KULLUĞUN ÖZÜ DUÂDIR

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ :
« الدُّعَاءُ مُخُّ العِبَادَةِ »

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’tan nakledildiğine göre Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Duâ ibâdetin özüdür.” (Tirmizî, Deavât, 1)

BİR MESAJ:

“Duâ ile Rabbine yakınlaş, sadece
O’na yalvar ve sadece O’ndan iste!”

Allâh’ım! Ey Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ım!
Ey bizlere, bizlerden Kerîm olan Allâh’ım!
Sen’in huzûrundayız, Sen’in kapında kuluz,
O sonsuz rahmetinden ümîdimiz de sonsuz!
Açtık ellerimizi, ey Ğafûr, kabûl eyle!
Bakma günâhımıza, ne olur kabûl eyle!
Tevbe ve Kur’ân ile sığındık dergâhına,
Ulaştır müjde müjde kurtuluş sabâhına! (Seyrî)

Duâ; Allah Teâlâ’nın sonsuz kudreti karşısında kulun acziyetini itiraf edip derin bir huşû ile O’nun dîvânında durması, O’na yönelmesi, ne isteyecekse O’ndan istemesi ve O’na niyazda bulunmasıdır.

Duânın müslümanın hayatında müstesnâ bir yeri vardır. Zira duâ, kulluğun bir göstergesidir. Serlevha hadîs-i şerîfimizde de ifadesini bulduğu gibi duâ; ibâdetin, ubûdiyyetin yani kulluğun özüdür.

Duâ, Rabbe yakınlaşmaktır. Duâ, kul ile Rabbi arasında özel bir bağdır. Duâ anları, mü’minin Rabbiyle baş başa olduğu özel anlardır. Onun için duâ, Allah katında değerlidir. Zira hadîs-i şerifte ifade edildiği gibi;

“Allah Teâlâ katında, duâdan daha kıymetli bir şey yoktur.” (Tirmizî, Deavât, 1)

Duâ aynı zamanda bir tevbedir, Rabbimiz’den bağışlanma talebinde bulunmaktır. Duâ, sigortadır. Duâ, berekettir. Duâ, zikirdir.

Duâ mü’minin silâhıdır. Öyle buyuruyor Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- (Hâkim, Müstedrek, II, 692)

Duâ ile rahmet kapıları açılır. Zira bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

“Sizden her kime duâ kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmıştır.” (Tirmizî, Deavât, 101)

Duâ belâyı def eder. Yukarıdaki hadîs-i şerîfin devamında Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“Duâ, başa gelen ve henüz gelmeyen belâya karşı fayda sağlar. Öyleyse ey Allâh’ın kulları, duâya sarılın!”

Duâ; bir ihtiyaçtır, rûhun ihtiyacıdır. Duâ, ümittir. Duâ, umuttur. Duâ, mü’minin nûrudur. Duâ, sakin bir liman gibidir. Duâ, ilticâdır. Duâ, yüce Rabbe yakarıştır. Duâ; sıkıntıya düşen, darda kalan mü’minin tutunacak bir dalı, genişlikte olanın şükrü, zulüm altında ezilen mazlûmun da âhıdır.

Sanki yer gök, duâ ile ayakta durmaktadır…

MÜSTECÂB VAKİTLER

Bazı zaman dilimleri vardır ki o vakitlerde yapılan duâlar daha kabule şâyandır. Meselâ mübârek gün ve gecelerde yapılan duâlar, geri çevrilmez. Arefe günü yapılan duâ, makbul bir duâdır. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Duâların en hayırlısı, arefe günü yapılan duâdır.”
(Tirmizî, Deavât, 122)

Recep, Şaban ve Ramazan aylarını içinde ihtivâ eden mübârek üç aylar, tam bir duâ iklimidir. Reğāib gecesi ile başlar bu mübârek ve bereketli günler. Şaban ayının 15. gecesi Berat gecesi, duâların geri çevrilmediği mübârek bir zaman dilimidir.

