NUR PERDESİ

FECRÎ (İbrahim BAZ) ibrahim.baz@hotmail.com

Yâ ilâhî; evvelsin âhir, zâhir ve bâtın,
Zerresi Sen’siz değil, bu sonsuz kâinâtın.

Baştanbaşa âlemde, sıfatın eder devran,
«Ol!» emrinin eseri, devreden kevn ü mekân.

Müsebbiptir sebepte, zâhir olan sûretler,
Dalga çok deniz birdir, libas giymiş sîretler.

Dalgalar göz boyası, gölgeler yol Zâtına,
Zâhir oldun bâtından ayna kâinâtına.

Hallac hakikatini, bu aynada seyretti,
Îmân-ı kâmil denen, o an hâli hayretti.

Var Sen isen yâ Mevcûd! Mahlûka denir mi var?
Yokluk yoluna giren, bulur Sen’i bilir yâr.

Elbette görür gözler, olmasa nûrun perde,
Kim görse zerre, nûrun zerresi kalmaz yerde.

«Ben» deyip benlik güden, bendedir hakikatte,
Kurtulsa nefs bendinden, var olur O elbette.

Bendesi «emmâre»nin, kaybolur hep kesrette,
«Kâmile»ye erenin, kalbi yunur vahdette.

Vecd ile vücud bulur, bir anlık gölge kadar,
İşte o an içinde, dünya gelir rûha dar.

Ruh revan olur birden, birleşir bütün renkler,
Kalbe bir göz açılır, seyrolur tüm âhenkler.

Varla yok arasında, incecik bir tül kalır,
Mârifet deryâsından, ruhlar inciler alır.

«Hay!» der diller aşk ile, âb-ı hayat içilir,
Mâverâya kök salmış, gök ekini biçilir.

Açılır setr-i zulmet, fetholur nice mânâ,
Aşk tâcını başına giyenler, şahit buna.

Damlalar köpük köpük, hep içine dürülür,
Âşıkların gözünde, her şey deniz görülür.

Buldun ise ey Fecrî, tevhid ile bir devlet,
Fâş etme zâhidlere, sakın sırr-ı emânet.