178. Sayı TAKDİM

Kıymetli Okuyucularımız,

Tasavvuf, Allah Rasûlü ve sahâbenin yaşadığı mâneviyat ve rûhâniyet dolu İslâm. Fakat o İslâm ile yaşanan İslâm vâkıaları (fenomenleri) farklılaşmaya başlayınca, tarihî bir hareket olarak tasavvufun ilk görünüş şekli «zühd» ile oldu.

Hep söylenmiştir: Yokluklara karşı sabır imtihanını üst seviyede verebilen müslümanlar, varlıklar karşısında şükür imtihanından aynı muvaffakiyetle çıkamadılar. Zorluklarda daima ruhsatlara sığınmak nasıl kaybettirici ise, genişliklerde mubahların gölgesinde fazla oyalanmak da öyleydi.

Sayısız nimetler içindeyiz. Sayamayacağımız nimetler… Bunlar sonsuz da bir şükür istiyor.

Şükrün içinde; «Elhamdülillâh!» demek de var ama asıl şükür, onu paylaşmak, onu putlaştırmamak, israf etmemek, asıl sahibinin râzı olmadığı tarzda kullanmamak. Şükrü edâ edilmeyen sayısız nimet ise, sonsuz ağırlıkta bir hesap demek, dünyada da âhirette de.

Dünyada itham edilmek var. Müslümanlar ayıplanıyor, görgüsüzlükle, israfla, lükse düşmekle, dünyaya mağlûp olmakla, makam, servet, şöhret delisi olmakla suçlanıyor. Bu ithamlar, sadece şahıslarına değil, temsil ettikleri müesseselere de sıçrıyor, onlara da karalama vesilesi oluyor… Vebal büyük.

Sadece bu sebeple bile; yani müslümanların yüzünü kara çıkarmamak için, sadece şu firâset ve basîret için bile, müslümanların dünyaya karşı tok gözlü olmaları, daha kanaatkâr, daha mütevâzı, daha ölçülü ve mûtedil olmaları şart.

Çünkü biz kondursak bile, ağyar; konduramıyor müslümanlara israfı, görmemişliği, dünya-perestliği…

Aralık ayındayız. Şeb-i Arûs’u hatırlayacağız. Mîlâdî senenin son ayında; bu dünyadan göçüp gideceğimizi, Allâh’a cepsiz kefenlerle döneceğimizi yeniden tefekkür edeceğiz. Bu dünyayı; nefsimiz adına değil, kardeşlerimiz için, insanlık için îmâr etmemiz gerekiyor. Nimetleri, dünyamızı bile ayıplatacak şekilde israf değil, âhireti kazandıracak yatırımlara sarf etmemiz gerekiyor. Yani şart üstü şart:

SAYISIZ NİMETE, SONSUZ ŞÜKÜR

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; şükrü anlattı, idrâk ettirdi. Şükrün aynı zamanda, bir davranış süzgeci olarak kullanma usûlünü gösterdi.

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi;«Kur’ânî Tâlimatlar» makalelerinde, «Kur’ân’da Hamd ve Şükür» mevzuunu kaleme aldı. Zıddı olan nankörlüğün fecaatini ortaya koydu. Mânevî nimetleri bilhassa tebârüz ettirdi.

Mevlânâ köşesinde ise; temsilî kıssalar refâkatinde, bir «İmtihanlar Geçidi» olan hayat ve onun nasıl muvaffakiyetle neticelendirilebileceği, başa gelen müsbet ve menfî, hayırlı ve zorlu hâdiselere nasıl bakılması ve nasıl değerlendirilmesi gerektiğine dair, hikmetle dolu bir hayat rehberliği sizleri bekliyor.

Yazarlarımız; seleften bize, sahâbeden Osmanlı’ya, doğudan batıya, «dünya» ve dünyalık meselesine mûtedil bakışı ele aldılar. Dünyayı hem îmâr edebilmek, hem de ona kapılmamak noktasında ölçüleri tayin etmeye çalıştılar.

Dr. Ahmet Hamdi YILDIRIM Hocamız; «kazanma ve koruma» duygumuzu, geçici dünyalıklara değil, kardeşlik, muhabbet, îtimat ve îman gibi mânevî değerlerimize yönlendirmemiz gerektiğini, bunun bir îman borcu olduğunu vurguladı.

Şeb-i Arûs; ölümü güzelleştirmek, ölümü tefekkür etmek, yalancı dünyaya aldanmamak…

Kadı Şureyh, Ebû Hanîfe Hazretleri, İbn-i Rüşd, Muhyiddin İbn-i Arabî, Mevlânâ Şiblî, Merkez Efendi, Sinan Paşa, Hasırcızâde, Şair Dertli, Yahya Kemal… Dünyadan iz bırakarak gelip geçen eslâftan birkaç nükte…

Şiirler… Bu dünyada söylenmeye değer ne varsa, kuyumcu terazisiyle tartıp söyleyen yüz akı şiirler…

Yüzakıyla…