İKİNCİ AKABE BEY‘ATI -2-

Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr

Rasûlullah -aleyhisselâm- ile Akabe mevkiinde buluşan Medine müslümanları; O’nunla beraber olmanın aşkıyla, her dakikasını en iyi bir şekilde değerlendirmek çabasındaydılar.

Bütün gönüller, gözler, yüzler, özler, bütün dikkatleriyle O’na kilitlenmişti artık! O ne derse, o olacaktı! O ne isterse, o yapılacaktı!

Diğer taraftan da Peygamberler ve Gönüller Sultanı; her şeyleri ile tasdik edip, pür dikkat dinleyen bu seçkin topluluğu tebessümüyle öyle bir ödüllendirmişti ki;

“–Canınızı verin!” dese;

“–Hemen!” hiç duraksamadan;

“–Lebbeyk/buyur!” diyeceklerdi! O’nu canlarından da çok seviyorlardı artık! Canlarından çok sevdiklerine, canlarını vermeye hazır bir hâle gelmişlerdi!

Bu muhabbet ile O’nunla konuşmayı biraz daha uzatmak istiyorlardı. Fakat zaman, bu zaman değildi. Her an her şey olabilecek bir yerdeydiler çünkü.

Rasûlullah -aleyhisselâm-; belki ilk siyâsî yapılanma da diyebileceğimiz, üzerinde çokça düşünülmesi ve genişçe yorumlanması gereken bir teklif sundu:

“–Şimdi siz, aranızdan on iki kişi nakib/temsilci seçiniz ki; benim yanımda her hususta kabîlelerinin temsilcisi olsunlar. Onlar temsil ettikleri kabîle fertlerinden, bana karşı kefil ve sorumlu olsunlar. Ben de müslümanlar üzerine kefilim!” 1

Her şeye hazır oldukları görülen Medine Müslümanları; hiç zaman kaybetmeden, hemen orada, aralarından seçtikleri on iki kişiyi Rasûlullah -aleyhisselâm-’a tanıttılar.2

Hazrecî olanlar:

1. Hazret-i Es‘ad bin Zürâre bin Udes‘

2. Hazret-i Sa‘d bin Rebi‘ bin Amr

3. Hazret-i Abdullah bin Revâha bin Sa‘lebe

4. Hazret-i Râfi‘ bin Mâlik bin Aclan

5. Hazret-i Bera‘ bin Ma‘rûr bin Sahr

6. Hazret-i Abdullah bin Amr bin Harâm

7. Hazret-i Ubâde bin Sâmit bin Kays

8. Hazret-i Sa‘d bin Ubâde bin Duleym

9. Hazret-i Münzir bin Amr bin Huneys

Evsî olanlar:
10. Hazret-i Useyd bin Hudayr bin Simâk

11. Hazret-i Sa‘d bin Hayseme bin Hâris

12. Hazret-i Rifâa bin Abdülmünzir bin Zenber
(bir diğer rivâyete göre on ikinci kişi olarak Hazret-i Ebu’l-Hayseme Mâlik bin Tayyihan ve Hazret-i Ebû Lübâbe Rıfâa bin Abdülmünzir bin Zeyd’in adları verilir.)3

Radıyallâhu anhüm ecmaîn / Allah hepsinden râzı olsun…

Rasûlullah -aleyhisselâm-, seçilen bu temsilcilere döndü:

“–Havârîlerin İsa bin Meryem’e kefil olmaları gibi, siz de bana karşı kendi kavminizin temsilcilerisiniz. Ben de, müslüman olan kavmimin kefiliyim!”4

–Evet yâ Rasûlâllah!

Peygamberimiz -aleyhisselâm-’a böyle cevap veren Hazret-i Es‘ad bin Zürâre, bu yeni oluşum ile beraber, yeni bir vazifeyle karşı karşıya kaldı:

“–Sen de kavminin temsilcisisin ey Es‘ad! Hem kendi kavminin ve hem de temsilcilerin temsilcisi!”5

–Lebbeyk yâ Rasûlâllah!

Hazreti Es‘ad; ilk görüşmede altı Medinelinin reisi olduğu gibi, ikinci görüşme olan birinci bey‘atta da on iki Medinelinin reisiydi. Şimdi de yetmiş beş Medinelinin reisi, «Nakîbu’n-Nükebâ» yani «Temsilcilerin Temsilcisi» olmuştu.6

Bu durumda Hazret-i Es‘ad bin Zürâre; Medine’deki bütün müslümanların reisi, yani bugünkü mânâda genel başkan olmuştu. Diğerlerini de reise bağlı diğer reisler, yani genel başkana bağlı başkanlar şeklinde düşünebiliriz.

Böylece; ciddî bir şekilde oluşturulan Medine Teşkilâtının Genel Başkanı, Hazret-i Es‘ad oluyordu. Teşkilât başkanları, şubelerin oluşması ve şube başkanlıkları, alt birimler ve bunların sorumluları da ayrı birim tarafından oluşturulacaktı. Her alt birim, genel başkana karşı sorumlu olacaklardı.7

Medineli müslümanlar, işin ciddiyetini en ciddî bir şekilde kavramışlardı. Temsilcileri de hemen oracıkta seçip, (tabir yerindeyse) listeyi Rasûlullâh’a verdiler.

İşte bu temsilciler, ilk vazifelerini; temsil ettikleri kavim ve kabîleleri adına burada, Akabe’de yapmış oluyorlardı. Temsil ettikleri topluluklarla konuşup, bu işin ehemmiyetini iyice anlattılar. Böylece onları Rasûlullah -aleyhisselâm-’a bey‘ata hazırladılar.

Peygamber Efendimiz de artık bey‘ata geçilebileceğini ifade etti.8

Her mevzuda olduğu gibi, ciddî yapılanmalarda da en güzel örneğimiz hiç şüphesiz ki Peygamber Efendimiz’dir.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

____________________________________________________________
1 İbn-i Seyyidü’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser, c. 1, s. 162.
2 Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 302.
3 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 86-87; Beyhakî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 2, s. 448; İbn-i Kayyım el-Cevziyye, Zâdu’l-Me’âd, c. 2, s. 57; İbn-i Seyyidü’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser, c. 1, s. 164-165; Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 303-305; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c. 6, s. 4546; İbn-i Haldûn, Târih, c. 2, s. 13.
4 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 3, s. 602-603; Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 253; Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 2, s. 239; Beyhakî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 2, s. 452-453; Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 254.
5 Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 299; Ebu’l-Fidâ İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 3, s. 161-163.
6 Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 254.
7 Bu seçim hemen orada olmuştu. Kaynaklarımızın hiçbirinde, bu seçim esnasında en küçük bir ihtilâftan bile söz edilmez. Bu çok önemli ayrıntı, gözden kaçar maalesef. Yani bugünkü deyimle, siyâsî bir teşkilât oluşuyor ve bunlara da başkanlar seçiliyor! Ve en küçük bir kargaşa olmadığı gibi, ihtilâf da yok! Sahâbîlerin nasıl eğitilmiş olduğunun bir belgesi de budur işte diye düşünüyoruz.
8 Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c. 6, s. 46-47.