BU DÜNYA, ÖTEKİ DÜNYANIN EKİNLİĞİDİR

Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com.tr

Bir oda, içinde bir saat sesi,
Hayatın sırtımdan giden pençesi.
Ve beni mâzîye götüren bir el,
Eski günlerimiz, sessiz ve güzel…
Bulduğum kayıplar, her günkü yerin,
İşte konsol, ayna, köşe minderin.
Seccaden, tesbihin, namaz başörtün.
Bir şey değişmemiş, sanki daha dün.
Yine ortancalar altı camının,
Dışarda sükûnu yaz akşamının.
Bahçemiz sulanmış, ıslak her çiçek.
Kapı çalınacak, babam gelecek.1

Eyüp Efendi ne kadar uğraştıysa da biricik oğlunu bir türlü çalışmaya iknâ edememişti, başka da evlâdı yoktu.

Kendisi, süt satarak ailesinin geçimini sağlıyordu.

Sabah namazı hanımının sağdığı sütleri sac güğümlere doldurur, merkebine yükler, Beylerbeyi’nden Üsküdar’a getirir, evlere dağıtırdı.

Lâkin bir gün ânîden, Hakk’ın rahmetine kavuştu.

Eyüp Efendi’nin mahdûmu olan Ethem Efendi’nin iş başına düşmüş; evinin
geçimini sağlamak, artık ona kalmıştı.

Ethem Efendi; pederinin bu ânî ölümü karşısında, ne yapacağını bilemez bir hâldeydi.

Herhangi bir işle meşgul olmadığı gibi, pederine de yardım etmediği için, onun işi nasıl yaptığını da bilmiyordu.

Aklında kaldığı kadarıyla ve anacığının söylediğine göre; evlerin önlerinde bulunan taslara sütü dolduracak, sonra da parasını alacaktı.

İlk iş günü, anacığı Ethem Efendi’yi uyandırdı.

“–Haydi oğulcuğum! Sütleri sağdım, kalk, uyan!”

Ethem Efendi zorla kalktı, süt güğümlerini merkebe yükledi, yola koyuldu.

Üsküdar’a vardığında güneş doğmuştu.

Ahşap cumbalı iki katlı evlerin kapılarının eşiklerine bakmaya başladı, kapaklı tası gördüğü kapıya yanaşıp güğümünü merkepten aldı, ölçü maşrapasını doldurup güğümü yere bıraktı, tam sütü tasa boşaltacaktı ki, mahallenin köpekleri süt güğümünü deviriverdi.

Mahalleyi gece-gündüz koruyan, çıkan yangınları haber veren, mahallede âdeta bir beylik kuran köpekler, sütçünün güğümünü devirmişlerdi.

Süt güğümü yerde yuvarlanmaya başladı. Ethem Efendi peşinden koşuyor, süt güğümü yuvarlanıyordu. Güğüm yuvarlandı yuvarlandı, ileride hasırının üzerinde oturan meczup görünümlü bir ihtiyarın yanında durdu. İhtiyar;

“–Güğüm senin mi?” dedi.

“–Evet, köpekler devirdi.”

“–Sen Eyüp Efendi’yi tanıyor musun?”

“–Evet, pederim olur. Kendisi Hakk’ın rahmetine kavuştu.”

“–Pederini tanırdım evlât; al bu parayı zararını karşıla, lâkin bu böyle olmaz, bunun bir sebebi vardır, bu hav havlar babana böyle yapmazlardı. Sabah kalkıp abdestini alıp, namazını kıldın mı?” dedi.

Ethem Efendi, başını önüne eğdi ve güğümünü alıp oradan ayrıldı. Geri kalan sütleri dağıtıp, evinin yolunu tuttu.

Ertesi gün sabah kalkıp, abdestini alıp bir güzel namazını edâ ettikten sonra, annesinin verdiği güğümleri alıp yola koyuldu. Mahalleye gelince ilk sütünü tasa doldururken yine hav havlar güğümünü deviriverdi. Güğüm yine o ihtiyarın üzerinde oturduğu hasıra kadar yuvarlanmaya başladı, peşinden de Ethem Efendi. İhtiyar;

“–Dediğimi yaptın mı evlât?” dedi.

“–Evet efendim!”

“–Peki; çıkarken anneciğinin elini öpüp, hayır duâsını aldın mı?”

Ethem Efendi, başını önüne eğdi ve güğümünü alıp oracıktan ayrıldı. Geri kalan sütleri dağıtıp, evinin yolunu tuttu.

Ertesi gün kalkıp, abdestini alıp namazını kıldıktan sonra, annesinin verdiği güğümleri merkebe yükledi, döndü anacığının elini öptü. Anacığı;

“–Hayırlı işler evlâdım, Rabbim yolunu açık etsin!” deyip onu uğurladı.

