KALBİNDEKİ PUTLARI DEVİR!

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ :

« يَا مُعَاذُ ، أَتَدْر۪ي مَا حَقُّ اللّٰهِ عَلَى الْعِبَادِ ؟ » قَالَ :

اَللّٰهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ ، قَالَ :

« أَنْ يُعْبَدَ اللّٰهُ وَلَا يُشْرَكَ بِهِ شَيْءٌ…»

Muâz bin Cebel’den nakledildiğine göre Allah Rasûlü -sallalahu aleyhi ve sellem-Efendimiz, Muâz -radıyallâhu anh-’a;

“–Yâ Muâz! Allâh’ın kulları üzerindeki hakkının ne olduğunu bilir misin?” diye sordu.

Muâz -radıyallâhu anh-;

“–Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” dedi.

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle cevap verdi:

“–(Allâh’ın kulları üzerindeki hakkı, sadece) O’na kulluk edilmesi ve hiçbir şeyin O’na ortak koşulmamasıdır.” (Müslim, Îmân, 50)

BİR MESAJ: “Kalbini putlardan temizle, Allah Teâlâ’dan gayrı her şeyden arındır. Kula kul olma, sadece Allâh’a kulluk et!”

Ey yüce Peygamberim!.. Ey canların Cânân’ı;
Terk etti akl-ı selîm, dünya denen vîrânı.
Gör ki; devr-i cehâlet, yine sardı cihânı;
Ne Lût kavmi yok oldu, ne Medyen, ne Semûdlar,
Sanki hepsi yaşıyor, dimdik ayakta putlar. (Cengiz NUMANOĞLU)

Hicretin sekizinci yılıydı. Mekke fethedilmiş Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, ashâbıyla birlikte Mekke’ye giriyordu. Mekke ehlinin şaşkın ve tedirgin bakışları arasında; mağrur bir fâtih gibi değil, son derece mütevâzı bir kul olarak Kâbe’ye doğru ilerlemeye başladı. Devesinin üzerindeydi ve terkisinde Üsâme bin Zeyd -radıyallâhu anhümâ- vardı. Karşıdan Kâbe bütün azametiyle göründüğünde Sevgili Peygamberimiz; devesinden inmeden elindeki asâsını yukarı doğru kaldırarak Hacer-i Esved’i selâmladı. Tekbir getirdi. Müslümanlar da tekbir getirdiler. Mekke, tekbir sesleriyle inliyordu. Bu arada müşrikler; bir dağın tepesinde, olup biteni ibretli gözlerle takip ediyorlardı. Derken Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Beytullâh’ı tavâfa başladı. Tavaf esnasında her şavtta Hacer-i Esved’i selâmlıyordu.

Tavaf bitince Fahr-i Kâinât Efendimiz, Makām-ı İbrahim’e doğru yöneldi. Orada iki rekât namaz kıldı. Daha sonra amcası Hazret-i Abbâs’ın kuyudan çekip kendisine takdim ettiği zemzemi aldı ve içti. Hemen akabinde ashâb-ı kiram ile birlikte Safâ Tepesi’ne çıktı ve bu büyük fethi nasip eden Rabbine duâ etti.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; sa‘y bittikten sonra, tekrar Kâbe’ye geldi. Elindeki asâsıyla;

“Hak geldi, bâtıl yok oldu. Zaten bâtıl yok olmaya mahkûmdur. (Bkz. el-İsrâ, 17/81) “Hak geldi; bâtıl ne yoktan var eder; ne de yok olanı iâde eder.” (Bkz. Sebe’, 34/49) diyerek Kâbe’nin avlusunda yer alan üç yüz altmış putu birer birer devirmeye başladı. Hubel, Menât, Lât, Uzzâ ve diğerleri… Her dokunduğu put, hemen yüz üstü yere kapanıyordu. (Buhârî, Mezâlim, 32)

Ey mü’min kardeşim!

Kâbe senin kalbin mesâbesindedir. Tıpkı Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Kâbe’yi putlardan arındırdığı gibi sen de kalbini putlardan arındır. Kalbindeki putları birer birer devir.

Çünkü putlar edinerek Allâh’a ortak koşmak yani şirk, en büyük zulümdür. Âyet-i kerîmede Lokmân -aleyhisselâm-’ın dilinden şöyle buyuruluyor:

“Ey oğulcuğum! Allâh’a ortak koşma! Doğrusu Allâh’a ortak koşmak (şirk), büyük bir zulümdür.” (Lokmân, 31/13)

Şirk, aynı zamanda en büyük günahtır. Abdullah bin Mes‘ûd -radıyallâhu anh- anlatıyor:

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e;

“–Allah katında en büyük günah nedir?” diye sordum.

