İNKÂR EDEMEDİLER!

Ömer Sâmi HIDIR samihidir@gmail.com

Âyet-i kerîmede buyurulmakta:

“Allah ile beraber başka bir tanrı uydurmayın (O’na ortak koşmayın). Gerçekten ben size O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.” (ez-Zâriyât, 51)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir ömür boyu yüksek bir fedâkârlık içerisinde hak yoldan sapmış insanları tevhîde davet etti. Putlara ve ateşe tapanları, kitap ehli olduğu hâlde yoldan çıkmış ve sapıtmış olanları ve çağlar ötesinden tüm insanları îkaz etti.

“Ben apaçık bir uyarıcıyım!” (el-Hicr, 89)

Bu îkaz, göz ardı edilemeyecek kadar bariz. Bu yüzden kıyâmet günü çok az bir kesim hariç hiçbir kul; «Bana bir uyarıcı gelmedi. Beni îkaz edecek bir peygamber ile karşılaşmadım vb. gibi» bir iddiada bulunamayacak.

Hukukî bir mevzuda şahit olduğumuz bir usûl var. Bir tebligat teslim alınırken veya mühim bir akde imza atılırken imzayı atacak kişi bizzat; «Elden teslim aldım» veya; «Okudum, kabul ettim» vb. bir ifadeyi kendi el yazısı ile imza atacağı yere yazar. Bu kayıt; kendisine tebliğ edilen belgeyi kabul ettiğinin şahidi olur, artık o kişinin bu mevzuda bir itiraz hakkı kalmaz. Sadece sözünün arkasında durması beklenir.

Günümüz dünyasında da özellikle hıristiyan âleminin yüz yüze olduğu ve itiraz etmelerinin mümkün olmadığı bir gerçek var:

İSLÂM’IN SON HAK DİN OLUŞU!

Bunu kendilerinin de itiraf ettiğini defalarca görmekteyiz.

Amerika’nın meşhur eğitim birimlerinden biri olan Yale Üniversitesi birçok ünlünün de mezun olduğu bir okuldur. 1931’de kurulan kütüphânesinde geniş bir kitap koleksiyonu bulunmaktadır. Kütüphâne, üniversitenin merkezinde yer alır ve diğer bölümler onun çevresinde şekillenmiştir. İşte bu kütüphânenin ana girişine; «İkra’!» ile başlayan, Alak Sûresi’nin ilk 5 âyeti ve Âyetü’l-Kürsî yazılmıştır. Farklı dillerden de yazılar bulunan bu giriş, büyük bir önemi hâizdir. Yedi farklı yazı yerleştirilen bu giriş, birçok ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. İslâm’ın hak din olduğunu inkâr edemeyen hıristiyan dünyası, nefsânî arzuların peşinde haktan ve hakikatten uzak düşmektedir. İşte bu tablo da onların bu acziyetini gözler önüne sermesi itibarı ile ibret vericidir.

Bu itirafların bir diğer nümûnesi yine Amerika’da yer almakta. Amerika’nın meclis binası olan Capitol’ün toplantı salonunda, Amerikan hukuk sistemi oluşturulurken kanun maddelerine tesir etmiş sîmâların isimleri sergilenmekte.

Dünyaya Muhteşem Süleyman nâmı ile mühür vurmuş Kanunî Sultan Süleyman Hân’ın da isminin yer aldığı bu manzara, bir hakikati itiraf sadedinde ne kadar ibretli bir manzaradır. İslâm’ın dünya nizamına koyduğu hak ve adâletin bir yansıması olarak tarihe geçen bu vâkıa bize, ecdâdımızın birçok millet tarafından gıpta ile takip edildiğini göstermektedir. Ayrıca bize ceddimizden ne kadar büyük bir mes’ûliyetin miras kaldığını gözler önüne sermektedir.

NÜMÛNE BİR YAŞAYIŞ

Sicilya, İtalya’nın güneyinde yer alan bir adadır. Romalıların hâkimiyetinde olan ada, 827-902 yılları arasında fethedilerek müslümanların idaresine geçmiştir. 250 yıl İslâm devletlerinin idaresinde olan Sicilya, daha sonra elden çıksa da müslüman halk burada 400 yıl daha ikāmet edebilmiştir. Sonra ise ya sürülmüş yahut din değiştirmeye zorlanmıştır. Adayı alan Normanlar; gelir gelmez müslümanlardaki kültür birikimini fark ederek, onlara karşı müsamahakâr davrandılar. Onları tanıdıkça bu faal zümreden istifade etmek isteyen Norman kralları orduda ve bürokraside ağırlıklı olarak müslümanları tercih etti. En gizli devlet sırlarını dahî müslüman danışmanlarla görüştü. Bu durum yüz yıl kadar devam etti. İdare değiştikten bir asır sonra bile hâlâ en yüksek makam ve vazifelerde müslümanlar bulunmaktaydı.

Bu dönem İslâm medeniyetinin Avrupa’yı aşılama dönemi olarak değerlendirilebilir. Bu tesir noktalarından bir diğeri olan Endülüs’te de III. Abdurrahman devrinin sonuna kadar (912-961) Endülüs; İslâmî eğitim, sanat ve ilimlerle Avrupa’yı besledi. O zamanın Avrupa’sında profesörlerin Kurtuba’da imtihan edilmeleri mecburî idi.2

Norman kralları sadece Sicilya adasında değil aynı zamanda Güney İtalya üzerinde de hâkimiyet kurmuş olduklarından; İslâm dünyasındaki kültür varlığının, birçok değerini buradan İtalya yarımadası ve Avrupa içlerine aktarmışlardır.