Üç aylarda mübârek Ramazan ayı vardır ki Rabbimiz âyet-i kerîmede bu mübârek günler için şöyle buyurmaktadır:

“(O sayılı günler), insanlar için bir hidâyet rehberi, doğru yolun ve hak ile bâtılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’ân’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır.” (el-Bakara, 2/185)

Cuma günü yapılan duâlar, müstecâb duâlardır. Zira Peygamber Efendimiz, cuma gününden bahsederken şöyle buyurmuştur:

“Onda öyle bir an vardır ki, şayet bir müslüman namaz kılarken o âna rastlar da Allah’tan bir şey isterse Allah, ona dilediğini mutlaka verir.” (Müslim, Cum‘a, 13)

Yine Ebû Ümâme -radıyallâhu anh-’tan rivâyet edildiğine göre Sevgili Peygamberimiz’e;

“–Yâ Rasûlâllah! Hangi duâ daha çok kabule şâyandır?” diye sorulmuş O da;

“–Gece yarısından sonra ve farz namazların arkasından yapılan duâlar.” diye cevap vermiştir. (Tirmizî, Deavât, 79)

Buna göre duânın makbul olduğu mübârek vakitlerden biri de seher vaktidir. Bir seferinde Amr bin Abese Hazretleri Peygamber Efendimiz’e gelip;

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Vakitler içerisinde Allâh’a daha yakın olunacak bir an var mıdır? İbâdet için tercih olunacak bir saat var mıdır?” diye sormuş Sevgili Peygamberimiz, ona ve bütün mü’minlere nasihat olacak şekilde şöyle cevap vermiştir:

“–Kulun, Allâh’a en yakın olduğu vakit; gecenin sonlarına doğru olan vakittir. O saatlerde Allâh’ı zikredenlerden olmak istersen ol. Çünkü güneş doğuncaya kadar o vakitlerde kılınacak namaza melekler gelir ve özellikle şâhitlik yaparlar.” (Nesâî, Mevâkît, 35)

Namaz ile duâ arasında sıkı bir bağ vardır. Kulun Rabbine en yakın olduğu anlar, secde anlarıdır. Nitekim hadîs-i şerifte;

“Kulun Rabbine en yakın olduğu hâl secde hâlidir. İşte bu sebeple secdede çok duâ etmeye bakın!” (Müslim, Salât, 215) buyurulmuştur.

MÜSTECÂB MEKÂNLAR

Duâların kabule şâyan olduğu zaman dilimleri olduğu gibi, duâların müstecâb olduğu mekânlar da vardır. Buna göre bazı mekânlarda yapılan duâlar; diğer mekânlara göre daha fazîletli, daha kabule şâyandır. Zira mekânların da rûhu vardır. Bu mübârek mekânların başında elbette hac ibâdetinin mahalli olan ve Şehirlerin Anası unvânını alan Mekke şehri gelmektedir. Bu beldenin mübârek mekânlarından Kâbe, Arafat ve Müzdelife’de yapılan duâlar, kabule şâyan duâlar arasında yerini bulmuştur.

Sevgili Peygamberimiz; arefe günü Arafat’ta yapılan duâların, duâların en hayırlısı olduğunu müjdelemiş, (Tirmizî, Deavât, 122) bir başka ifadesinde şöyle buyurmuştur:

“Allah Teâlâ’nın arefe günü insanları bağışladığından daha fazla bağışladığı bir gün yoktur. Allah Teâlâ şüphesiz arefe günü kullarına rahmetiyle yaklaşır.” (İbn-i Mâce, Menâsik, 56)

Sevgili Peygamberimiz’in;

“Allâh’ım! Meyvelerimizi bize bereketlendir. Medine’mizde bize bolluk ver, bize bereketler ihsân eyle! Allâh’ım! Şüphesiz ki İbrahim Sen’in kulun, halîlin ve peygamberindir. Ben de Sen’in kulun ve peygamberinim. O, Mekke için Sana duâ etti. Ben de Medine için Sana duâ ediyorum. Onun Mekke için Sen’den talep ettiğinin benzerini ve bir misli fazlasını Sen’den talep ediyorum.” (Muvatta’, Câmî, 1) duâsına mazhar olan Medine şehrinde yapılan duâların ayrı bir rûhâniyeti vardır.

