BİR YILDIZ AKTI

Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com.tr

Senai Bey ile sohbet:

–Hocam, Yahya Kemal üstâdın şu şiirini okuyunca bakın aklıma ne geldi? Önce şiiri okuyayım size:

–Buyurun Senai Bey!

“–Bir yıldız aktı, gök ve deniz sarmaşır gibi,
Vuslatta ilk öpüşmeyi andırdı ansızın.
Birden kamaştı gözlerimiz, baktık engine.
Hulyâlı mâvilikte bu ânî parıldayış,
Tek bir dakîka sürmedi, kayboldu, sır gibi.

Sandık ki; uçtu gitti bir altın kanatlı kuş.
Bir yıldızın zevâlini gördük de böylece;
«Yâ Rab!» dedik, nedir bu muammâsı hilkatin?
Fânîlik ortasında yüzen sâdedil beşer
Herhangi bir şekilde umar bir bekā buluş.

Bir yaz akşamı, vazife maksadıyla Akdeniz’de ağır ağır yol alıyorduk, ben gemi kumandanı idim; gece yarısı, deniz sütliman, yıldızlar pırıl pırıl idi, bu sıradanlığı o sırada kayan kocaman bir yıldız bozdu, çok heyecanlanmıştım, bu kadar büyük bir yıldızın kaydığını daha önce hiç görmemiştim. «Benden başka kimse gördü mü acaba?» diye kaptan köşkünden güverteye bakınca biz «vardavelâ» deriz, küpeşteden denize düşmeyi önleyen korkuluklara yaslanmış bir karaltı gördüm. Yanına gittiğimde bize gemide cuma namazlarını kıldıran asker evlâdım Ahmet olduğunu gördüm. Kendisi hâfız idi, ne zaman görsem ya bir şeyler okur ya da ağzı kıpır kıpır duâ ederdi.

«–Ne yapıyorsun evlâdım burada?» diye sordum

Sakin bir ses tonu ve dingin bir surat ifadesiyle;

«–Tefekkür Komutanım… » dedi.

(Anlamadığımı çok da belli etmeden);

«–Yani?» diye sordum

«–Düşünmek Komutanım… İslâmiyet’te düşünmek çok önemlidir.»

«–Neyi düşünmek evlâdım, gördün mü kayan yıldızı?»

«–Gördüm Komutanım! Ben de onu tefekkür ediyordum. Çünkü erenler; ‘Kullar dünyada ve kâinatta sergilenen ilâhî kudret tecellîleri üzerine derin bir şekilde düşünmeli ve şuuruna varmalıdır.’ derler.»

Onu orada bırakıp kaptan köşküne çıktım; söyledikleri beni etkilemişti, birkaç gün sonra yanıma geldiğinde;

«–Evlâdım, şu tefekkür meselesini bu akşam biraz daha konuşalım seninle.» dedim.

«–Emredersiniz Komutanım!» dedi.

Akşam güvertede buluştuk ve anlatmaya başladı:

«–İbret almak için bakan müslüman; insanın yaratılış safhalarını, vücudundaki benzersiz sistemleri, çevresindeki diğer canlıları, yeryüzünü, gökyüzünü, atomun moleküllerini, güneş sistemini tefekkür eder ve baktığı her şeyde Allah -celle celâlühû-’nun kudretini görebilir Komutanım.

Erenler; ‘İnsan, bir saat sağlam tefekkür ederse, o insanda îmân esasları inkişâf eder. Daha sonra o insan, Allâh’ı sever ve kalbinde derin bir muhabbet-i ilâhî belirir. Derken zevk-i rûhânîye ulaşır ve ötelere doğru kanatlanır gibi olur.’ der Komutanım.»

Deniz yine sütliman, yıldızlar pırıl pırıl idi.

O suskunluğun ve dinginliğin içinde Ahmet’in söylediklerini, kayan yıldızı düşünmeye başladım.

Mütemâdiyen yıldızlara bakıyordum ve arkadan o derinden gelen sesi dinliyordum:

«Denizlerde yüce dağlar gibi gemilerin yürümesi de O’nun kudretinin delillerindendir.» (eş-Şûrâ, 32)

«Eğer O dilerse, rüzgârı durdurur da yelkenle giden gemiler denizin üzerinde duruverirler. Şüphesiz ki bunda sabırlı olan ve çok şükreden kimseler için nice ibretler vardır.» (eş-Şûrâ, 33)

«Onlar Kur’ân’ı tefekkür etmiyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var?» (Muhammed, 24)

Birden ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim, sanki yıldızların arasında süzülüyordum, kulağımda Ahmet’in derinlerden gelen sesi, aklımda erenlerin söyledikleri:

«… Allâh’ı sever ve kalbinde muhabbet-i ilâhî belirir, zevk-i rûhânîye ulaşır ve ötelere doğru kanatlanır gibi olur.»…

–Komutanım! Komutanım!

Birden kendime geldim:

–Ne oldu?

Gülümsedi:

–Bir an uykuya düştünüz herhâlde. Yanımda beni dinliyordunuz ki bir an kendinizden geçer gibi oldunuz tam düşerken sizi yakaladım!

Herhâlde onun derinden gelen sesi benim uykumu getirdi, bir anda rüya gördüm diye düşünerek bu mevzu üzerinde fazla durmadım.”

–Doğrudur Senai Bey. Tefekkürün mü’minin hayatında çok önemli bir yeri vardır, ancak bunun için tefekkürün ne demek olduğunu bilmek gerekir. Yani şiirlerdeki gibi ayın ve güneşin hareketine bakıp kâinâtın baş döndürücü güzellikleri karşısında şâirâne ilhamlarla coşmanın tefekkür olmadığını söyleyebiliriz. Bir yerde şöyle okumuştum:

“Gerçek mânâda tefekkür edebilmek için bol bol kitap okumak çok önemlidir. Daha sonra tefekkür yolunun ve usûlünün öğrenilmesi ve son olarak da şerîat-ı fıtriyyenin ve âyât-ı tekvîniyyenin mütalâa edilmesi gerekir ki, sabit ve sağlam düşünebilme imkânı doğsun.”

–Çok haklısınız Hocam! Derin hülyalara dalarak yapılan bir tefekkür; insana bir şey kazandırmıyor, bu mevzuda derinleşebilmek lâzım.

–Şimdi demli birer çay içmeyi hak ettik Senai Bey!