İKİNCİ AKABE BEY‘ATI -1-

Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr

Hazret-i Mus‘ab bin Umeyr’in çok özel gayretleri, Hazret-i Es‘ad bin Zürâre’nin çok özel organizasyonları ve Medine müslümanlarının çok özel çalışmaları sonucu, Akabe’de büyük buluşma gerçekleşmişti…

Peygamberimiz -aleyhisselâm- ile buluşan Medine müslümanları, çok farklı bir âleme girmişlerdi. Hem öyle ki, zaman dursun istiyorlardı.

Ancak; diğer taraftan da müşrik casusların, onları izleme tehlikesi vardı.1 Zamanı zamanında ve her zaman en güzel bir şekilde değerlendiren Peygamberimiz -aleyhisselâm-, büyük bir sevgi ve muhabbetle kendisini dinleyip tâbî olmak için gelen Medinelilere seslendi:

“–Sözcünüz konuşsun ve konuşmayı uzatmasın! Çünkü müşriklerin casusları sizi gözlüyorlar! Yaptıklarınızdan haberdar olurlarsa, işi ifşâ ederler!”2

–Biz Sen’i dinlemeye ve Sana tâbî olmaya geldik yâ Rasûlâllah!

–Sen konuş, biz dinleyelim!

–Sen iste, biz verelim!

–Sen emret, biz yapalım!3

Rasûlullah -aleyhisselâm-’a böyle yürek dolusu cevap veren Medineli müslümanlar, her şeye hazır olduklarını da söylüyorlardı.

Kendi şahsî özellikleri ve gayretlerinin yanında, Mus‘ab Hoca’dan ciddî bir eğitim alan Hazret-i Es‘ad bin Zürâre -radıyallâhu anh-, yine öne çıktı. Medineli müslüman kardeşlerinin istek ve arzularını çok iyi biliyor ve bir de burada görüyordu. Ancak yapılmak üzere olan bey‘atın önemini bir kez daha vurgulamak istedi. Bunun için, bey‘at yapılmadan önce tekrar söz alıp kavmine döndü:

–Beni dinleyin arkadaşlar! Bizler, ancak bu zâtın Rasûlullah olduğunu bilerek buraya gelmiş bulunuyoruz. Bugün bey‘at ettikten sonra O’nu alıp Medine’ye götürmek, bütün müşrik Araplardan ayrılmak ve bu işte ayrı baş çekmek çok ciddî bir iştir! Bu işin neticesinde, en hayırlılarımızın öldürülmesine ve her birimizin kılıç darbeleriyle kesilip biçilmemize kapı açmış bulunuyoruz demektir! Sizler; bu husustaki sözünüzde sebat edebilecek bir kavimseniz, ecriniz Allâh’a aittir. Eğer sizler; canlarınızdan korkar veya korkak bir kavimseniz, bunu açıkça bildiriniz ki, böyle yapmanız Allah katında sizin için bir mazeret sayılabilir. Ey insanlar! Rasûlullâh’a ne üzerine bey‘at edeceğinizi biliyor musunuz? Siz O’na; Arap ve Arap olmayan müşriklerle, daha da ötesi bütün insanlar topluluğu ile savaşmak üzere bey‘at edeceğinizin farkında mısınız? Bu dönülmez yola girmeye hazır mısınız?4

Medineliler hep bir ağızdan cevap verdiler:

–Biz her şeye hazırız ve ne yaptığımızın da farkındayız! Allah ve Rasûlü uğruna savaşanlarla savaşır, barışanlarla da barışırız!5

Buna çok sevinen Hazret-i Es‘ad, yine Peygamber Efendimiz’e döndü:

–Ey Allâh’ın Rasûlü! İşte kavmim, işte Sen! Ne istiyorsan iste, nasıl bir şart koşuyorsan koş. Biz her şeye hazırız!6

Her zaman olduğu gibi, burada da söze Kur’ân ile başlayan Rasûlullah -aleyhisselâm-, kıyâmete kadar gelecek bütün müslümanlara çok açık bir mesaj vermiş oluyordu.7

Kur’ân-ı Kerim, her sözün başında olmalıdır! Kur’ân olmayan yerde müslüman da olamaz çünkü! Kur’ân-ı Kerîm’e öncelik vermeyenler, kendilerini öne çıkarmış olurlar.