Ethem Efendi, mahalleye gelip süt dağıtmaya başladı. Yine ilk tası doldururken hav havlar süt güğümünü deviriverdiler, güğüm tekerlenerek hasırcı babanın yanına kadar yuvarlandı. Tabiî Ethem Efendi de arkasından.

“–Dediğimi yaptın mı evlât?”

“–Evet efendim!”

“–Peki; sütleri dağıtıp eve gidince, ne yapıyorsun evlâdım?”

“–Güğümleri çalkalayıp, ahırın kapısına bırakıyorum.”

“–Bak evlâdım! Güğümleri çalkaladıktan sonra ters çevir ki, içinde kalan sular ertesi sabah sağılan sütün içine karışmasın, süte su karıştırırsan bilmeden de olsa harama girer.”

Ethem Efendi, başını önüne eğdi ve güğümünü alıp oradan ayrıldı. Geri kalan sütleri dağıtıp evinin yolunu tuttu.

Ertesi gün Ethem Efendi, mahalleye gelip ilk evin kapısına yanaşıp güğümünden sütü ölçü maşrapasına koyup tasa boşaltıyordu ki yine hav havlar güğümünü deviriverdiler. Güğüm her zamanki gibi hasırcı babanın yanına tekerlendi, Ethem Efendi de arkasından.

“–Dediklerimi yaptın mı evlât?”

“–Evet efendim!”

“–Bak evlât! Sabah mahalleye geldiğinde mahallenin girişinde bir kap var, onu oraya pederin Eyüp Efendi koymuştu. İçine biraz süt bırak, onlar Rabbim’in bize emâneti, önce mahalleye girerken onların istihkākını vereceksin.”

Ethem Efendi, başını önüne eğdi ve güğümünü alıp oradan ayrıldı. Geri kalan sütleri dağıtıp evinin yolunu tuttu.

Ethem Efendi; ertesi gün kalkıp abdestini aldı, namazını kıldı. Akşamdan yıkayıp ters çevirdiği güğümleri anacığına verdi. Sütler sağıldıktan sonra, güğümleri merkebine yükledi. Anacığının elini öpüp, hayır duâsını aldıktan sonra yola koyuldu. Üsküdar’da süt dağıttığı mahallenin girişindeki rahmetli pederinin bıraktığı kaba, biraz süt koydu.

Ve ilk evin kapısındaki tasa doğru yöneldi.

Ölçü maşrapasını eline aldı, sütle doldurdu, kapının önündeki tasa uzandı. Tedirgin bir şekilde, her zamanki gibi hav havların güğümünü devirmesini bekliyordu.

Fakat beklediği olmadı. Sonraki evde de daha sonraki evde de hav havlar güğümünü devirmemişti.

Yavaş yavaş, sütünü dağıta dağıta, hasırcı babanın yanına doğru yöneldi. Sevincini onunla paylaşacaktı ama hasırcı baba her zamanki yerinde yoktu. Etrafına bakındı, hasırın etrafında döndü, ama yoktu! Hasırcı babanın oturduğu hasırın kenarına iliştirilmiş bir kâğıt gördü, kâğıdı eline aldı ve okumaya başladı:

“Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

«İnsan ancak çalışmasının sonucunu elde eder. Ve çalışmasının karşılığını ileride mutlaka görecektir. Sonra kendisine karşılığı tastamam verilecektir. En sonunda yalnız Rabbine varılacaktır. Güldüren de O’dur, ağlatan da. Öldüren de O’dur, yaşatan da…»” (en-Necm, 39-44)

“Rabbim’in buyurduğu gibi;

Ey oğul! Öyle çalış ki, bu dünyada bir azık hazırlayasın, o yola da yâran olsun. Çünkü bu dünya öteki dünyanın ekinliğidir. Kendini öyle ver ki, senin yerine başka biri ekmesin. Çünkü başkasının ektiğinden senin yararın olmayacak.”2

Gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü.

Biraz hüzünlü biraz da çalışmasının karşılığını tam olarak almanın verdiği sevinçle, evinin yolunu tuttu.

Rabbim! Bütün mü’min kullarına lâyıkıyla çalışmayı nasip etsin, hem bu dünyada hem de öte dünyada karşılığını tastamam versin inşâallah.

____________________________________________________

1 Bir Oda Bir Saat, Ziya Osman SABA.

2 Kâbusnâme Keykāvus bin İskender’in mîlâdî 1082 yılında, oğlu Gilân Şah için kaleme aldığı, nasihatnâme-siyasetnâme türünde Farsça bir kitap.