HER DÂİM DUÂ

Sevgili Peygamberimiz -sallâl­lâhu aleyhi ve sellem-’in hayatı âdeta hep duâ ile örülüydü. Sabah kalkarken, akşam yatağına giderken, yemek yerken, su içerken hep duâ ederdi. Yeni bir elbise giydiğinde, güneş tutulduğunda duâ ederdi. Hayatı duâ ile çevrelenmişti. O, kısa ve özlü duâlar yapardı. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- Vâlidemiz’den nakledildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz özlü duâları sever, özlü olmayan duâyı yapmazdı. (Ebû Dâvûd, Vitir, 23)

Onun en sık yaptığı duâlar arasında Rabbinden afiyet istemesi yer alırdı. Zira;

“Allah’tan istenen şeyler arasında O’na en sevimli geleni, afiyettir.” (Tirmizî, Deavât, 101)

Mü’minler olarak Peygamber Efendimiz’in Hazret-i Âişe Vâlidemiz’e öğrettiği şu duâyı sık sık söylemeliyiz:

اللّٰهُمَّ إِنَّكَ عَفُوٌّ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنّ۪ي

“Allâh’ım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet.” (Tirmizî, Deavât, 84)

Bir hadîs-i şerifte bildirildiğine göre Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çoğu zaman şöyle duâ ederdi:

اَللّٰهُمَّ رَبَّنَا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً ، وَفِي الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

“Allâh’ım! Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Ve bizi cehennem azâbından koru!” (Müslim, Zikr, 23)

Fahr-i Kâinât Efendimiz, Muâz bin Cebel Hazretleri’ne her namazdan sonra şu duâyı mutlaka okumasını tavsiye etmiştir:

اَللّٰهُمَّ أَعِنّ۪ي عَلٰى ذِكْرِكَ وشُكْرِكَ وَحُسْنِ عِبَادَتِكَ

“Allâh’ım! Sen’i anıp zikretmek, nimetine şükretmek, Sana lâyık ibâdet etmek için bana yardım eyle!..” (Ebû Dâvûd, Vitir, 26)

Yine üç ayların girmesiyle birlikte şu duâyı sık sık okurdu:

اَللّٰهُمَّ بَارِكْ لَنَا ف۪ي رَجَبٍ وَشَعْبَانَ وَبَلِّغْنَا رَمَضَانَ

“Allâh’ım! Receb ve Şâban’ı hakkımızda mübârek eyle, bizi Ramazân’a ulaştır.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-evsat, IV, 189)

Sabah olduğunda;

“Allâh’ım! Sen’in kudretinle sabaha çıktık, Sen’in kudretinle akşama gireriz. Sen’in kudretinle yaşar, Sen’in kudretinle ölürüz. En son dönüşümüz Sanadır.” diye duâ eder, ashâbına tavsiye ederdi. (Tirmizî, Deavât,13)

Yatarken;

“Yâ Rabbî! Sen’in adınla yatar ve Sen’in adınla kalkarım. Eğer canımı alırsan ona rahmet et. Eğer onu serbest bırakırsan sâlih kullarını nasıl koruyorsan onu da öyle koru.” (Tirmizî, Deavât, 128) der ve şöyle duâ ederdi:

اَللّٰهُمَّ بِاسْمِكَ أَمُوتُ وَأَحْيَا

“Allâh’ım! Sen’in ismini anarak ölür, dirilirim (uyur, uyanırım)”
(Buhârî, Deavât, 7)

Hulâsa mü’min olarak; yaşadığımız hayatın her ânında Rabbimiz ile beraber olmaya çalışmalı, ihlâs ve samimiyetle O’na ilticâ edip O’na yalvarmalıyız. Dünya ve âhirete müteallık ne isteyeceksek O’ndan istemeliyiz. Sadece darda kaldığımız zamanlarda değil, genişlik zamanlarımızda da O’na hamd ve şükretmeli, O’ndan niyazda bulunmalıyız.

Öyleyse gelin! Her birimiz, Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yapmış olduğu bazı duâ demetleriyle Rabbimiz Teâlâ’ya ilticâ edelim ve O’na niyazda bulunalım:

“Yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm: Ey azamet ve kerem sahibi Allâh’ım!”
(Tirmizî, Deavât, 92)

“Sen’den hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği isterim.”
(Müslim, Zikir, 72)

“Allâh’ım! Beni bağışla, bana merhamet et, rızânı kazandıracak işler yaptır, bana afiyet ve hayırlı rızık ver.” (Müslim, Zikir, 35)

“Ey kalpleri yönlendiren Allâh’ım! Kalplerimizi Sana itaate yönelt!” (Müslim, Kader, 17)

“Allâh’ım! Beni doğru yola ilet ve o yolda başarılı kıl!” (Müslim, Zikir, 78)

“Allâh’ım! Âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, ihtiyarlayıp ele avuca düşmekten ve cimrilikten Sana sığınırım. Kabir azâbından Sana sığınırım. Hayat ve ölüm fitnesinden Sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Vitir, 32)

Ey Rabbimiz! Duâlarımızı kabul buyur!

Âmîn…