HAKK’IN RIZÂSINA TALİP ANNELER!

Ali AĞIR aliagir70@gmail.com

Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Biz insana, anne ve babasını(n hakkını gözetmeyi) tavsiye ettik. Annesi onu, kat kat güçlük (ve zahmetler)le (karnında) taşıdı. Onun (sütten) ayrılması da iki yıl içinde (olmuş)tur. (İşte bunun için; ) «Bana, anne ve babana şükret, dönüş ancak Banadır.» (dedik).” (Lokmân, 14)

Âyetlerde ve hadîs-i şeriflerde; insanoğlu, sık sık anne-babası hakkında uyarılmıştır. Özellikle annenin hakkının ödenemeyeceği belirtilmiş, anneye saygıya dikkat çekilmiş ve bunun ehemmiyetinin anlaşılması istenmiştir. Çünkü insanın iyi bir kişiliğe sahip olması, mânevî olarak donanımlı yetişmesi ve kâmil bir insan olabilmesi, nihayetinde bir toplumun inşâsı, çoğunlukla anne eliyle olmaktadır. “Anneler bir toplumun mimarıdır.” desek, yanlış söylemiş olmayız.

GÜZELLİKLERİN KAYNAĞI

Annelik; sevginin, şefkatin, merhametin, fedâkârlığın, gayretin, samimiyetin, güvenin ve sabrın en berrak, en saf şekilde can bulmuş ve bu noktada zirveleşmiş hâlidir.

Anne, evlâtları için zamanının neredeyse tamamını harcar. Yorulsa da yorgunluğunu belli etmez. Geceleri uykusuz kalır, başı ağrır şikâyet etmez. Soğuktan titrerken bile kucağı hep sıcak, sıcacıktır. İçi yanarken, yüreği kanarken; yüzünde güller açar ve evlâtlarına karşı tebessümünü eksik etmez. Yeter ki canından bir parça ve gözbebeklerinden daha kıymetli olan evlâtları mutlu ve huzurlu olsunlar. Evlâtları uyurken o dinlenir, evlâtları gülerken o mutlu olur, evlâtlarının bir yerine iğne batsa o iğne onun tâ yüreğine batar, yüreğini kanatır da kanatır.

BÜYÜK NİMET

Anne, insanoğluna verilmiş en büyük nimetlerden biridir. Annenin ne kadar kıymetli olduğunu; annesini hiç görmemiş, ona; «Anne!» diyememiş ve annesine bir defa bile sarılamamış kişilere sormak gerekir. Anne en büyük zenginliktir. Annesi olmayanın dünya dolusu serveti olsa yine de fakir sayılır.

Anne; sevince ortak, dertlere devâdır. Evlât, güzel bir haber alsa yahut canını sıkan bir hâdiseyle karşı karşıya kalsa hemen annesini arar. Çünkü onun sevincini ve hüznünü, içine riyâyı karıştırmadan paylaşabilecek birinci kişi annesidir. İnsanın yaşı kaç olursa olsun; annesine sıkıca sarılabilir, dizlerinde yatabilir, ona sarılır, çekinmeden, sıkılmadan, utanmadan ağlayabilir.

Anne; saçları ağarmış, birkaç tane çocuğu hattâ torunları olmuş evlâtlarını bile bağrına basar, evlâtlarının duygularını onlardan daha yoğun bir şekilde yaşar. Çünkü annenin gözünde evlâtları daha küçük; acılar, çileler ve dertler ise aşılması zor dağlar gibidir.

DUYGU BAĞI

Bebek, annesini bilmese de görmese de kokusundan tanır. Onun yanında, kollarında kendini güvende hisseder.

Yurt dışında yapılan bir araştırmada; bir buçuk iki yaşlarındaki bebekler anneleriyle birlikte boş bir odaya bırakılıyor. Beş on saniye sonra anneler, dışarı çıkarılıyor ve bebekler odada yalnız başına kalıyorlar.

Odada yalnız kalan bebekler, bir süre sonra ağlamaya başlıyorlar. Bebeklere, annelerinin kalp atışları dinletiliyor. Bebekler, annenin kalp atışını tanıyıp ağlamayı bırakıyorlar. Bu faaliyet; anne ile bebeğin arasında nasıl güçlü bir duygu bağının olduğunu şaşılacak bir şekilde gösteriyor.

ANNELER GÜÇLÜDÜR!

Birkaç ay önce; okulda müdür yardımcıları odasında müdür beyle otururken, bizimle görüşmek için on iki-on üç yaşlarındaki bir kız öğrencimizin annesi geldi. Oturması için yer gösterdik. Oturur oturmaz ağlamaya başladı ve şunları söyledi:

“–Hocam, kızıma söz geçiremiyorum. Babası da üvey olduğu için onunla ilgilenmiyor. Bir erkek arkadaş edinmiş. Erkek arkadaşıyla zaman zaman telefonla konuşuyorlarmış. Îkaz ediyorum, ancak beni dinlemiyor.

Geçenlerde kızımla beraber bir düğüne gittik. Birkaç dakika içinde yanımdan kayboldu. Aramaya başladım. Ancak bulamadım. Bir saat kadar sonra yanıma geldi. Gözlerim yaşlı bir şekilde nereye gittiğimi sorduğumda hiçbir şey söylemedi. Ben de biraz kızarak başına kötü bir şeyin gelebileceğini söyledim, kolundan tuttum ve biraz itekledim. O da bana, kendisine karşı bir daha böyle bir davranışta bulunursam beni jandarmaya şikâyet edeceğini söyledi.