“–Seni yarattığı hâlde Allâh’ın bir denginin olduğunu kabul etmendir.” buyurdu. (Buhârî, Tefsîr, [Furkān], 2)

Yine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâb-ı kirâma;

“–Size en büyük günahın ne olduğunu söyleyeyim mi?” diye sorunca, ashâb-ı kiram;

“–Evet, buyur yâ Rasûlâllah!” dediler.

Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz;

“–Allâh’a ortak koşmak ve anaya-babaya saygısızlık etmektir…” buyurdu.
(Buhârî, Edeb, 6)

Şirk, kişiyi cehenneme sürükler.
Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:

“Her kim Allâh’a bir şeyi ortak koşarak ölürse cehenneme girer.”
(Müslim, Îmân, 150)

Allâh’a ortak koşan kişiye, cennet haram olur. Zira Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Biliniz ki kim Allâh’a ortak koşarsa, muhakkak Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zâlimler için yardımcılar yoktur.” (el-Mâide, 5/72)

Onun için kelime-i tevhîdi iyi idrâk etmemiz, doğru bir şekilde hayatımıza yansıtmamız gerekmektedir. Önce إِلٰهَ لَا diyerek Allah Teâlâ’dan gayrı her şeyden, her türlü puttan kalbimizi arındırmamız; sonra إِلَّا اللّٰه diyerek O’nu gönlümüze yerleştirmemiz gerekiyor. Yani önce «nefy» sonra «isbât» gerekiyor.

Demek ki tevhîdi gönlümüze tam mânâsıyla yerleştirebilmemiz için önce içimizdeki putları birer birer devirmemiz gerekiyor.

En başta enâniyet (benlik) putunu devirmemiz elzemdir. Enâniyet putu;

“Ben!.. Ben!..” diyerek Allâh’ın otoritesini tam tanımayıp kendini otorite olarak ilân eder. Nefis de ilk yaratıldığında yüce Rabbimiz’e;

“Sen Sen’sin ben de benim!” demişti.

Enâniyet putunun bir yansımasını;

“Bana göre şöyle…”, “Bana göre böyle…” diyenlerde görebiliriz. Hâlbuki sana göre, bana göre yok;

“Allah ve Rasûlü’ne göre…”, “Kur’ân ve Sünnet’e göre…” var.

Enâniyet putunun sevk ettiği büyük günahlardan biri olan kibir de bir puttur. Sonsuz kudrete sahip olan yüce Allâh’ın azameti karşısında, insanın; kendini büyük görmesi, kendini beğenmesi, ne kadar da acınacak bir durumdur. Onun için mü’minler olarak üzerimize düşen en mühim vazifelerden biri, kibir putundan gönlümüzü arındırmaktır.

Diğer taraftan gizli şirk dediğimiz bir günah vardır ki bu; yaptığımız ibâdet ve sâlih amellerde Allah rızâsından başka gayeler taşımak ve yaptığımızı görsünler, duysunlar diye yapmaktır.

Bir gün Allah Rasûlü, ashâbına;

“–Dikkat ediniz; hakkınızda Deccâl’den daha çok korktuğum şeyin ne olduğunu söyleyeyim mi?” diye sormuştu.

Sahâbîler de;

“–Buyur yâ Rasûlâllah!” dediler.

Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“–Korktuğum bu şey, gizli şirktir. Meselâ namaza duran birini düşününüz. Bu kimse bir başkası tarafından gözetlendiğini fark ettiği için, namazını özenerek kılıyor.” (İbn-i Mâce, Zühd, 21)

Demek ki -Allah muhafaza buyursun- ibâdetlerde bile mü’min, şirk bataklığına sürüklenebiliyor.

Nemrut, Firavun gibi Allah’tan başka tapınılan ve hak yoldan saptıranlara tâğût denir. Tâğût da bir puttur. Yaşadığımız hayatta tevhîdi tam mânâsıyla tesis edebilmemiz için, her türlü tâğûtu gönlümüzden söküp atmamız gerekmektedir. İster yönetici cinsinden olsun, ister devrinin güçlü ve muktediri olsun; her türlü tâğûta karşı dimdik ayakta durmak ve boyun eğmemek îmânımızın îcâbı bir durumdur.

