MEHMET ŞEVKET EYGİ AĞABEYİMİZ

Dr. Med. Naif ÖZKUL

12 Temmuz 2019 günü, Mehmet Şevket EYGİ Ağabey vefat etti. Allah rahmet eylesin.

Kendisiyle, elli yılı aşkın bir dostluğumuz vardı. Renkli şahsiyetine, İslâm dâvâsına ve matbuatına ettiği hizmetlere bire bir şahitlik etme imkânım oldu.

Önce kısa bir hayat hikâyesini arz etmek isterim:

7 Şubat 1933 tarihinde Zonguldak Ereğli’sinde dünyaya geldi. 1940 yılında başladığı Galatasaray Lisesinin ilkokul ve lise kısmını tamamladı. 1952’de girdiği kendi ifadesiyle Mülkiye’nin Hâriciye (Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi) kısmından 1956’da mezun oldu.

Dışişleri Bakanlığında çalışmak üzere girdiği imtihanı kazanmasına rağmen tayini yapılmadı. Salih ÖZCAN’ın bulunduğu 10 kişilik ekiple İslâm Mecmûası’nı çıkardı. Daha sonra Diyanet İşleri Başkanı muhterem Ömer Nasuhi BİLMEN’in hususî kalem müdürlüğünü yaptı. 1960’te memuriyetten istifa ederek, İstanbul’a geldi. Mahir İZ Hocadan bir mektup alarak Yeni İstiklâl gazetesi idaresinin başına getirildi. Bu haftalık mevkûte, muhafazakâr dindar kesimin tek haftalık gazetesi oldu. Yeni İstiklâl dışında Bâbıâlî’de sadece Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’su çıkıyordu.

Yeni İstiklâl gazetesi 1960-1966 yılları arasında yayına devam etti. Şevket Ağabey, 1967’den itibaren de Bugün gazetesini matbuat âlemine çıkardı.

Şevket Ağabeyle münasebetimiz, lise tahsilim yıllarında başladı. 1964-1966 yılları arasında, Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Filolojisi Bölümünde öğrenci iken, gazetede sekreterlik ve musahhihlik vazifesi bendenize verildi. Gazetenin hazırlanması ve matbaacılık işlerinde iki yıla yakın bir süre, kendisiyle beraberliğimiz ve ona hizmetimiz nasip oldu. Daha sonra Tıp Fakültesini kazandım ve ayrılmak zorunda kaldım.

O yıllarda teknik imkânlar çok mahdut idi. Gazete hazırlığı çok bir zor bir meseleydi. Kurşundan dökülmüş kabartma harfler tek tek dizilir, tashih çıkar tekrar dizilirdi. Klişeler, fotoğrafların banyosu, montaj her biri farklı farklı yerlerde yapılır, Şevket Ağabey oradan oraya koştururdu. Bütün bu işleri, Şevket Ağabey bizzat yürütürdü. Allah yolunda hizmetin verdiği enerjiyle, hiç yorulmadan gayret ederdi. Dizgi makinesinin başında çalışanlara tatlı espriler, latîfeler yaparak işleri yetiştirmeye gayret ederdi.

O devirde de daha ileri makineler vardı fakat imkânlar elvermiyordu. Zaman zaman şu temennîsini duyardım:

“–Keşke elimizde bir renkli ofset olsa, bir rotatif olsa hizmetimiz çok daha ileri giderdi!”

Gazete tek başına, bin bir güçlükle hazırlanırdı. Bilgisayar kolaylığı yoktu. Yazıların tashihini bizzat kendisi yapar, bir kısmını da fakire verirdi. Hususî semaverinde; çeşitli memleketlerden çok özel çaylarla demlediği çayları içer, gece geç saatlere kadar gazeteyi hazırlardık. Birlikte Bursa yolculuğumuz oldu. Emniyetçe hep takip edilirdi.

Mükemmel Fransızca bilir ve tercümeler yapardı. Diğer dillerde İslâm kültür ve medeniyetiyle alâkalı yazıları; parasıyla tercüme ettirir, halkın istifadesine sunardı.

