NİMETLERİN KIYMETİNİ BİLMEK!

Ali AĞIR aliagir70@gmail.com

KÂİNAT İNSAN İÇİN

Kâinat insan için, insan da Allâh’a kulluk için yaratılmıştır.

İnsan için yaratılan kâinâtın küçücük bir zerresi olan dünya ve çevresi, insanın yaşaması için mükemmel bir hâle getirilmiş ve binlerce nimetlerle donatılmıştır. Etrafımıza ve kendimize baktığımızda bizlere verilen nimetlerin çok az bir kısmını görmemize, hissetmemize, idrâk etmemize rağmen bu nimetler oldukça fazla ve yerindedir.

Her bir şeyi bir sırra ve hikmete binâen yaratan Allah -celle celâlühû-, hiçbir şeyi eksik etmemiş ve her şeyi tam da insana uygun hâle getirmiştir. Hava, su, toprak, güneş, ateş, yağmur, rüzgâr ve daha nicesi… Birinin eksikliğinin bile hayatı ne kadar zora sokacağı hattâ imkânsız hâle getireceği âşikârdır.

Teknolojinin bu kadar geliştiği ve seferber edildiği bu çağda; nimetlerin birçok özelliği, faydası yeni yeni keşfedilmekte ve bizleri hayrete düşürmektedir. Kıyâmet kopmadan önce en son teknolojiyle yeryüzüne ve göklere saklanan nimetler, keşfedilmeye çalışılsa bile bu mümkün olmayacaktır. Çünkü insanlık için bir hudut çizilmiştir. Bunun ötesine geçmenin mümkünü yoktur.

NİMETLER SAYILAMAZ

Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“(O Allah), kendisinden isteyebileceğiniz her şeyden size verdi. Öyle ki Allâh’ın nimetini sayacak olsanız, sayamazsınız. (Buna rağmen) doğrusu insan (yine de) çok zâlim, çok nankördür.” (İbrâhîm, 34)

Yukarıdaki âyette; insanın birçok nimetin farkında dahî olmadığı ve öğrense bile sayamayacak kadar fazla olduğu, yine insanın bu kadar nimet içindeyken bile yeterince şükretmediği, nankörlük ettiği belirtilmiştir. Nimetlere nankörlük, bu nimetlerin kıymetini yeterince kavrayamamakla ilgilidir. Bu da tefekkür etmemekten ileri gelmektedir.

TEFEKKÜR

Her gün kullandığımız, bize hazır ve karşılıksız olarak verilen birçok nimetin kıymetini bilmiyoruz. Bir Allah dostunun bir kitabında tırnağın; kaşıma vazifesini güzel bir şekilde yerine getirdiğini okuyuncaya kadar, tırnağın üzerinde hiç düşünmediğimi fark ettim. Öyle ya tırnak her gün üzerine düşeni yaparken bir kez olsun; «Bu tırnak niçin parmaklarımın ucuna yerleştirilmiş, ne için yaratılmış?» diye kendine sormayan, düşünmeyen bir insan, bu nimetin hikmetini anlayabilir ve kıymetini bilebilir mi?

Bir konferansta dinlemiştim.

Bir öğrenci, konferansı veren kişiye gelerek;

“–Hocam, göz kapaklarım kendiliğinden açılıp kapanma vazifesini kaybetti. Açmam veya kapatmam gerektiğinde bunu ellerimle yapıyorum. Dünyanın en zor işi göz kapaklarını açıp kapatmakmış.” diye söylemiş.

Biraz tefekkür edelim…

Günde, isteyerek yüzlerce kere göz kapaklarımızın yaptığı kırpma hareketini; yine Allâh’ın nimet olarak verdiği ellerimizle yaptığımızda bize, ne kadar da zor gelmektedir. Bütün bedenimizi düşündüğümüzde ne kadar vazifeli organımız, hücrelerimiz vb. varsa; hepsinin mükemmel bir şekilde uyum içinde çalıştığının ve yine en güzel ve en mükemmel bir biçimde yaratıldığımızın göstergesidir.

Göz kapak sistemi bozulan bir insanın yaşadığı zorluğu düşündüğümüzde, hiç gözleri olmayan birinin nasıl bir zorluğun ve karanlığın içinde olduğunu anlayabiliriz.