Oldukça gelişmiş bir durumda olan İslâm âleminden birçok hususu öğrenen Avrupalılar, bunları Sicilya ve Endülüs yoluyla alma imkânı bulmuşlardır. Kâğıt, pusula ve barut gibi teknolojik ürünler hem askerî alanda hem de ticaret alanında yeni keşiflerin kapısını açmıştır. Batılılar; Haçlı Seferleri esnasında da şahit oldukları bu üstün bilim ve teknoloji karşısında endişeye düşmüş, İslâm’dan ve onun siyâsî kuvvetinden telâşlanıp3 çok yoğun bir gayretle bunları elde etmenin yollarını araştırmaya başlamışlardır. Bu gayret, batının atılıma girmesine sebep olmuştur.4

İslâm siyâsî rejimi o dönemki hıristiyan idarecilere o kadar tesir etmişti ki; her söylediği sözün (hâşâ) tanrı buyruğu olduğuna inanılan Papalık yerine, kesinleşmiş emirleri uygulamakla vazifeli, İslâm dünyasında da tatbik edildiği şekilde bir idarenin daha tutarlı olacağı fikri zihinlere nakşolmuştu. Bu minval üzere bir yapı kurmayı hedefleyen II. Frederik, Papa IV. Innocent tarafından aforoz edildi. Hâdiseler alevlenerek büyüdü ve kral çoğunluğu müslüman bir ordu ile Roma’yı kuşatma altına aldı. Ancak bir kere bu fikir, zihinlerde yer ettiği için Papalık, batı dünyasında ehemmiyetini yitirdi ve kilisenin dünyevî hâkimiyeti azalmaya başladı.

İdarecileri ve halkı tesiri altına alan İslâm, öyle bir enerji ile yaşanıyordu ki; Sicilya kralları bile müslüman liderleri taklit ederdi. Öyle ki dışarıdan bakan bir kimse bilmese, kralı müslüman bir emir zannederdi.

Müslüman kadınlardan etkilenen Sicilyalı kadınlar, peçe takarlardı.5 Bu sadece kadınlara has değildi; toplumda farklı dinler olmasına rağmen herkes müslüman kıyafeti giydiği için, insanlar dinlerine göre ayırt edilemezdi.

Resmî dil hemen hemen Arapça idi. Diplomaların bir kısmı Arapça olarak yazılırdı. Mâlî dilde ise tamamen Arapça hâkimdi.

Hükümdarlık alâmeti sayılan paraların üzerinde Arap figürleri, bazen «Kelime-i Tevhid» bazen de «Besmele» yazılırdı. Misal olarak I. Roger’in bastırdığı paraların üzerinde Saf Sûresi’nin 9. âyeti mevcuttu. Döneme ait belgeler ve bulunan altın sikkelerde bunu görmek mümkündür.6

Resmî işlerde de hicrî takvim kullanılırdı.

II. Roger Arapça bilirdi. İmza olarak şu ifadeyi kullanırdı:

«Elhamdülillâhi şükran li niamihî» kullandığı lakab ise «Mu‘tez Billâh» idi.

I. William’ın imzası; «Hâdî bi-Emrillâh»,

II. William’ın imzası ise; «Elhamdülillâhi Hakka Hamdihî» idi.

II. Frederik, sarayını doğu sarayları gibi haremlik-selâmlık olarak yaptırmıştı.

Askerî olarak galip geldikleri hâlde, müslümanlardan gördükleri güzel muamelâttan etkilenerek İslâmî bir hayat yaşamaya başlayan Sicilyalılar; benzerine az rastlanır bir toplum olmuşlardır. Bu hiç şüphesiz ki müslümanlarda gördükleri îmân enerjisinin bir yansıması idi.

Bu mânâda batı, karanlık çağdan kurtulduysa; bunu biraz da Sicilya’ya borçludur. Dikkat edilirse Avrupa’daki büyük değişimin merkezi, Sicilya’nın hemen kuzeyinde bulunan İtalya’dır.

Tarihini bilmeyen bir millet, hâfızasını kaybetmiş bir insana benzer. İslâm ahlâkı ile yoğrularak en güzel muameleyi sergilemiş olan bir milletin evlâdı olarak, üzerimizdeki mes’ûliyeti idrâk edebilmek duâsı ile.

___________________________________________

1Abdurrahman Bedevî, Batı Düşüncesinin Oluşumunda İslâm’ın Rolü, Çev. Muharrem TAN, 7.

2 W. Montgomery Watt, İslâm Avrupa’da, Çev. Hulusi YAVUZ, 14.

3 Edip AKYOL, İslâm Medeniyetinin Batıya Etkileri İle İlgili Bazı Değerlendirmeler, sa. VI, 119.

4 Montgomery Watt, İslâm’ın Avrupa’ya tesiri, 23.

5 İbn-i Cübeyr, Endülüs’ten Kutsal Topraklara, Çev. İsmail GÜLER, 250.

6 Bekir KARLIĞA, İslâm Düşüncesinin Batı Düşüncesine Etkileri, 163.