Osmanlıcası da mükemmel idi. Çok zarif konuşurdu. Herkese de Osmanlıca öğrenmeyi ve güzel konuşmayı telkin ederdi. Doğu ve batı kültür ve medeniyetini çok iyi tahsil etmiş ve özümsemişti. Fevkalâde bilgi ve belgeye sahipti. Sahafları çok dolaşır, eline geçeni kitaplara sarf ederdi. Vefatından bir süre önce kıymetli kitap koleksiyonunu, Cumhurbaşkanlığı Kütüphânesine bağışladı.

Osmanlı dönemi ve tasavvufî hayatı çok iyi bilir, müslümanların geri kalmışlık sebepleri üzerine eğilir, çareler teklif ederdi. Sabataycılık, mezhepsizlik, bid‘at hareketleri, dinde reform ve dinler arası diyalog gibi projelere yönelik tenkitleri çok sertti.

Haksızlığa ve adâletsizliğe karşı direnmesi ve fikirleri sebebiyle defalarca hapis ve sürgünle karşı karşıya kaldı. Üç ayrı yazıdan dolayı 1984-1985 yıllarında Şile ve Sağmalcılar cezaevlerinde hapsedildi. Bendeniz ve arkadaşım Dr. Ahmet ALPAY kendisini hapishânede ziyaret etmiştik.

Yeni İstiklâl gazetesinin yazı kadrosu çok mühim isimleri ihtivâ ediyordu. Hatırladığım kadarıyla; Prof. Dr. Ali Fuat BAŞGİL, Nurettin TOPÇU, Eşref Edip, Sezai KARAKOÇ, M. Hamîdullah, Nizameddin Nazif TEPEDELENLİOĞLU, Cevat Rifat ATİLHAN gibi güçlü kalemler destek veriyordu. Şair tabip Abdullah Öztemiz HACITAHİROĞLU, Zümrüdüankā mahlâsıyla hiciv şiirleri yazardı.

Gazetenin tirajı yüksekti. Çok geniş bir kesime ulaşır, okuyuculardan çok sayıda mektup gelirdi. Bu mektuplardaki; «Sayenizde hidâyet buldum.» ve benzeri ifadeler bizleri çok duygulandırırdı.

Müslümanlara hitap eden günlük bir gazete yoktu. Matbuat; maalesef sabatayist, solcu vb. millete yabancı kesimlerin elindeydi. O yıllarda, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’su ve Şevket Ağabeyin çıkardığı gazeteler millete şuur aşıladı. Devrimizde, belli bir yaşın üzerindeki İslâmî şuura sahip siyaset ve dâvâ adamı herkesin üzerinde bu gazetelerin tesiri vardır.

Efendim; o devir, İslâm karşıtlığının, Marksizm’in esir aldığı sol üniversite gençliğinin sokaklarda anarşi estirdiği bir dönemdi. Sovyetler Birliği; nice Türkî cumhuriyetlerin yanında, Macaristan, Çekoslovakya ve Polonya gibi nice memleketi de işgal etmişti. Macaristan’da halk, tankların altında çiğnenmişti. Rusların memleketimiz üzerindeki tarihî emelleri zaten malûm idi. Türkiye’de milliyetçi ve muhafazakâr halk, bunun endişesi içindeydi. Bu riske karşı bir şeyler yapılmalıydı.

Bu tehlikeye karşı;

M. Şevket Ağabey; gazete imkânlarıyla halkı büyük camilerimizde, sabah namazlarına davet etti. Bu vesileyle binlerce insana cemaatle namaz aşılandığı gibi, Türkiye’yi işgal etmeyi hayallerinden geçirenlere de sessiz bir güç gösterisi yapılmış oluyordu. Süleymaniye Camii’ndeki buluşma gerçekten muhteşemdi. Bu buluşmalarda hiçbir taşkınlık olmuyor, tam bir mü’min vakarı sergileniyordu.

