GURBET KUŞLARI

Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com.tr

İstanbul’un şirin bir tatil kasabası olan Şile’de yürüyüş yaparken; etrafı yabanî otlarla kaplanmış bahçenin içerisinde yıkık dökük, ahşap, iki katlı o eski evi gördüm.

Bir şey beni içeri doğru çekti; kırık olan bahçe kapısından girip, eve doğru ilerledim.

Ev; içinde kimsenin yaşayamayacağı kadar bakımsız görünüyordu, yine de;

“–İçeride kimse var mı?” diye seslendim, kapıyı çalmak için yeltenince de kapı açılıverdi.

İçerideki ahşabın rutubetli kokusu tanıdık gelmişti.

Zamanında arap sabunuyla fırçalanmış, artık çürümeye yüz tutmuş olan tahta döşemelerin üzerinde, yabancısı olmadığım gıcırtılı adımlarla yürüdüm.

Odanın bir köşesinde; kerpiç tuğladan yapılmış ocakta, küllerin içinde, üç ayaklı sacayağı hâlâ duruyordu. Duvarda asılı gaz lâmbasının camı ise kapkara bir is tutmuştu.

O sırada sanki mutfak tarafından bir türkü işittim:

Hastane önünde incir ağacı (annem ağacı)
Doktor bulamadı bana ilâcı (annem ilâcı)
Baştabip geliyor zehirden acı (annem çok acı)

Garip kaldım yüreğime dert oldu (annem dert oldu)
Ellerin vatanı bana yurt oldu (annem yurt oldu)

Mutfağa doğru yöneldim; ahşap, yıpranmış, telleri parçalanmış tel dolabını gördüm,

Duvardaki eski rafta, kullanılmamaktan tozlanmış; birkaç kalaylı bakır sahan, birkaç tencere, birkaç tas vardı.

Onların yanında delik on parayla sapı takviye edilmiş kahve değirmeni, yerde mangalın yanında duran ateş ütüsü…

Ben zihnimdeki o türküye eşlik ederken bir taraftan hayran hayran etrafımı seyrediyordum:

Mezarımı kazın bayıra, düze (bayıra, düze)
Yönünü çevirin sıladan yüze (sıladan yüze)
Benden selâm söylen sevdiğimize (sevdiğimize)

Başın koysun karaları bağlasın (annem bağlasın)
Gurbet elde kaldım diye ağlasın (annem ağlasın) (Ağıt-Yozgat Akdağmadeni)

O sırada mutfağın kırık olan penceresinden, yan bahçede oturan yaşlı bir teyze beni gördü:

–Birine mi baktın evlâdım?

–Evdekileri ziyaret etmek istedim, ama herhâlde kimse yaşamıyor teyzeciğim!

“–Artık kimse yaşamıyor, gel sana o evin hazin hikâyesini anlatayım evlâdım!” diyerek beni evinin bahçesine davet etti.

Evin bahçesinden komşu teyzenin bahçesine geçtim. Görmüş geçirmiş, nur yüzlü bir ihtiyar teyzeydi. Masanın üzerindeki tabaktan, bahçesinden topladığı erikleri bana ikram etti:

–Tanıyor musun bu evde yaşayanları oğlum?

–Hayır teyzeciğim, geçerken gördüm evi. Rahmetli anneannemin evine benzettim, girip bir hâl hatır sormak istedim.

–Bak evlâdım! Bu evde yaşayanlardan, önce evin beyi vefat etti, hemen hemen beş-altı yıl sonra da evin hanımı vefat etti; kendisi benim ahretliğimdi, çok iyi insanlardı, ikisine de Allah rahmet eylesin!

–Allah rahmet eylesin. Kimi, kimseleri çocukları yok muydu?

–Bu ailenin dört çocuğu vardı; hepsi de gurbete çıktı, evlendi, barklandı. İlk yıllar anne-babalarını ziyarete gelirlerdi, sonraları sadece bayramları gelir oldular, son zamanlarda ise hiç uğramaz oldular. Rahmetli anneleri çok üzülür belli etmezdi;

“Onlar iyi olsun da gelmeseler de olur.” derdi. İkisi de evlâtlarına hasret rahmetli oldular.

–Çok üzüldüm teyzeciğim!

–Bak evlâdım, yüce Rabbimiz Kur’ân-ı azîmüşşân’da;

“…Allâh’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının…” (en-Nisâ, 4/1) diye insanlara emretmiş.

Peygamber Efendimiz de;

“Sıla-i rahim yani akrabalık bağı, Rahman’dan bir bağdır. Kim bu bağı koparmaz ve akrabasına ulaşırsa, Allâh’a ulaşmış olur. Kim de bu bağı koparırsa, Allah ondan rahmetini keser.” (Tirmizî, Birr, 16) buyurmuş.

Kulağına küpe olsun; «sıla-i rahim»i ihmal etme, akrabalarını sık sık ziyaret et, onların hayır duâsını al, e mi evlâdım?

“–Siz merak buyurmayınız teyzeciğim!” deyip elini öpüp yanından ayrıldım.

Evin bahçesinden ayrılırken; kırık olan mutfak penceresinden, peş peşe dört tane kuş havalandı, herhâlde içeriye yuva yapmışlardı.

Hüzünlendim, içimden; «Gurbet kuşları sıla-i rahim yapıyorlar herhâlde…» diye geçirdim.

Evet; bu ev bana, anneannemin evini, onun gurbetteki evlâtları için söylediği yanık türküleri hatırlatmıştı. Onun da üçü erkek, bir de annem dört çocuğu vardı. O da evlâtlarına hasret rahmetli olmuştu. Bunları bildiğimden olsa gerek, bu evin rûhâniyeti beni kendine çekmişti.

Sevgi, dostluk ve muhabbetle.