Mü’minin Dünyadaki Cenneti: AİLE

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

عَنْ عَائِشَةَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهَا قَالَتْ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ j :

« اَلنِّكَاحُ مِنْ سُنَّت۪ى فَمَنْ لَمْ يَعْمَلْ بِسُنَّت۪ي فَلَيْسَ مِنّ۪ي وَتَزَوَّجُوا فَإِنّ۪ي مُكَاثِرٌ بِكُمُ الْأُمَمَ »

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-’dan nakledildiğine göre Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetime uygun davranmazsa benden değildir. Evlenin. Çünkü ben (kıyâmet günü diğer) ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 1)

BİR MESAJ:

“Ey mü’minler! Evlenin ve çoğalın!”

“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de Allâh’ın (varlığının) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (er-Rûm, 30/21)

İslâm, insanoğluna bir hayat nizâmı sunar. Bu nizam, fertlerin ve cemiyetlerin huzurunu temin eden bir nizamdır. İslâm dînine gönülden bağlı olan bir mü’min; «Ben müslümanım!» dediği andan itibaren, aynı zamanda müslüman olmanın gerektirdiği bu hayat nizâmını benimsemek durumundadır.

İşte bütün peygamberlerin sünneti olan nikâh, İslâm’ın insana sunduğu hayat nizâmı içerisinde mühim yeri olan bir İslâm şiârıdır.

Ashâb-ı kiramdan Abdullah bin Mes‘ud -radıyallâhu anh- anlatıyor: Evlenmeye imkân bulamayan gençler olarak Hazret-i Peygamber’in yanındaydık. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurdu:

“Ey genç topluluğu! Aranızdan evlenmeye gücü yetenler evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan korumak ve iffeti muhafaza etmek için en iyi yoldur.” (Müslim, Nikâh, 1)

Bu hadîs-i şeriften anladığımıza göre; Hâtemü’l-Enbiyâ Efendimiz, bir grup genci karşısına almış ve gücü yetenlerin evlenmelerini tavsiye buyurmuştur.

Halk arasında;

“Nikâhta kerâmet vardır.” şeklinde bir söz vardır. Hakikaten nikâhta mü’min için birçok güzellik ve fayda vardır.

Nikâh; mü’minin zırhı gibidir, gözünü haramdan korur, iffetini muhafaza eder. Nikâh akdiyle başlayan aile müessesesi, insanı her türlü darbelerden koruyan bir zırh gibidir. Nitekim Arapçada aile mânâsına gelen «üsra» kelimesi, köken olarak zırh demektir. Bu bakımdan nikâh, kişiyi harama düşmekten korur.

Aile, huzurdur. Evlilikte huzur vardır. Eşler birbirlerine huzur verir. Yukarıda yer alan âyet-i kerîmede Allah Teâlâ; insan için, kendileri ile huzur bulmaları maksadıyla kendi türünden eşler yarattığını ve aralarında bir sevgi ve merhamet vâr ettiğini bildirmektedir.

Bu sebeple aile; ülfetin, muhabbetin, sevgi ve merhametin kaynağıdır.

Evlilik yoluyla eşler birbirlerine kol kanat gererler. Birlikte dağları aşmaya, birlikte hayatın sıkıntılarını göğüslemeye çalışırlar. Birlikte sevinir, birlikte hüzünlenirler.

Bakara Sûresi’nin 187. âyet-i kerîmesinde;

“…Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz…” buyurulmakta, böylece erkek ve kadının, elmanın iki yarısı gibi olduğuna vurgu yapılmaktadır. Buna göre elbisenin vücudu sarıp koruması gibi, eşler de birbirlerini koruma altına almaktadır. Nitekim;

“Kişi evlendiğinde dînin yarısını tamamlamıştır. Diğer yarısı için de Allah’tan korksun!” (Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, IV, 382) şeklinde bir rivâyetin olduğu da nakledilmektedir.

Onun için evlenip aile sahibi olmak ne güzeldir ve ne büyük bir nimettir!

Bütün bu güzellikleri ile aile, kişinin dünyadaki cennetidir.

