ÖZENTİYİ BIRAK, ASLINA DÖN!
Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com
BİR HADİS:
عَنِ ابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اَللّٰهُ عَنْهُمَا قَالَ : قَالَ رَسُولُ اَللّٰهِ
صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : « مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ ، فَهُوَ مِنْهُمْ »
İbn-i Ömer -radıyallâhu anhümâ-’dan nakledildiğine göre Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Kim bir topluluğa benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 4)
BİR MESAJ:
“Ey mü’min kardeşim! Özentiyi bırak kendin gibi olmaya çalış!”
“Yolcuları az da olsa sen hak yoldan ayrılma.
Rağbet edeni çok da olsa kötü yola sapma.”
(Fudayl bin İyâz -rahmetullâhi aleyh-)
Müslüman olmak; sadece namaz kılmak, oruç tutmak veya belli esaslara inanmaktan ibaret değildir. Müslüman olmak; îman ve ibâdeti ile ahlâkî tavır ve davranışları ile giyim tarzı, yeme-içme tarzı ile kısacası her şeyi ile İslâm’ın çizdiği çerçevede yürüyebilmektir.
Yeme-içme, giyim tarzı gibi günlük alışkanlıklardan yönetim sistemine varıncaya kadar her inanç ve kültürün kendine has bir hayat modeli vardır. Herhangi bir inanç ve kültüre mensup olan bir kişi, bağlı olduğu inanç ve kültürün kendine sunduğu hayat modeline elinden geldiği kadar bağlı kalmaya çalışır. Ona göre yer içer, ona göre giyinir. Ona göre ibâdet eder. Ahlâkî tavır ve davranışlarını ona göre şekillendirir.
İslâm’a gönülden bağlanma iradesini gösteren bir mü’min de, en son ve en mükemmel din olan İslâm’ın kendisi için çizdiği hayat modeline göre yaşamak durumundadır.
Zira İslâm; hukuk, kültür ve sanatıyla, ekonomik sistemi, estetik zevki ile ahlâk ve adâleti, şefkat ve merhameti ile, sevgi ve saygı tâlimatları ile devâsâ büyük bir medeniyettir. Tabiatıyla; böyle büyük bir medeniyetin, her alanda kendine münhasır bir uygulaması, kendine münhasır bir hayat modeli olacaktır.
İslâm binasına adım atan bir müslüman, bütün yönleriyle bu dînin uygulamalarına tâbî olmak durumundadır. Zaten müslüman kimliği ile ayakta kalabilmenin de yegâne yolu budur.
Şu hâlde müslüman; bağlı olduğu inanç ve kültürün, kendisi için çizdiği hayat modeline sâdık kalmalı, bir başka deyişle başkalarına özenmeyi bırakıp kendi gibi olmaya çalışmalıdır.
Nitekim Cenâb-ı Hak, kendi yolumuzdan gitmemiz konusunda bizleri şöyle îkaz etmektedir:
“Sonra Sen’i din konusunda bir şerîat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma!
Çünkü onlar Allâh’a karşı sana hiçbir fayda veremezler.
Doğrusu zâlimler birbirlerinin dostlarıdır.
Allah da takvâ sahiplerinin dostudur.” (el-Câsiye, 45/18-19)
Fahr-i Kâinât Efendimiz; risâlet döneminin ilk günlerinden itibaren, İslâm şahsiyet ve kimliğini tesis etmeye çalışmış, kendileri gibi olmaları ve kendileri gibi yaşamaları husûsunda ashâbını eğitmiştir. Orijinal bir hayat tarzını müslümanlara tavsiye etmiştir.
Bu mânâda; bir yandan câhiliyye âdet ve geleneklerinden mü’minleri uzak tutmaya çalışmış, bir yandan da namaz, kurban ve hac gibi ibâdetlerde müşriklere benzememe hususunda uyarılarda bulunmuştur.
