TEVHİD HAKİKATİNİN BUGÜNE GÖRE TAHLİLİ

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

Günümüzde ilim ve bilim bu kadar ilerlemesine rağmen; insanlar, geçmişte câhil insanların yaptıkları gibi sapkın inançlara iltifat edebiliyorlar. Meselâ; eski atalarının mukaddes kahramanlarını, devlet büyüklerini, futbolcuları, şarkıcıları neredeyse tapacak kadar ilâhlaştırabiliyorlar. Bu inanışlar bazen şarkı sözlerine kadar yansıyor. İnsanlar bir ilâh gibi kafalarına kazıdıkları kişileri, en üstün görüp şuursuzca onların peşinden gidebiliyorlar. Bu durumda; rejimler, sistemler, kanunlar ve prensipler vazgeçilemez doğrular olarak görülüyor. Neticede kişiler, inanç sapkınlığına düşüyor da maalesef bunun farkında olamıyorlar.

İnsanların; fıtratlarında mevcut olan daha üstün bir güce inanma ihtiyacını Allah Teâlâ Hazretleri’ne yöneltmedikleri takdirde, herhangi bir arayış içerisine girmeleri pek tabiîdir. Fakat bu normal gibi görünen durum insanı -Allah korusun- küfre sokabilir, şirke düşürebilir. İnsanlar; kendilerini en güzel bir şekilde yaratan ve en mükemmel bir tarzda dünya hayatının nasıl yaşanacağını gönderdiği mukaddes kitabında belirten Allah -azze ve celle-’yi ilâh edinmeli, O’nun koyduğu nizama tâbî olmalı, O’nun önümüze koyduğu sırât-ı müstakîm yolunda yürümelidir. Başka yollar, çıkmaz sokaklardır.

İlâhlık vasfını sadece Allah -celle ve alâ- Hazretleri taşır. O Tek’tir, Bir’dir, her şeyi yaratandır. Gün gelip bütün insanları bir araya toplayacak olandır. Öldüren ve dirilten O’dur. Güvenilen, sığınılan, yalvarılan, zaman ve mekân üstü, eksiklik ve noksanlıklardan berî olan ancak O’dur. Allah Teâlâ’nın her şeye ama her şeye gücü yeter. O âlemlerin yegâne sahibidir. Kâinâta sonsuz bir düzen vererek âdeta her varlığa ilâhî imzasını atan yine O’dur. İşleyen düzende var olan her şey yalnızca O’nun kontrolü altındadır. O zaman;

Biz yaratılmışlara da böylesine bir güç ve kudret sahibine bağlanmak düşer. Biz inananlar; yalnız Allah Teâlâ’ya yönelir, yalnız O’na duâ eder, O’nu her şeyden çok severiz. Seven sevdiğine tâbî olur, O’nun dediklerini bütün samimiyetiyle yerine getirir, yalnızca O’nun önünde secdelere kapanır. Bu hâl tek O’na kul olmanın kula kul olmamanın en açık ifadesidir. Dolayısıyla biz inananlar olarak, sadece bizi sonsuz rahmetine gark edene kulluk ederiz. Zaten;

«Lâ ilâhe illâllâh»ın mânâsı da budur. O’ndan başka ilâh yok, tek O var.

«Lâ ilâhe illâllah» tevhid kelimesinin; TEVHİD HAKİKATİNİN
BUGÜNE GÖRE TAHLİLİ kısmında O’ndan başka ilâh olmadığını idrâk ve kabul ederiz. Diğer; «illâllah» kısmında ise O’ndan gayrısını reddettiğimizi (nefy ü isbat) belirtmiş oluruz. Tevhid hakikatinin kalbe yerleşmesi için kalbin içindeki bütün Hak’tan maâdâ ne varsa çıkarılması, atılması lâzımdır ki, orada gerçek anlamda Hak tecellî etsin ve sevgisi yerleşebilsin. Bir misafir geleceği zaman nasıl evler temizlenirse; kalplerde Allah muhabbetinin oluşması için, o mekânın tertemiz olması ve her türlü lüzumsuzluklardan, kalabalıklardan arındırılması gerekir. Yani Hak’tan başka ne varsa ilâh olarak görülenler, tapılanlar hepsi kalpten boşaltılmalıdır. Hâne mâmur olmalı ki oraya en yüce olan tecellî etsin, değil mi? Bu çok ehemmiyetli bir husustur.

İslâm dîni Allah -celle celâlühû-’dan başka bütün ilâhları reddeder. Bugün insanlar eskiden olduğu gibi ilâhlar ediniyor, onlara put gibi tapınıyorlar. Eski Arap âdetinde câhiliyye insanları, melekleri -hâşâ- yüce Allâh’ın kızları olarak kabul ediyorlardı. Ehl-i kitap yani yahudi ve hıristiyanlar -hâşâ- Hazret-i Allâh’a oğul isnâd ediyorlardı, din adamlarının helâl ve haram kılma yetkisi vardı.