Nikâh; eşlerin huzurunu sağlayan, onları haramdan koruyan bir sigorta olduğu gibi, toplumun da teminatıdır. Nikâh, neslin korunması ve devamının bir teminatıdır. Bugün batının karşı karşıya kaldığı en büyük problemlerden birisi, genç insan kitlesinin gittikçe azalmasıdır. Bugün batıda, karşımızda ağırlıklı olarak yaşlı insanların oluşturduğu bir toplum söz konusudur. Nikâhsız birliktelikler özendirilirse olacağı budur!

Nikâhın bütün güzelliklerine rağmen; yaşadığımız hayatta bazıları tarafından, nikâhsız bir hayat empoze edilmeye çalışılmakta ve özendirilmek istenmektedir. Bu meyanda; «Bekârlık sultanlıktır.», «Yabancı biriyle ben nasıl bir ömür yaşayabilirim.» gibi dışarıdan câzip görünen ve temeli olmayan ifadelerle, nikâhsız birliktelikler meşrûlaştırılmaya çalışılmaktadır. Maalesef günümüz müslüman dünyasında, bu tür tavırlar tam olmasa da örtülü bir şekilde kendini göstermiş bulunmaktadır. Müslümanlar arasında da bekâr hayatı yaşamayı tercih edip nâmahremi ile nikâhsız bir hayat sürenler, en hafifinden evlilik işini çok ileri yaşlara iteleyenler gittikçe çoğalmaktadır.

Hâlbuki tâbî olmakla şeref duyduğumuz yüce İslâm dîninde, erkek ve kadının nikâh olmadan beraber yaşamalarına asla izin verilmemektedir. Böyle bir hayat, haram bir hayattır.

Şu bilinmelidir ki müslüman; çağdaş dünyanın kendisine empoze etmek istediği hayat tarzına göre değil, Kur’ân ve Sünnet’in kendisi için çizdiği hayat tarzına göre yaşamak durumundadır. Bu mânâda yüce dînimiz İslâm; çağımızda dikte ettirilmek istenen durumun aksine nikâhı, bir aile kurmayı, şiddetli bir şekilde teşvik etmektedir.

Evlenip bir aile yuvası inşâ etmek, sevgili Peygamberimiz’in biz ümmetinin uymakla yükümlü olduğu en mühim sünnetlerinden biridir. Serlevhâ hadîsimizde nikâhın mühim bir sünnet olduğu açık bir şekilde belirtilmiştir. Yine bir hadîs-i şerîfinde Hazret-i Peygamber, kendisinin de evli olduğunu bildirdikten sonra;

“Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir.” buyurmuştur. (Müslim, Nikâh, 56)

Çünkü fıtrat bunu gerektirir. Yani nikâh, aynı zamanda fıtratın gereği olan bir husustur. Nikâh, bütün peygamberlerin fıtrat gereği tâbî olduğu bir nevî sünnetullah olan nebevî bir sünnettir.

Nikâhta kerâmet vardır. Nikâhta bereket vardır. Allâh’ın rahmeti ve bereketi, birbirlerine nikâh bağı ile bağlanan eşler üzerindedir. Nitekim Peygamber Efendimiz, yeni evlenen bir sahâbîsini tebrik ederken şöyle duâ etmiştir:

“Allah mübârek etsin, sana bereketler ihsan etsin, eşini de seni de hayır ve iyiliklerde ortak etsin.” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 35-36)

Çocuk, ailedeki bu bereket tezâhürlerinden bir tanesidir. Allah Teâlâ’nın bir lutfudur. Çocuk, evliliğin en güzel meyvelerinden biridir. Çocuk evin neşesidir, çocuk evin bereketidir.

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’ten nakledildiğine göre Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Sevgi dolu, doğurgan kadınlarla evleniniz. Çünkü ben kıyâmet gününde peygamberlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.” (İbn-i Hanbel, III, 159)

Hadîs-i şerifte de ifade edildiği gibi; «Ümmet-i Muhammed»in çoğalması, sevgili Peygamberimiz için diğer peygamberlere karşı bir iftihar vesilesidir.

Nesiller, evlilik yoluyla hayâtiyetini devam ettirir. Bu bakımdan mü’min, bu tarihî mes’ûliyetinin şuurunda olup, önce evlilik nimetine kavuşmalı, sonra da çocuk sahibi olmalıdır.