Gözlerimize ve kulaklarımıza çizilen sınırları düşünelim. Gözler; belirli küçüklükteki birçok şeyi göremezken, kulaklar da belirli bir seviyenin altındaki sesleri işitmezler. Her şeyi görsek ve her şeyi duysaydık, hayat ne kadar zorlaşırdı. Camda gezinen sineğin ayak tıkırtılarını duymak yahut ellerimizdeki bakterileri görmek…

BEDEL ÖDEMEDİĞİMİZ İÇİN

Bedeli ödenen nimetlerin kıymetini biraz fark edebilirken, bedeli ödenmeyenlerin farkına bile varılmamaktadır. Hava, su gibi nimetler sürekli kullanılan ve bedeli ödenmeyen nimetlerden olduğu için; basit, alışılagelmiş ve kıymetsiz(!) olduğu düşünülürken, araba, cep telefonu, ev vb. ise binlerce lira verildiği için daha kıymetli hâle gelmekte ve israf noktasında daha dikkatli davranılmaktadır.

Toprakta bir ürünün yetişebilmesi için toprağın hazır hâle gelmesi gerekir. Üzerinde yaşadığımız toprak, on binlerce yılda bu duruma gelmiştir. Diğer yandan bir şeftali tohumu kaç bin yıldır varlığını devam ettirerek yeniden ağaç olup meyvelerini bizlere ikrâm etmektedir.

Yine bu şeftalinin önümüze gelinceye kadar; güneş, su, hava, toprak, rüzgâr, bulutlar, arı gibi polen taşımada rol alan canlılar, nice insan kaç bin yıldır vazifelendirilmiştir düşünmek gerekir. Belki de israf etmemenin hikmetlerinden biri de budur.

Nimetler, âlemler yaratıldığından bu güne kadar köklü olsa da birkaç saniye önce yaratılsa da yine kıymetlidir ve israf edilmemelidir.

EN GÜZEL BİÇİMDE

Biraz tefekkür edildiğinde;

“Andolsun ki Biz, insanı hakikaten en güzel biçimde yarattık.” (et-Tîn, 4) âyetinde buyurduğu gibi, yüce Rabbimiz’in rahmeti en güzel bir biçimde ortaya çıkmaktadır.

Ağzı düşünelim. Çay, kahve, yemek gibi sıcak içecek ve yiyecekler ağza alındığında çok sıcak olmadığı müddetçe ağız yanmamaktadır. Aynı içecek ve yiyecekler vücudun herhangi bir yerine döküldüğünde o kısmı yakacak ve günlerce acısı çekilecektir. Şaşılacak bir durum ise; içinde buz parçacıkları olan su ağza alındığında ağız bunu ısıtacak ve mideye uygun bir ılıklıkta gönderecektir. Yine böyle bir su vücuda döküldüğünde insanı üşütecek hattâ hastalandıracaktır.

İnsanoğluna verilen nimetler düşünüldüğünde, aslında etrafımızın nasıl donatıldığını ve bizlerin ne kadar da zengin kılındığımızı görmemiz açısından aşağıdaki kıssa çok mânidârdır.

SERVETİN BÜYÜKLÜĞÜ

Allâh’a yakın kılınmış hâfızlardan biri, yoksulluğa düşmüş ve bu durum kendisini son derece hüzne boğmuştu. Adam, bunalım içindeydi. Yoksulluğuna kahredip durduğu bu günlerden birinde, bu hâfız bir rüya gördü.

Rüyasında biri kendisine şöyle sesleniyordu:

“–İster misin, bin dinarın olsun da En‘âm Sûresi’ni sana unutturalım?”

Hâfız;

“–Hayır!” dedi.

“–Ya Hûd Sûresi?”

Hâfız yine;

“–Hayır!” dedi.

“–Peki, ya Yûsuf Sûresi?”

“–Hayır!”

Bunun üzerine kendisine şöyle seslenildi:

“–Yüz on dört bin dinarlık bir servetin olduğu hâlde, nasıl oluyor da fakirlikten dert yanıyorsun?”

Hâfız sabaha erdiğinde, yakınması durmuş, bütün tasası sona ermişti. (Kur’ân’la Yaşayanlar, Metin KARABAŞOĞLU, Nesil Yayınları, s. 156)

Nimetlerin kıymetini anlamak ve şükrünü edâ edebilmek ümidiyle…