“Cinleri O yaratmışken kâfirler Allâh’a ortak koştular. Körü körüne O’na oğullar ve kızlar uydurdular. Hâşâ, O onların vasıflandırmalarından yücedir.”
(el-En‘âm, 100)

Son peygamber Hazret-i Muhammed -aleyhisselâm-; tevhid dâvâsından hiç taviz vermemiş, insanları şirk bataklığına düşmekten korumuştur. Kur’ân-ı Kerim, baştan sona tevhîdi anlatır. Tevhîdin gerçekleşmesi, tam anlamıyla İhlâs Sûresi’ne uyulmasıyla mümkün olur.

«Tevhid» nedir? «Şirk» nedir? Onlara da mânâ olarak bakmak isteriz. Tevhîdin özünde Allah Teâlâ’nın vahiy yoluyla gönderdiği hakikatler vardır. Şirkte ise; insanların hevâ ve hevesleriyle uydurdukları şeyleri Allâh’ın hükümlerinin üstüne çıkarmak, bir şeye ilâhlık atfetmek yani Allâh’a eş koşmak durumları vardır. Bilindiği üzere yüce İslâm, tevhîdî bir dünya görüşüne sahiptir. Hayat anlayışı, kâinâta bakışı, kâinâtın oluşumunu îzah edici, ölümü anlaması ve anlatması, hükümler hususundaki tavrı, geçmiş ve geleceğe bakışı, bütünüyle tevhid inancına dayanır. Hayatı yaşarken; İslâm’ın getirdiği çözümler, teklif ettiği sosyal hayat prensipleri ve bu hayatı devam ettirirken; insanların kullanacakları hükümler, insanların diğer insanlara-topluma-ilme bakışı, tarihi değerlendirişi dâima tevhîde göredir. Yani müslümanın her fikrî tasavvurunun özünde Allah inancı vardır. Kâinatta en ufaktan en büyüğe, galaksilere varıncaya kadar ne varsa Allah Teâlâ’nın varlığının ve birliğinin delilidir.

İnsanlık tarihi tevhid mücadelesiyle doludur. Bütün Hak elçileri peygamberler, insanları tevhîde davet etmişlerdir. Onlar bu kutlu mücadelede, rehber rol üstlenmişlerdir. «Tevhid» kelime olarak; «Birlemek, bir şeyin tek olduğuna hüküm vermek» olarak îzah edilir. Terim olarak ise; «Zâtında, sıfatlarında, fiillerinde Allah -azze ve celle-’yi tek kabul etmek, eşi ve benzeri bulunmadığına îmân edip yalnızca Bir olana ibâdet etmek olarak açıklanır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere İhlâs Sûresi bu hakikati anlatır.

Tevhîdin özünde; Hazret-i Allâh’ı cân u gönülden severek O’nun isteğini kendi dilediklerine veya başkalarının isteklerine tercih etmek, arzu ve istekleri Hakk’ın uğruna fedâ etmek sırrı yatar. Tevhid hakikatinin insanlığa sunduğu sosyal hayat nizamında, şu an mevcut olan olumsuzlukları, yanlışlıkları, problemleri değiştirecek bir plân ve düzen bulunur. Bu yönüyle:

TEVHİD BİR HAYAT MÜCADELESİDİR

Tevhid, insanın çok yönlü gelişimi ve tekâmülü için olmazsa olmazımızdır. Bizi yaşatan, öldüren, dirilten, yediren, içiren, cezalandıran-mükâfatlandıran, hüzünlendiren-mutlu kılan, seven-sevdiren, güvenen-güven verdiren, kendimize ve münasebette bulunduğumuz diğer insanlarla olan muâşeretlerimize en yakışır ölçüleri koyan, kendisine yönelenleri asla cevapsız bırakmayan BİR ALLAH’tır BİR ALLAH. Bütün dünya birleşse O’nun hükümlerine denk kaide oluşturamazlar. Kimsenin bu kutsî hakikatleri değiştirmeye de gücü yetmez. Hiç kimse O’nun takdirinin dışına çıkamaz. Şu hâlde her inanan bütün samimiyetiyle bütün gayretiyle BİR olan ALLÂH’a kulluğa ömrünü vakfetmelidir. Akıllı olmanın gereği budur.

TEVHİD, KÂİNATTA YAŞAYAN TEK HAKİKATTİR

Yeryüzünde bulunan bütün varlıkların konumunu, hayâtiyetlerini devam ettirme şartlarını Cenâb-ı Hak belirlemiştir. O Sünnetullâh’a göre tek hâkimdir, mülk sahibidir ve mülkünde istediği tasarrufu yapar. Allah Teâlâ yerde ve gökte tek ilâhtır. Âlemlerde yaratılan bütün varlıkların düzen ve iradesi ancak O’nun kudreti dâhilindedir.