Bu mânâda; «Bekârlık sultanlıktır.» sözü boş bir sözdür. Tam aksine bekârlık sultanlık değil, köleliktir. Evlenmeyi reddedip bekâr bir şekilde yaşamayı tercih edenler; evet, nefsinin kölesidir. Çünkü o; haram-helâl demeden nefsinin peşinden giderek, nefsinin isteklerine boyun eğmiş, nefsinin kölesi olmuştur.

Yine bu vesileyle cemiyetimiz içerisinde yaygınlaşan bir yanılgıya işaret etmek isterim. O da çeşitli bahaneler ile evlilik işinin geciktirilmesidir ki, bu da dînimizce makbul ve mâkul görülen bir husus değildir. Zira bir gün Peygamber Efendimiz, Hazret-i Ali’ye şu tavsiyede bulunmuştur:

“Ey Ali! Üç şeyi geciktirme:

•Vakti geldiğinde namazı (kılmayı),

•Hazır olduğunda cenâzeyi (defnetmeyi),

•Dengini bulduğun zaman eşi olmayan kadını (evlendirmeyi).” (Tirmizî, Cenâiz, 73)

Konumuzla ilgili cemiyetimizde var olan yanılgılardan biri de şudur:

Bazı ailelerin;

“Bir çocuk yeter. Hem daha fazlasını nasıl bakarız?” deyip bir veya en fazla iki çocukla yetinmeleridir. Üzülerek ifade edelim ki bu da büyük bir hatadır. Şöyle ki; bir kere her gelen çocuk, rızkı ile gelir. Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerim’de;

“Rızık endişesine girmeyin. Rızkı veren Ben’im.” mesajını veriyor.

Bu bakımdan bu şekilde gereksiz endişelere kapılmamak gerek. Zira çocuk, evin bereketidir. Çocuk, bereketi beraberinde getirir. Çocuk; senin maddî ve mânevî mîrâsını yüklenecek, zürriyetini devam ettirecek bir vârisindir, yüce Allâh’ın büyük bir lutfudur.

Bu bakımdan mü’min, Peygamberinin sözünü tutmalıdır:

1. Mü’min, zamanı geldiğinde ve imkân bulduğunda geciktirme olmaksızın evlenmelidir. Eğer bu konuda iyi niyetli olursa; Allah işini kolaylaştırır, dünya ve âhirette beraber olabileceği insanları karşısına çıkarır. Büyükler de bu konuda yardımcı olmalıdırlar.

2. Mü’min; evlendikten sonra vesvese benzeri gerekçelere kulak asmadan çocuk sahibi olmalı, çoğalmalı, zürriyetini devam ettirmelidir.

Onun için ey mü’min kardeşim! Peygamberinin sözünü tutarak evlenip çocuk sahibi olmaya bak! Çocuk sahibi ol ki çocuklarını İslâm ahlâkına göre yetiştirmek sana da nasip olsun. Zira sâlih bir evlât yetiştirmek, bir mü’min için bu dünya hayatındaki en büyük sermayelerinden biridir. Çocuklarımıza bırakabileceğimiz en değerli mîras da, güzel terbiyedir. Nitekim sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“Hiçbir anne-baba çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33)

Son olarak şu hususun vurgulanması önemlidir ki müslüman cemiyet, özellikle büyükler, evlenmek isteyen gençlerin önünü açmalıdır. Bu konuda zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı olmalıdır. İlgili taraflar; «İllâ şu alınacak bu alınacak, şöyle olacak böyle olacak, şu kadar altın isteriz…» gibi işi yokuşa süren söz ve fiillerden uzak durmalıdır.

Büyükler, bu hususta sevgili Peygamberimiz’in;

“En hayırlı nikâh, en kolay olanıdır.” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 30-31) hadîs-i şerîfini rehber edinmelidirler.

Mü’min elinden geldiği kadar;

“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız.” buyuran Fahr-i Kâinât Efendimiz’in bu fermanına tâbî olarak, her konuda olduğu gibi bu konuda da kolaylaştırıcı olmalıdır.

Rabbimiz; cümlemize hayırlı bir eş, sâlih ve sâliha evlât nasip eylesin!

Rabbimiz, cümle yavrularımızı İslâm ahlâkıyla yetiştirmeyi hepimize nasip ve müyesser eylesin!

“Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allâh’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.” (el-Furkān, 25/74)

Âmîn…