BABASINI ÎKAZ EDEN MÜCÂHİDE KIZ

İrfan ÖZTÜRK

Sa’d el-Esved adındaki bir sahâbî, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e geldi ve şöyle sordu:

–Yâ Rasûlâllah! Siyahlığım ve yüzümün çirkinliği, cennete girmeme mâni olur mu?

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurdu:

–Hayır, mâni değildir. Nefsim kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, sen Rabbin -azze ve celle-’den sakındıkça ve Rasûlü’nün Allah’tan getirdiği şeylere îmân ettikçe, renginin siyah oluşu ve yüzünün çirkin oluşu cennete girmene mâni değildir.

Buna karşılık o kimse şöyle dedi:

–Muhakkak ki ben, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Hazret-i Muhammed’in Allâh’ın kulu ve elçisi olduğuna îmân ettim. Öyle ise benim için ne vardır?

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle sordu:

–Senden başkası için ne varsa senin için de o vardır. Mükâfat olarak da, ceza olarak da başkası için ne varsa, senin için de o vardır. Sen onların kardeşisin.

Sa’d dedi ki:

–Yâ Rasûlâllah! Sizin meclisinizde bulunan ve bulunmayanların çoğundan evlenmek için kız istedim. Siyah tenli olduğum ve yüzümün çirkin olmasından dolayı bana kız vermediler. Hâlbuki ben, kavmim Benî Süleym’in nezdinde itibar ve haseb sahibiyim.

Rasûlullah Efendimiz, Sa’d’ı, Amr bin Vehb’in yanına gönderdi. Amr bin Vehb -radıyallâhu anh-, Sakif kabîlesinden olup, yeni müslüman olmuştu ve sıkıntısı vardı. Rasulullah buyurdu ki:

–Sen onun kapısını çal ve ona selâm ver. Sana izin verildikten sonra içeri girdiğinde de ki; “Allâh’ın Rasûlü beni sizin kızınızla evlendirdi.”

Amr’ın henüz evlenmemiş, yetişkin, güzel ve akıllı bir kızı vardı.

Sa’d denilenleri harfiyyen yaptı ama kızın ailesi onu kötü bir şekilde reddettiler. Sa’d, Allah Rasûlü’nün yanına

Sa’d mahzun bir şekilde dışarı çıktı. Doğruca Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın yanına döndü.

O gittikten sonra, kız babasına şöyle dedi:

–Ey babacığım! Vahiy seni rüsvay etmeden, bir kurtuluş yolu ara. Eğer Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; beni ona zevce olarak vermiş ise Allâh’ın ve Rasûlü’nün rızâ gösterdiğine râzıyım.

Babası bu ikaz üzerine hemen evden çıktı; Rasûlullah -aleyhisselâm-’a geldi, O’na yakın bir yere oturdu:

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, onu görünce sordu:

–Sen misin Allâh’ın Rasûlü’nü reddeden?

Amr bin Vehb buna karşılık şöyle cevap verdi:

–Başta reddettim, ama sonra Allah’tan mağfiret talep ettim. Onun yalan söylediğini zannetmiştim. Eğer doğru ise kızımızı ona zevce olarak veriyoruz. Allah Teâlâ’yı ve Allâh’ın Rasûlü’nü darıltmaktan Allâh’a sığınırız.

Bunun üzerine dört yüz dirhem mihirle nikâhı kıydılar.

Rasûlullah damat Sa‘d’e şöyle buyurdu:

–Hanımınla yuvanı kurmak üzere hazırlıklarına bak!

Sa‘d -radıyallâhu anh- pazara çıktı. Şen ve ferah idi, hanımına bazı şeyler alıyordu.

Bu sırada bir ses duydu:

–Ey Allâh’ın süvarileri bininiz… Sefer var sefer!

Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın münâdîsi böyle nidâ ediyordu.

Sa‘d -radıyallâhu anh- bunu duyar duymaz, başını semâya kaldırdı:

–Allâh’ım! Yerin ve semânın ilâhı! Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Rabbi! Bugün düğün için lâzım olan bu paraları; Allâh’ın, Rasûlü’nün ve mü’minlerin sevdiği yola sarf edeceğim!

Hemen bir at aldı. Kılıç, kalkan ve mızrak aldı.

Sarığını başını iyice sardı. O kadar sardı ki, yalnız gözleri görünüyordu. Bu hâli ile gitti, muhâcirlerin yanına durdu.

Bu sırada mızrağı ile vurdu, kılıç salladı. Atı onu yorunca indi, kollarının yorgunluğunu giderdi. Sonra kollarını sıvadı.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onun siyah kollarını görünce sordu:

–Sen Sa’d mısın?

–Evet yâ Rasûlâllah! Anam babam Sana fedâ olsun!

Bundan sonra durmadan mızrağı ve kılıcı ile vuruşmaya devam etti. Her vuruşta Allah düşmanlarından birini canını cehenneme yolluyordu.

Bir ara;

“–Sa‘d düştü!” dediler. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ona doğru yöneldi. Yanına vardı, başını göğsüne yasladı.

Bundan sonra; onun silâhı, atı ve ona ait diğer şeyleri için şöyle buyurdu:

–Bunları alın zevcesine ve ailesine götürün. Deyin ki:

«Allah onu sizin kızınızdan daha hayırlı (cennet hûrileri) ile nikâhladı.» Bunlar da onun mîrâsıdır.

(İbnu’l-Esir, Üsdü’l- Ğabe, cilt: 2, s: 184-185, Beyrut, 1409; İbn-i Hacer el Askalânî, el-İsâbe Fî Mârifeti’s-sahâbe, s. 296, Beyrut, 2004)

Ey Kardeş! Okuyup ibret al!.. Evlilikte önce takvâ ve dindarlığa bak!.. Sırf cismânî, dünyevî ve maddî hususlarla karar verme!..

Bak, Rasûlullah Efendimiz ne buyuruyor:

“Dîni ve ahlâkı sizi memnun eden birisi, kız istemek üzere size gelirse onu evlendirin. Böyle yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat olur.” (Tirmizî, Nikâh 3)

Ey hatunlar biraz edep takının!
Allah’tan korkun da, artık sakının!
Nâmahrem erkekten azcık sakının!
Leke getirmeyin Türk milletine… (Gülzâr-ı İrfan)