Onun kurduğu Bedir Yayınevi, birçok değerli İslâm klâsiğini neşretti. Özellikle İmâm-ı Gazâlî’nin dört ciltlik İhyâu Ulûmiddîn adlı eserini yayınlaması çok mühim bir hizmet oldu. Onun idaresindeki Bedir ve Sönmez Neşriyat’ın; devrin en iyi imkânlarıyla ofset baskılı dînî neşriyatı piyasaya kazandırmasının, apayrı bir ehemmiyeti vardır.

Çünkü;

O zaman çok az dînî eser vardı. Mevcutlar da çok kalitesiz baskılara sahipti. Piyasadaki saman kâğıdına tab edilmiş Kur’ân-ı Kerim mushafını, bir mûsevînin neşrettiğini söyler, çok üzülürdü.

Yine tarihe hizmet bakımından, N. Nazif TEPEDELENLİOĞLU’nun Sultan II. Abdülhamid adlı kitabı gibi eserleri neşretmesi de pek mühimdir.

Hadîs-i şerîfin emrince; gördüğü yanlışlar karşısında, emr-i bi’l-mârûfu, hiç çekinmeden güzelce gerçekleştirirdi. Ben o yıllarda bekârdım. Bizim eve davet ederdik, gelirdi. Babam onu çok sever o da babama hürmet ederdi. Bizim eve gelmesi ve tavsiyeleriyle, kardeşlerim namaza başladılar. Gençlerle ilgilenir, onlara yumuşak mesajlarla tesir ederdi.

Yakın senelerde, Dr. Mustafa SAMASTI ve Dr. Ahmet ÖZDEMİR’in daveti üzere Hayat Vakfı adına bir seminer için davet edildi. Rahatsızlığına rağmen kabul etti. Birlikte gittik. Mekân eski bir tekke idi. Restore edilip vakfın hizmetine verilmişti. Oraya varınca, hiç çekinmeden;

“–Burası bir tekkedir. Buraya ayakkabıyla girilmez. Vakfın şartına uymak gerekir. Burada hiç olmazsa belli aralıklarla zikrullah edâ edilmesi lâzım!” diyerek tembihatta bulundu. Vefatına kadar sürdürdüğü köşe yazılarında da daima İslâmî hassâsiyetle îkazlarına devam etmişti.

M. Şevket Ağabey, ehl-i sünnetin kalesi ve savunucusuydu. Derin bir İslâmî kültüre sahipti. Bunu da sanıyorum, Bedir yayınlarındaki meşguliyeti sayesinde kazanmıştı. Orada neşredilen İmâm-ı Gazâlî, Abdülkādir-i Geylânî vb. zâtların eserlerinin tertibi, tashihi ve neşri onda ciddî bir birikim meydana getirmişti. Ehl-i sünnet istikametini şiddetle müdafaa ederdi. Mısır’da zuhur eden M. Abduh, Reşid Rızâ ve benzerlerinin yaydığı mezhepsizlik ve dinde reformculuk hareketlerine şiddetle karşı çıktı.

Mehmed Zâhid KOTKU, Mahmud Sâmi RAMAZAN OĞLU ve Musa Efendi Hazretleri’nin görüşlerinden istifade ederdi. Rahmetli Musa Efendi, Sultantepe’deki ahşap konağı bir müddet kendisine tahsis etmişti.

Latif bir tabiatı vardı. Bitki ve hayvanları çok severdi. Hattâ vefatından önce kedisi hakkında yazdığı vasiyetine hemen herkes muttalî olmuştur. Güzel ve sade giyinir, bakımsızlıktan da israftan da hazzetmezdi.

Müslümanların güçlü, vasıflı, karakterli ve kaliteli olması için neler yapması gerektiği ile alâkalı çözümleri tavsiye ederdi. Her kesimden insanlarla muâşereti oldukça seviyeliydi. Muhatapları kendisine saygı duyardı. Tam bir İstanbul beyefendisi idi.

Hâsılı;

Kendisinden çok şey öğrendiğim Mehmet Şevket EYGİ Ağabeyimiz; yeri doldurulmaz bir dâvâ, kültür ve medeniyet insanıydı. Cenâb-ı Hak, gayret ve faaliyetlerini sadaka-i câriye makamında, kesintisiz bir ecirle makbul eylesin. Mekânını cennet eylesin. Âmîn…