bey‘at edip söz verdikten sonra, akıllarına gelen şey yüzünden birden mahzunlaşan Medineli müslümanlar; yine Rasûlullah -aleyhisselâm-’a döndüler:

–Ey Allâh’ın Rasûlü! Bizim kendi kavmimiz içinde ve yahudiler ile anlaşmalarımız ve sözleşmelerimiz var. Biz onları, Sen’inle yaptığımız bu bey‘at ile kesip atmış oluyoruz. Allah Sen’i muzaffer kıldıktan sonra, bizi bırakıp bir gün kavminin yanına döner misin?10

Rasûlullah -aleyhisselâm-; sadece karanlık geceyi değil, iki cihanı aydınlatan o tatlı tebessümü ile şöyle cevap verdiler:

“–Hayır! Benim kanım sizin kanınızladır. Benim zimmetim sizin zimmetinizledir. Ben sizdenim, siz de bendensiniz. Savaştıklarınızla savaşır, barıştıklarınızla barışırım. Ben sizdenim, siz de bendensiniz!”11

Medineli müslümanlar bu cevaba o kadar çok sevindiler ki kendilerini tutamayıp, tekbir getirdiler:

–Allâhu Ekber!

Tekbirler artmaya, sesler de yükselmeye başlayınca Abbâs Amca, hemen uyardı:

–Aman sessiz olun! Kimse duymadan dağılmamız lâzım.

–Haklısın elbet ey Rasûlullâh’ın amcası!12

Sabah olmadan oradan ayrılmaları gerekiyordu. Muhabbetin en yücesine öyle bir dalmışlardı ki, hiç birisi ayrılmak istemiyordu bu muhabbet gülistanından. Peygamber Efendimiz, muhabbetin insan kaynağıydı çünkü.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

______________________________

1 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 222; Diyarbekrî, Târîhu’l-Hamîs, c. 1, s. 318.
2 Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, c. 5, s. 320; Ebu’l-Fidâ İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 3, s. 160.
3 Heysemî, Mecma‘u’z-Zevâid, c. 6, s. 44-48.
4 Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 253.
5 Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, c. 2, s. 625.
6 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 109.
7 Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 253; Diyarbekrî, Târîhu’l-Hamîs, c. 1, s. 308.
8 Halebî, İnsânu’l-Uyûn, c. 2, s. 177.
9 Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 2, 238-239.
10 Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 2, s. 447.
11 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 222, c. 8-9.
12 Akabe Bey‘atları anlatılırken, daha ziyade karşılıklı istenen ve verilen sözler üzerinde durulur. Bu arada Medineli müslümanların çok disiplinli hareket ettiği de görülür. Biz bu disiplin ve başarının, Mus‘ab bin Umeyr’in yapmış olduğu o ciddî çalışmaların neticesinde gerçekleştiğini düşünüyoruz. Her ne kadar bu bey‘at esasında Hazret-i Mus‘ab ile ilgili çok fazla ayrıntı olmasa da, bu büyük buluşma ve başarının onun eseri olduğu muhakkaktır.