BİR BAŞKADIR BİZİM ANALARIMIZ

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

Mart ayı itibarıyla «Kadınlar Günü» diye basın-yayın organları ve medya unsurları âdeta toplumu bir yaylım ateşine tutarcasına; kadınları, kendi yakıştırdıkları çizgiye getirmek için akla ziyan etkinliklere imza atıyorlar. Kadınlar da ne yazık ki böylesi bir tuzağa düşerek sanıyorlar ki, hakikî mânâda kadın hakları savunuluyor. Hâlbuki sözüm ona(!) ortaya konan iddiaların; kadınları düşünmek değil bilâkis düşürmek olduğunu, kafası çalışan herkes idrak eder.

Bugünkü kadın hakları savunucuları; esefle belirtelim ki, kadını korumuyorlar tam tersi kadının güzelliklerini teşhir ederek onlar üzerinden büyük kazançlar sağlıyorlar. Onlar kadını tahkir ediyor, takdir etmiyorlar. Onlar kadını yüceltmiyor, kadını aşağılıyorlar. Bu gürûh, kadını cehenneme sürükleyici adımlar attırıyorlar. Hâlbuki, Allah Teâlâ kadını cennetine davet ediyor. Nasıl mı? Ona annelik pâyesi vererek. Evet; bu yönüyle kadın annedir, kız kardeştir, hanımefendi bir hatundur. Yüce İslâm’a göre kadın, anne olarak çok değerlidir.

Kadına cinsî obje gözüyle bakanlar; günümüzde düzmece tuzaklarla kadınlarımızla oynamakta, kanaatimizce âdeta kadınlarla dalga geçmektedir. Bugün kadın hakları diye yırtınanlar, kadını nereye çağırıyorlar? El cevap; bugün «kadın hakları» adına ortaya çıkanlar, kadını sokağa çağırıyorlar, kadının güzelliklerini teşhire çağırıyorlar, kadını kocaya ve aileye isyana çağırıyorlar, kadını; «Çocuklarının dadısı değilsin sen, dadılar tut, sen özgür kal!» mantığına çağırıyorlar, kadını; «Sen de erkeklerle eşitsin; git fabrikada, maden ocağında çalış!» iddiasıyla evin dışına çağırıyorlar. Kadın bu aldatmacaların peşinden koşarken, çalışmaktan maalesef kendini düşünecek zamanı yok. Dolayısıyla önüne altın tepsilerde sunulanları bal sanıp kanıyor. Yazık, bu nasıl bir fikirsizlik!

Yaşadığımız çağın zihniyetiyle kadın; İslâm’ın güzelliklerine değil, batının çirkefliklerine çağırılıyor. Biz nasıl bu hâle geldik? İslâm gibi muhteşem bir nizamla tanıştığımız asr-ı saâdet devrinden bu yana, bizim ne analarımız vardı! Meselâ; Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-’ın ilk hanımı Hazret-i Hatice Annemiz; Kureyş kadınlarının en asili, en zengini, en iffetlisi ve en temizi idi. Hazret-i Hatice’nin geleceği görebilen, gerçeği bilen eşsiz bir idraki vardı. Bu eşsiz anne; hayatı boyunca çocuklarına en iyi anne, kocasına en sevgili eş olmuştur. O; eşini çok sevmiş, dertlerini dinlemiş, problemlerini paylaşmış hattâ çözümler bulmasında en büyük destekçisi olmuştur. Varını-yoğunu, malını-mülkünü kocasının kutlu yoluna harcamıştır. Onların yuvaları, huzur ve saâdet tüten mukaddes bir ocak idi. Ne mutlu o güzîde annemize… İşte bizim anne anlayışımız bu!

Yine diğer bir kıymetine paha biçilmez Âişe Annemiz vardır ki; o kendisiyle kimsenin boy ölçüşemeyeceği bir ilim, irfan ve mârifetullah âbidesi idi. Çünkü onun hayatı, kâinâta gelmiş ve geleceğin en efdali olan bir ilim kaynağının yanı başında geçmiştir. Sahâbelerin çoğu Hazret-i Âişe Annemiz’den ilim öğrenmişlerdir. Bir diğer annemiz;

Hazret-i Hatice ve Allah Rasûlü’nün kutlu yuvalarının en küçük kızları, en küçük gül goncaları Hazret-i Fâtıma Annemiz’dir. Hazret-i Fâtıma -radıyallâhu anhâ-; âdeta Cenâb-ı Hak tarafından ilim, irfan ve mânâ ile donatılmıştı. Çünkü o; huzur, saâdet, hikmet ve doğruluk yuvasında yetişmişti. Merhamet ve yardımseverlik denizinde yüzmüştü. Fâtıma Annemiz öyle bir anne idi ki, o hem ibâdetlerini aksatmaz hem evinin tüm işlerini kendisi yapar hem de evlâtlarının yetişmesinde büyük gayretler sarf ederdi. Kocasının hizmetlerini zevkle yapar, düşkünlere ailece yardım ederlerdi. Sahâbe hanımefendilerinden bir başka anne misali;