Birkaç gün sonra yine aynı davranışımdan sonra, benim şiddet uyguladığımı söyleyerek jandarmaya şikâyet etti. Jandarma tarafından sözlü olarak uyarıldım. Artık sözle olsa dahî uyaramıyorum. Lütfen bana yardım edin.”

Bizler, çok şaşırmıştık. Vazife yaptığımız yer, merkezden uzak bir mahalleydi. Bir çocuğun annesini jandarmaya şikâyet etmesini ilk kez duyuyorduk.

Öğrencinin kendisine daha yakın bulduğu bir öğretmeni çağırarak durumu îzah ettik. Öğrenciyle konuşmasını, hem anne hem de erkek arkadaş konusunda güzelce îkaz etmesini istedik. Birkaç gün sonra anne gelerek bizlere teşekkür etti.

Bir anne, evlâtlarının ellerine diken batmasını bile istemez. Bugünkü şartlarda erkek evlâtları bile birçok sıkıntıya maruz kalırken, kız evlâtların daha büyük sıkıntılara maruz kalmaması düşünülemez. Bu yüzden anneler, evlâtlarının başına belâların geleceği endişesiyle çırpınıp dururlar. Kendi yetiştirdiği evlâdı tarafından şikâyet edilen bir anne; belki çokça kırılıyor, acısını yüreğine gömüyor ama kızına küsmüyor, onun için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Kızına küsse, onunla ilgilenmese; kızı, ellerinden kayıp gidecek, belki de evden kaçacak, sokaklarda zâyî olup gidecektir. Bu sebeple anneler güçlü hem de çok güçlü olmak zorundadır.

GÜNÜMÜZ ANNELERİ

Günümüz anneleri iki şekilde karşımıza çıkmaktadır:

Birincisi; evlâtlarına hakkı, hakikati anlatan; Allâh’ı, Rasûlü’nü ve diğer peygamberleri sevdirmeye, Kur’ân’ı ve Hakk’ın emirlerini öğretmeye çalışan; evlâtlarının güzel ahlâklı olması için üzerine düşeni yapan, kısacası güzel olan her ne varsa onları tanıtmak için gayret gösteren, çabalayan, saydıklarımızı yapamasa da bunun derdini yüreğinde yaşayan annelerdir. Bu anneler; kendilerine Peygamberimiz’in eşlerini/annelerimizi, sahâbe hanımlarını örnek alan, onların hayatlarından, hayatlarına güzellikleri aktaran şuurlu annelerdir. Bu annelerin evlâtları; paylaşmayı bilen, merhametli, düşenin elinden tutan, kendisi için istediğini diğer insanlar için de isteyen evlâtlar olarak büyürler. Başlarına yakılan kınayla vatana kurban edilmek için savaşa gönderilmeleri, onların canını sıkmaz, aksine güle oynaya sevine sevine cephelere koşarlar. Bilirler ki anneleri onları bugünler için yetiştirmiştir.

Diğeri ise hakka ve hakikate yürümeyi bırakın, sırtını dönmüş, bütün güzellikleri görmezden gelen, bu güzelliklerden kaçan, kâinâtı kuşatmış olan ilâhî nurdan kendisi uzak kaldığı gibi evlâtlarının da uzak kalmasını isteyen, âhiretten bîhaber, karanlıklar yurduna kalın kökler salmış, mahzenlere sığınmış, mağaraların en dip köşelerinde hayatını devam ettirmeye çalışan annelerdir. Bu annelerin evlâtları; kendinden başkasını düşünmez, helâl ve haram ayrımı yapmaz, sorumluluklarını bilmez ve yaşadığı karanlıklara diğer insanları da çekmek için gayret ederler. Eline geçen en küçük bir fırsatta acımasızca davranır. Başkalarını ezer. İnsânî değerleri hiçe sayan kişiliklerdir.

KOKUŞMUŞ FİKİRLER

Günümüzde, toplumu şekillendirenlerin şuurlu, gayretli, ilgili anneler olduğunu iyi bilenler; toplumun dengesini bozmak, istedikleri düzeni kurmak, hâin plânlarını gerçekleştirmek için anneliği bitirmenin, anneleri çalışma hayatına savurmanın gayreti içindedirler. Bunun için de aileye saldırılar gün geçtikçe artmaktadır. Anneliği küçümseyerek, annelik duygularını çürüterek, sürekli olumsuz reklâmlar yaparak, kendi kokuşmuş fikirlerini topluma aşılamaya çalışmaktadırlar. Bu fikirler toplumun bir kesimi tarafından kabul görse de çoğu kesim bunun yanlış, hastalıklı olduğunun farkındadır.

Vahyin ışığıyla gönüllerini aydınlatmış, duygu ve düşüncelerini Kur’ân’la şekillendirmiş ve cennetin ayakları altına serilmiş olduğunu bilen, Hakk’ın rızâsına talip anneler; bu kokuşmuş fikirlere aldanmayacak, evlâtlarından bir Ömer, bir Fatih, bir Sinan, bir Abdülhamid çıkarmak için gece-gündüz çalışacaklar ve Âdile Sultanlar, Hesnâ Hatunların kervanına katılacaklardır.