Ancak burada bir inceliği daha iyi kavramalıyız. Kur’ân, kendisine yönelene yol gösterir. Bundan hareketle; muhatapları Kur’ân iklimine hazırlamadan Kur’ân okumak, pek bir fayda vermeyecektir. Kur’ân-ı Kerîm’e hazırlanmış insanlar olduğu yerde de, Kur’ân önüne bir şey koymamak lâzım!

Kur’ân, mesajın temeliydi. Temel mesajı veren Rasûlullah -aleyhisselâm-, gerekli gördüğü açıklamayı ve daveti yaptıktan sonra şöyle buyurdu:

“–Yüce Rabbim için sizden istediğim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamanız ve O’na kulluk etmenizdir!”8

Medineli müslümanlar, büyük bir coşkuyla atıldılar:

–Rabbimiz’e hiçbir şeyi ortak koşmayacak ve O’na kulluk edeceğiz!

“–Kendim için şartıma ve isteğime gelince, öncelikle Allâh’ın kulu ve Rasûlü olduğuma şahâdet etmenizdir!”9

–Sen Allâh’ın kulu ve Rasûlü’sün yâ Rasûlâllah!

“–Bundan sonra, beni ve ashâbımı koruyup barındırmanızdır! Bana ve ashâbıma yardımcı olmanızdır! Kendinizi ve ailenizi savunduğunuz ve koruduğunuz şeylerden, bizleri de savunup korumanızdır! Kadınlarınızı ve çocuklarınızı savunup koruduğunuz şeylerden, beni de savunup koruyacağınıza söz verirseniz, sizinle bey‘at yapayım!”10

Medine’nin bu seçkin insanları artan bir coşku ile cevap verdiler:

–Elbette ey Allâh’ın Rasûlü! Sen’i Hak din ve Kitap ile Rasûlullah olarak gönderen Allâh’a yemin olsun ki, çoluk çocuğumuzu savunup koruduğumuz şeylerden Sen’i de savunup koruyacağız!

–Sen ne istersen, biz onu yaparız!

–Bizimle bey‘at et yâ Rasûlâllah!

–Biz, savaş ve silâh erleriyiz. Bu bize, ecdâdımızdan mîras kalmıştır. Sana bey‘ata hazırız yâ Rasûlâllah!11

Peygamberler Sultanı bu seçkin insanlardan o kadar çok memnun oldu ki; güller gibi gülümserken, yıldızlar da, ay da gölgede kalmıştı.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

_____________________________________

1 Muhammed Ebû Zehrâ, Hâtemü’n-Nebiyyîn Son Peygamber Hazret-i Muhammed (sav). c. 2, s. 293.

2 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 83-84.

3 İbn-i Seyyidü’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser, c. 1, s. 163.

4 Ebu’l-Ferec İbnu’l-Cevzî, el-Vefâ bi Ahvâli’l-Mustafâ, c. 1, s. 227-228.

5 İbn-i Kayyım el-Cevziyye, Zâdu’l-Meâd, c. 2, s. 57.

6 Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 298.

7 Yukarıda zikrettiğimiz gibi, Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın Kur’ân okuduğu rivâyet edilmekle birlikte, nereyi ve ne kadar okuduğuna ilişkin bir rivâyete ulaşamadığımız için, burada da yine sadece; «Kur’ân okudu.» demekle yetinmek zorunda kaldık.

8 İbn-i Hişâm, es-Sîretu’n-Nebeviyye, c. 2, s. 83-84.

9 Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 2, s. 238.

10 Beyhakî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 2, s. 446-450.

11 Ebu’l-Fidâ İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 3, s. 159.