TEVHİD HUSUSÎ BİR MEDENİYET MEYDANA GETİRİR

TEK ve BİR olan ALLAH -azze ve celle-’ye inanmak, insânî ve içtimâî olarak kişileri kula kul olmaktan kurtarır. İnanan kimseyi, kendisini yaratana kul olma yüceliğine eriştirir. Böylelikle mü’min kölelikten kurtulur, yalnızca kendini yaratana bağlanır. Yalnızca O’nun hükümlerine ittibâ eder. Bu hususta üzerine ne düşüyorsa yapar. Onun hangi milletten, hangi ırktan olduğu mühim değildir. İslâm BİR’dir, inancı TEK’tir. O; Allâh’a, kitaplarına, peygamberlerine inanır ve hayatını ona göre tanzim eder. Müslüman; Kur’ân ve Sünnet yolunda yaşadığı hayatıyla, kendine has bir medeniyet kültürü oluşturur. Bu meyanda kendisine lutf-i ilâhî olarak sunulanlardan helâl ölçülerde faydalanır, harama kaymaz, zarara dalmaz, gaflete düşmez. Hakk’ı bilmeyenlere ya öğretir ya mücadele eder, kenara çekilmez, elinden bir şey gelmiyorsa duâ eder, o da olmuyorsa buğzeder. Müsbet ilimlerden faydalanır, doğru ve çalışkan olur. İşte bu şekilde İslâm ahkâmının ve ahlâkının umdeleriyle cemiyette kâmil bir yaşantı tarzı ortaya konur. Bu hâl, tevhid toplumunun göstergesidir. Bugün bunların bulunmaması, tevhid hakikatine samimî olarak gönül vermediğimizin ve istenildiği gibi yaşamadığımızın işaretidir.

TEVHÎDE İNANMAK BÜYÜK BİR ÜSTÜNLÜKTÜR

Çünkü en ideal, en güzel davranış modelleri tevhid hakikatine îmân edenlerin kitabında mevcuttur. Yani en mükemmel ahlâkî tavırları müslümanlar gösterirler. Tarih bunun şâhididir. Tevhid hakikatine inananlar, büyük bir şeref ve vakarla Hazret-i Allâh’ın hükümlerine uyar ve uygularlar. Onlarla, hayat kalite kazanır. Böylece toplumda mükemmel bir âhenk tesis edilir. Aslolan budur. Siz bakmayın toplumda üç-beş kendini bilmezin yaydığı vâveylâlara. Ne buyuruyor yüce Kur’ân:

“Üzülmeyin, gevşemeyin eğer gerçekten îmân ediyorsanız üstün olan sizlersiniz.” (Âl-i İmrân, 139) Tevhîde inananlar hiçbir kınayıcının kınamasından etkilenmezler. Onlar inandıklarına sağlamca bağlandıklarından; yollarından dönmezler, fikirlerinde zerre sapma olmaz. Onlar asla kavram kargaşasına düşmezler, günümüz putlarına tapmazlar. İslâm’ın izzetini, vakarla taşırlar; dînî vecîbeleri yaşantılarına samimiyetle tatbik ederler. Bunları yerine getirmek onlar için bir asâlettir.

BUGÜN ve YARIN İÇİN TEVHİD YEGÂNE KURTULUŞ REÇETESİDİR

Bilinsin ki dünyada yaşanan problemlerin temelinde Hakk’a tâbî olmamanın acı izleri vardır. Tevhid, îmân edenlerden amel ve îtikad düzgünlüğü ister. İnananların nelerden sakınıp korunacakları, neleri gönül huzuruyla yapmaları gerektiği hususunda kanunlar vaz eder. Yani tevhid; insana hayatı düzgün yaşaması için yol yordam bildirir, bir reçete sunar, onu nefsî istekleriyle başıboş bırakmaz. Bugünkü günahlarla gönlü yaralı, sapkın fikir akımlarıyla zihni hasta insanlara âdeta devâ olacak bir hayat tarzı sunar. Sanki;

«Hakk’a, hakikate teslim ol, tevhîd ehli ol, kurtul!» der. Hayatın özü, aslı, başı, sonu bu hakikattir. Bu anlayış kişinin dünyasını cennet, âhiretini de hayreyler.