Meselâ İslâm’ın kendine mahsus bir yas tutma üslûbu vardır. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, ehemmiyetsiz gibi görünen bu mevzuda bile ashâbını şuurlandırmak istemiş ve şöyle buyurmuştur:
“(Yas tutma maksadıyla) elleriyle yanaklarını döven, yakalarını yırtan ve câhiliyye âdeti ile feryat eden kimse bizden değildir.” (Buhârî, Cenâiz, 35)
Kâfirlerin güneşe secde ettikleri vakitlerde; yani güneş doğarken, tam tepedeyken ve batarken namaz kılmayı yasaklamış (Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 10); tamamen müşriklere benzemeyi reddetmiş, o dönemde müşriklere mahsus olan kıyafetlerin giyilmesini yasaklamıştır. (Müslim, Libâs ve Ziynet, 12) Müşriklere benzememek için sakalları uzatıp bıyıkları kısaltmayı tavsiye etmiştir. (Buhârî, Libâs, 64)
İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ-’dan nakledildiğine göre;
“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; saçlarını düz bir şekilde salıverirdi, müşrikler ise ikiye ayırırlardı. Ehl-i kitap olanlar da düz bir şekilde salıverirlerdi. Rasûlullah, hakkında herhangi bir emir bulunmayan hususlarda ehl-i kitâba uygun davranmayı severdi. Sonraları Rasûlullah da saçını ikiye ayırdı.” (Buhârî, Menâkıb, 23)
Böylece Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; kendileri gibi olabilmeyi, İslâm şahsiyet ve kimliğini nasıl muhafaza etmeleri gerektiğini ashâbına öğretmiştir.
Serlevhâ hadîsimizde ifade edildiği gibi; Sevgili Peygamberimiz, başkalarına özenip onlara benzemekten mü’minleri men etmiştir. Kendi medeniyetine yüz çevirip bazen tahfif ederek bazen de küçümseyerek başkalarının örf ve âdetlerinin peşinden gitmenin büyük ceremesi vardır.
Tirmizî’nin naklettiği ettiği bir rivâyette de şöyle buyurulmaktadır:
“Bizden başkalarına benzemeye çalışanlar bizden değildir.
Yahudi ve hıristiyanlara benzemeyin! Yahudilerin selâmlaşmaları parmak işaretiyledir; hıristiyanların selâmlaşmaları ise el ile işaret etmekten ibarettir.” (Tirmizî, İsti’zân, 7)
Zira bir İslâm büyüğünün dediği gibi; taklit, zamanla alışkanlık ve huy hâline gelir. Sonrasında ise şeklî beraberlik, zihnî beraberliğe, zihnî beraberlik ise zamanla kalbî beraberliğe kadar gider.
Onun için mü’min; gücü yettiğince kendi gibi olmalı, başkalarına özenmeyi, başkalarını taklit etmeyi bırakmalıdır.
Kendi gibi olabilmek, özünü muhafaza edebilmek, farklı inanç ve kültüre sahip insanlarla yaşayan günümüz müslümanı için de, gerçekten büyük bir ehemmiyet arz etmektedir.
Sanatta kendin gibi olabilmek, estetikte kendin gibi olabilmek, eğitimde kendin gibi olabilmek… Yeme-içme, giyim tarzında kendin gibi olabilmek…
Bu arada şu hususa işaret edilmesinde fayda vardır ki, başkalarına benzemeyeceğiz derken; farklı kültür ve dinlerin bütün örf ve geleneklerini, uygulamalarını reddetmek de doğru bir davranış değildir. Zira Sevgili Peygamberimiz, farklı kültür ve inançların iyi olan yönlerini almış ve devam ettirmiştir. Nitekim bir seferinde Sâib isimli bir sahâbîye yaptığı şu tavsiyeler dikkate şâyandır:
“Ey Sâib! Câhiliyye çağında yaptığın fazîletli şeylere İslâm devrinde de devam et! Misafiri ağırla, yetime ikrâm et ve komşuna iyi davran.” (İbn-i Hanbel, III, 425)
Velhâsıl müslüman; hangi kültür ve din muhitinde yaşarsa yaşasın, kendi öz benliği ile yaşama becerisine sahip olmalı ve bu konuda azimli davranmalıdır. Moda, özenti gibi günün getirdiği saçmalıklara teslim olmadan, İslâm şahsiyet ve kimliğini muhafaza etmeye çalışmalıdır.
Rabbimiz; başkalarına özenmeyi bırakıp, kendimiz gibi olmayı cümlemize nasip ve müyesser eylesin!
Rabbimiz; müslüman olarak yaşamayı, müslüman kalabilmeyi ve en sonunda müslüman olarak rûhumuzu teslim etmeyi cümlemize nasip ve müyesser eylesin!
Âmîn…