Nitekim Allah Teâlâ âyet-i kerîmelerde şöyle buyurmaktadır:

“Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O hâlde kim tâğûtu reddedip Allâh’a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.” (el-Bakara, 2/256)

Zaten;

“Allah, îmân edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velîleri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.” (el-Bakara, 2/257)

Onun için yüce dînimizde tâğûta boyun eğmek, ona itaat etmek kesin bir şekilde men edilmiştir.

Bazı insanlar maddenin kulu, kölesi olur. Altın, para, ev, araba gibi maddeler, her şeydir onlar için. Bu fânî şeyler uğruna bütün değerlerini hebâ edebilir bu insanlar. Çünkü onlar için varsa yoksa maddedir. Madde bütün vücutlarını sarmıştır. Mü’min, bütün bunların fânî olduğunu; bâkî olanın Allah -celle celâlühû- olduğunu idrâk edip, ona göre bir hayat sürmeye çalışmalıdır.

Makam da bir puttur. Bazı gafil insanlar vardır ki istediği bir makama gelebilmek için hem her türlü şekle girerler hem de birçok taviz verirler. Hâlbuki mü’minin Allah katındaki yeri, daha mühim ve daha kıymetlidir. Onun için mü’min; makam putundan gönlünü arındırmalı, hasbelkader liyâkatinden dolayı bir makama getirildi ise kibre düşmeden, bu vazifeyi bir emânet görerek ve mahzâ rızâ-i ilâhîyi gözeterek vazifesini yerine getirmeye çalışmalıdır.

Kimi zaman bazı insanlar; bir sanatçı, bir futbolcu veya bir şarkıcıyı idol olarak telâkkî eder, Allâh’ı sever gibi onları severler! Bunun yanında şehvet putu da vardır. Bir kadın veya erkek için bazı insanlar, cehennemde de beraber olacak kadar karşı tarafa kendilerini kaptırırlar. Kur’ân bu tip köle ruhlu insanlara karşı şöyle nidâ eder:

“İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allâh’a denk tanrılar edinir de onları Allâh’ı sever gibi severler. Îmân edenlerin Allâh’a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zâlimler azâbı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allâh’a ait olduğunu ve Allâh’ın azâbının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.” (el-Bakara, 2/165)

Allâh’ın yanında başka ilâhlar edinmek, putlara tapmak; câhiliyye dönemine has, o zamanda olmuş bitmiş bir sapkınlık değildir. Farklı şekil ve mahiyetiyle günümüzde hâlâ devam etmektedir. Şeytan ve nefis olduğu sürece kıyâmete kadar da devam edecektir. Mü’minler olarak; bu çağdaş putlardan kalbimizi arındırmalı, tevhîdi tam mânâsıyla hayatımızda tesis etmeliyiz.

“Ben Sen’in kulunum ve Sana verdiğim söz üzereyim.” diyerek acziyetimizi idrâk edip; kibir, riyâ gibi günahlardan kendimizi uzaklaştırıp, mahzâ Rabbimiz’e kulluk içerisinde olmalıyız.

Zira mü’min kula kul olmaz. Allah’tan başkasının önünde eğilmez. Allah’tan başkasını ilâh edinmez. Allâh’ı seviyor gibi bir fânîyi sevmez.

Şirk hastalığından kurtuluşun yolu:

Her şeyi yaratan ve her şeye gücü yeten Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ’ya îmân etmek ve tam bir teslîmiyetle O’na teslim olmaktır.

تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ diyerek sarsılmaz bir tevekkül ile O’na tevekkül etmektir.

لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ diyerek O’nun her şeye gücünün yettiğine îmân etmektir.

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ deyip, her gün defalarca okuduğumuz Fâtiha Sûresi’ndeki ahdimize sâdık kalarak, sadece O’na kulluk edip sadece O’ndan yardım istemektir.

Velhâsıl dünya ve âhirette bizi felâha götürecek olan şey; bütün putlardan gönlümüzü arındırıp tezkiye-i nefse sülûk etmektir. Gönlümüzü zikirle, Kur’ân’la neşelendirmek, ilâhî feyz ve lütuflara gönlümüzün kapılarını açmaktır.

Rabbimiz, gizli-açık her türlü şirkten cümlemizi muhafaza buyursun!

Rabbimiz; bizleri, kalplerini her türlü putlardan temizleyen, tevhîdi gönlüne yerleştiren sâlih kullarından eylesin!

Âmîn…