İnsanlığın efendisi Hazret-i Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm-’a dadılık yapan Ümmü Eymen Annemiz. Hayatının hemen bütün senelerini bu kutlu kapıda geçirerek neredeyse kâinâtın incisine ikinci anne olma şerefiyle şereflenen annemiz, engin sevgisiyle bu gönlü yaralı öksüz yavruyu bağrına basıp merhamet ve şefkati ile beslemiş, İslâm’ın irfan pınarından sulanmıştı. Sevgili Peygamberimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’a sütanne olma bahtiyarlığına erişmiş bir kıymetli annemiz de, Hazret-i Halime’dir. O; şefkat ve merhametiyle yetim yavruyu bağrına basarak, engin bir muhabbetle büyütmüştür.

Tarihin altın sayfalarında ilerlersek, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin büyükannesi Süleyman Şâh’ın hanımı, Hayme Hatun’dan ve diğerlerinden de bahsetmek isteriz. Hayme Hatun; bir kadın, bir annedir. Beyinin vefatından sonra Kayı boyunun başına geçer «devlet ana» lakabıyla anılır, toplumda şerefli ve asil bir yeri vardır. Aynı misal Malhan Hatun için de geçerlidir. Bu değerli hanım, Osmanlı Devleti’nin ikinci padişahı Orhan Gazi’nin annesidir. O; Şeyh Edebâlî’nin terbiyesinde iyi bir eğitim görmüş, nice güzel hizmetlere imza atmıştır. Vâlide annelerimizin her biri ayrı vakıf şahsiyetlerdir. Onlar arkalarında bıraktıklarıyla, bugün bile bize hoş bir sedâ olmuşlardır.

Çanakkale’de cephede kazanılan başarıda yine şerefli kadınların elleri ve cesaretleri vardır. Sanılmasın ki Çanakkale, hep erkeklerle kazanıldı. Hayır! Hayır! Mart ayında yine hep konuşulan Çanakkale Savaşı’nın kadın kahramanları da var. Onları daha önce aslında yazmıştık ama şöyle kısaca tekrarlayalım:

Nezahat Onbaşı, cephe cephe bütün Türkiye’yi dolaşan Hatice Hanım, bizzat muharebeye katılan Zeynep Mido Çavuş, Reşit Paşa Vapuru’nun başhemşiresi Safiye Hüseyin Elbi Hanım, Doktor Ragıp Bey’in Alman asıllı eşi hemşire Erica’nın da hizmet ve çalışmalarını unutmamak gerekir. Ve daha niceleri… Onlar cephe gerisinde askerlerimizin dikişlerini diktiler, yaralıları tedavi ettiler. Mehmetçiklerimiz omuz omuza savaş verdiğinde onlar, o zamanın «Kızılay»ı olan «Hilâl-i Ahmer Hanımlar Merkezi»nde takdire şâyan hizmetler verdiler. (Geniş bilgi için Zümrüt SÖNMEZ’in «Savaşın Kadınları» isimli eserine müracaat edilebilir.) O dönemlerde kadınlar pek ön plânda olmadığından, bu kahraman kadınlarımız bahis konusu olmamıştır.

Günümüzde, her yerde kadın ön plânda olduğundan, biz de diyoruz ki; madem kadınlardan sık sık bahsediliyor, o hâlde Çanakkale Savaşı’nın kahraman kadınları da konuşulsun, onları da tarih bilsin. Asr-ı saâdetin eşsiz anneleri bilinsin. Osmanlı’nın vâlide anneleri bilinsin. Biz başkayız. Bizim değerlerimiz farklı. Bugün sanki bizim gözümüze sokulan; «Böyle ol!» denilen kadın-anne modeli, makyajlı-boyalı-cilâlı-şuh-endamlı kadın modelleri asla ve asla bizim modellerimiz olamaz. Bu ancak batılı kadın modelidir. Bizde süs püs yoktur. Bizde tabiîlik vardır, fıtrat vardır. Kendini olduğundan başka göstermek yoktur, bizde sadelik hâkimdir.

Bir başkadır bizim annelerimiz! Onlar şefkat dolu yürekleriyle, yavrularına eşsiz bir muhabbetle yaklaşırlar. Hayatlarını nakış nakış sevgiyle işleyerek sunarlar evlâtlarına. Onları umutla geleceğe hazırlarken; kutsî, ulvî materyallerden faydalanırlar. Çocuklarının maddî ihtiyaçlarını fedâkârca temin ederken onları cefâkârca mânevî donanımla yoğurarak eğitirler.

Bir başkadır bizim annelerimiz! Başında; kalbi kadar temiz, ak bir edep örtüsü başörtüsü, önünde seccadesi, elinde tesbihi, dilinde hiç bitmeyen duâsı vardır… Hep hayır üzere olan ve hep hayrı tavsiye eden, saçının bir telini yabancıya göstermekten ar eden ümmî ama kalbî, ümmî ama hasbî, ümmî ama ferâsetli analar…

O Anadolu annesi ki, geleceği şekillendiren nice kahramanları yetiştirmiştir. Fatihler, Yavuzlar, Kanunîler bizim analarımızın eseridir.