TEVHİD İNANILANLARIN YAŞANTIYLA İSBÂT-I VÜCÛD ETMESİDİR

Yani mü’min öyle bir güzel hayat yaşar ki, o yaşanan mükemmel hayat, aynı zamanda topluma bir tür hakikî huzurun nasıl bulunacağını anlatan bir manifesto olur. Tevhid hakikatinde; kâinatta sonsuz güç ve kudret sahibi olan Allah Teâlâ’nın, yaşanan hayatlarda tek hüküm koyucu ve idare edici olduğuna inanılması gerçeği yatar. Yeryüzünde var olan mülk, Allah Teâlâ’nındır. İnsanlar ancak O’na kulluk ederler ve ancak O’nun gösterdiği şaşmaz doğru yolunda hayatlarını ikāme ettirirler. Onlar hevâ ve heveslerini put edinmezler, arzu ve isteklerine uymazlar ama eğer uyup da yanlış yaparlarsa derhâl tevbe ederler. Mü’minler yalnızca Hakk’a ve O’nun emirlerine boyun eğerler. Nefis ve şeytanın fısıldadıklarına kapılmazlar, onların kulu-kölesi olmazlar. Davranış ve düşünceleriyle riyâya kaymadan tevhîde inandıklarını gösterirler.

Mü’minlerin inanacakları her husus belirtilmiştir. O; bâtıl dinlere, bâtıl inanışlara, insanların kendi kafalarından uydurduklarına, İslâm dışı; «Bizim için illâ uyacaksın!» diye dayattıklarına, nefsinin ilâhlaştırdıklarına aldırış etmez. İnanan kişi, tavırlarını net bir şekilde belli eder. Kendini Hak olmayan yollarda beyhûde yormaz. Samimî îmâna sahip olanlar BİR olanı hayatlarının merkezine alır, aldanmaz ve aldatmaz, Hak yoldan sapmazlar.

Pek tabiî bu yaşantı, ezelden beri bir tercih meselesidir. Her insan tercihinde serbesttir, ancak herkes seçtiğinin sonucuna katlanmak mecburiyetindedir. Kişinin seçtiği tevhid ise, hak ve hakikat ise o zaman müslümanın dünyası huzurlu ve mutlu, âhireti de umutludur. Tevhid gerçeği kişiyi cennete götürür. Kabul etmeyen de cehennemi hak eder.

“Şeytana ve putlara kulluk etmekten kaçınıp Allâh’a yönelenlere, onlara müjde vardır. Dinleyip de en güzel söze uyan kullarımı müjdele. İşte Allâh’ın doğru yola eriştirdiği onlardır. İşte onlar akıl sahipleridir.” (ez-Zümer, 17-18)

Şu da ehemmiyetli bir husustur: Tevhîde inanan kişi inandığını amele döker, bu inanca yönelik tevhid bizi amelî tevhîde götürür. Amelî tevhid kulluğun nişânesidir. Şeksiz, şeriksiz, şirksiz bir kulluk…

“Rabbine kavuşmayı uman kimse, sâlih amel işlesin ve Rabbine ibâdette hiçbir kimseyi ve hiçbir şeyi ortak tutmasın.” (el-Kehf, 110)

Yüce Kur’ân’ın hedefi Allâh’a kulluğun gerçekleşmesidir. Hazret-i Allah’tan başkasına kulluk yok. Günümüzdeki gibi makama-mevkîye, paraya-pula, sapkın fikir ve ideolojilere, falanca şahıslara, idarecilere, şöhretlilere kulluk yok. Bugün bunlar var mı? Var. Fakat pek çokları ne yaptıklarının farkında bile değiller.

«BİR olana inanıyoruz!» deniyor sözle, ama maalesef BİR olanın hükümlerine uyulmuyor. İçimizde devrin geçerlerinin peşinde ömür tüketenler, âdeta îmanlarını yok etmeye çalışanlar var. Nerede yaşarsak yaşayalım çevremizde dînini şuurlu yaşayanlar, titizlikle kulluğunu îfâ etme azminde olanlar, büyük bir hassâsiyetle îmânını korumaya çalışanlar, günahlardan kaçınanlar çok azaldığı için, insanlar ne yazık ki ölçülerini kaybettiler. Bu hususta birazcık dikkat özelliği olanlar da onları muhafazaya çabalıyor. Pek tabiî ölçü kalmayınca ölçüsüzlük hayata hâkim oluyor. Ve bu kısır döngü içerisinde; «Mü’minim!» diyen dahî kayboluyor. Dolayısıyla doğrular, iyiler, güzeller bir bir çağın kurbanı oluyor. Yazık, böyle olmamalı.

Biz BİR olan yok olmasın, Hak olan hâkim olsun, iyiler-iyilikler kaybolmasın, güzeller ve güzellikler yani tevhid ciddî mânâda yaşasın derdindeyiz. Bu konuda her müslüman dînini yaşamada ve inandığı tevhid hakikatinin gereklerini vakarla, cesurca, samimiyetle hayatına geçirme kararlılığında olmalı deriz, vesselâm.