176. Sayı TAKDİM
Kıymetli Okuyucularımız,
KARDEŞİN KİMDİR?
Bu ay gönlümüze suâlimiz…
İçinde yaşadığımız bencil dünya; öyle egoist, öyle ferdiyetçi, öyle keyif ve rahat düşkünü bir hâle büründü ki, öz kardeşleri bile insana tekrar hatırlatmak gerekiyor. Çünkü, Mehmed Âkif’in;
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta,
Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi…
diye tarif ettiği câhiliyye yeniden zuhûr etti!..
Kardeşlerimiz kim suâline âyet-i kerîme;
“Mü’minler!” diye cevap veriyor. “Mü’minler ancak kardeştir.” (el-Hucurât, 10)
Kardeşlikten kastımız, bölüşerek kuvvetlenmek. Bölünerek zaafa düşmemek.
Diğer bir âyet, imkânlarımızı kardeşçe bölüşmemiz gereken mahrumları tek tek sayıyor:
“Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver; sakın saçıp savurma! Çünkü savurganlar şeytanların kardeşi olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.” (el-İsrâ, 26-27)
İçlerinden biri; «İbnü’s-sebîl» yani evinden, yurdundan uzağa düşmüş garipler, yolda kalmışlar…
Âyetin sonunda israf îkazının olması da ne kadar mânidar. Zira; kardeşlerden esirgenen imkânlar, öyle lüzumsuz, mânâsız, nefsânî israflara harcanıyor ki!..
Bu sebeple kardeşleri tespitten sonraki sual şu:
KENDİMİZE NE KADAR?
BİZE ZİMMETLİ MAZLUMLARA NE KADAR?
Yedi-sekiz senedir ülkemizde misafir olan Suriyeli komşularımıza karşı; «İstemiyoruz, gitsinler, şuraya girmesinler, dükkân açmasınlar, levha asmasınlar, ucuz çalışmasınlar…» gibi yaygaralar çoğaldı. Batılı ülkeler gibi düşünüp, refleks vermeye başlamak hayra alâmet midir?
«Tanrı misafiri» diye bir mefhuma sahip bir millet, bu davranış ve düşüncelere kapı açamaz. Önce Orta Asya’dan sonra da, Kafkaslardan ve Balkanlardan aldığı göçlerle oluşmuş bir toplum yapısından bu anlayış çıkamaz. Avrupa’da milyonlarca akrabası yaşayan bir topluma da bunlar yakışmaz.
Bu sebeple «Kardeşlerin Kim?» suâliyle, mevzuya millî, mânevî ve medenî açılardan yeniden bakmayı hedefledik bu ay. Çünkü; «Öyle ama!» diye başlayıp, sanki gaddar batılıların ikiz kardeşleriymişiz gibi fikirler serdetmeye başlar olduk!
Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; kardeşliğin türleri, hakları ve şartları üzerine ilâhî ve nebevî düsturlar ile çerçeveyi çizdi. Kardeşliği yıkan fay hatlarına dikkat çekti.
Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi, «Kur’ânî Tâlimatlar» makale silsilesinde; «İslâm’da Kardeşlik» mevzuunu kaleme aldı. İslâm’da «Hak» mefhumunu da bu makalede okuyabilirsiniz.
Mevlânâ köşesinde ise «Arı Duru Bir Tasavvuf» başlığı altında, gerçek tasavvuf anlayışı; Fahr-i Kâinât Efendimiz, sahâbe-i kiram ve diğer Hak dostlarının hayatlarından misallerle tarif edilmekte.
Muharrirlerimiz; ülkemizdeki Suriyeliler gerçeğine içtimâî, insânî, dînî, ahlâkî, siyâsî ve tarihî bakışlarla yaklaştılar.
Hicret, mültecî ve muhâcir vâkıası; aslında bir yerlerde yaşanan zulümlerin neticesi. Yoksa kimse vatanını, toprağını terk etmenin meraklısı değil. Son yaşanan gelişmelerle yeniden kanamaya başlayan Keşmir yarası, dosyamızda.
«Kadına şiddet» vak‘alarına derin tahlilci bakışlar, Rus işgalindan hâtıralar, Fârâbî ve Sokollu Mehmed Paşa’dan Hasan el-Bennâ ve Aliya İzzetbegoviç’e birçok sîmâ ve alternatif tıp çalışmaları dosyamızda câlib-i dikkat satır başları…
Şiirler ise; güz mevsiminde dökülen yaprakların melâline refâkat ederken, aynı zamanda sonsuz baharı müjdeliyor.
Yüzakıyla…