Onların cüsseleri küçüktür ama evlâtları söz konusu olduğunda dünyanın en güçlü kişisinden daha güçlüdürler. Onların gözlerinde hem ümit hem gözyaşı vardır. Boyaya tenezzül etmezler onlar, Cenâb-ı Hakk’ın öz boyasını tercih ederler.

ANNE, BİZİM DEĞERİMİZDİR

Anne, bizim değerlerimizde hayatını aile ve çocuklarına adamış bir vakıf şahsiyettir. Anne, emek ve hizmet insanıdır. O, ömrünün sonuna kadar hiç karşılık beklemeksizin emek ve hizmetlerini ailesine sunan, küçüğünden büyüğüne ailenin hiçbir ferdini ayırt etmeden kucaklayan bir fedâkârlık âbidesidir.

Kişiyi hayata hazırlayan en şefkatli el, annenindir. Doğru-eğri, güzel-çirkin, iyi-kötü hep anne eğitimiyle kazanılır. Dürüstlük, hakperestlik, yardımseverlik, temizlik genelde anneyle öğrenilen fazîletlerdir.

Anneler hayatın öznesidir. Anne aile içinde temel varlık, çocuklar için vazgeçilmez bir şahsiyettir. Çocuk doğar anne kollarındadır, okul yıllarında en büyük yardımcı annedir. Evlilik, askerlik, torunlar hep anneyle iç içedir. İnsanı psikolojik olarak rahatlatan, hayata güvenle baktıran, her türlü sıkıntıda en güzel tesellîyi veren pozitif kaynaklı dayanaktır anne.

Anne çocuklarının hayat yolunda ilk kutsî rehberidir. Evlâdın hemen her başarısında annenin imzası vardır. Sevinçler anneyle değer bulur, üzüntüler anneyle aşılır, dertler anneyle çözülür. Gözyaşları anneyle sürûr olur; feryatlar, inlemeler anneyle diner.

Annelik hiç tartışma götürmeyen mukaddes bir gerçektir bizde. Anne; hayatın, dünyanın en kıymetli erdemlerini içinde barındırır. Bozulan rûhî ve psikolojik hâller anne sevgisiyle düzelir.

Ailenin sevgi kahramanı annedir. O bir şahsiyet âbidesidir. Çocuğa; iyi tavırlar, doğru davranışlar, güzel hasletler anne tarafından kazandırılır. Anne, evlâdının şahsiyetini biçimlendiren hünerli bir eldir. Fazîletli alışkanlıklar, anneyle kazanılır.

Güzel ahlâka açılan kapıdır, doğru davranışların îfâ edildiği bir bahçedir anne. O bahçede; iyilikler, güzellikler, samimiyet, dürüstlük, yardımseverlik, temizlik ve intizam çiçekleri devşirilir. O erdem çiçekleri, anne ilgisiyle sulanır. Yine o fazîlet çiçekleri; anne alâkasıyla yetişir, boy verir, fidan olur. Zaman içinde o körpe fidanlar serpilir; ağaç olur, meyve verir. İşte annelik de aynen bahçıvanlık mesleği gibidir. Emek ister. Emeksiz, gayretsiz kendiliğinden fidanlar ağaç olmaz.

İnsanlık annelerle doğar. İyi anneler, iyi fertler yetiştirir. İyi yetişmiş fertlerle toplum kalitesi artar. İnsanlık yükselir. Güzel karakter sahibi kişileri, topluma anneler armağan eder.

Bizde aile, anne ile ayaktadır. Anne; pozitif, güzel huylu, sevecen bir kişilik ise evlâtlar da birkaç istisnâ hâriç ona benzer. Annenin dinamizmi, pozitif enerjisi, evine neşe ve sevinç olarak yansır. Anne, evin huzur ve mutluluk kaynağıdır.

Cennet annelerin ayaklarına serilmiştir. Anne doğru ve fazîletli davranışlarıyla mukaddesin sembolüdür. Evlâtlarına; dâima hakkı, hakikati tavsiye eder. Şahsında; sevgiyi, şefkati, sabrı, tevekkülü, anlayışı, hoşgörüyü derceder ve onları derin anlayış eğitimi ve engin tecrübesiyle çocuklarına aktarır.

Hayatta bütün güzellik kapılarına anneyle girilir. Dâima özlenen bir çocukluk anneyle kāimdir. Yıllar sonra o, bu yönüyle hatırdan silinmeyen biricik şahsiyettir.

Anneler güzel insanlardır. Her anne güzelin ta kendisidir. Bütün güzellikler onların duâlarının bereketiyledir. Anne duâsı en sâdık dosttur. Onunla bitmek tükenmek bilmeyen ebedî bir hayat, yani cennet kazanılır.

Ne mutlu böylesi anne olabilenlere…