ASLANI UYSALLAŞTIRDI!?.

Abdullah Mesud HIDIR mahidir@gmail.com

Suffe ashâbından Sefîne -radıyallâhu anh- aslen İranlıdır. Asıl adının Kays olduğu rivâyet edilir. Lakâbının hikâyesi şöyledir: Bir seferde yorulan bazı sahâbîler Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in emri üzerine birtakım eşyalarını ona yüklemişti. Onun çok miktarda eşyayı rahatlıkla taşıyabildiğini gören Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kendisine latîfe olarak «sefine» yani gemi diye hitap etmişti. O günden sonra bu lakap ile anıldı.

Ümmü Seleme -radıyallâhu anhâ- bir köle iken Sefîne’yi ömür boyu Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e hizmet etmesi şartıyla âzâd etti. Fakat kendisi;

“–Ümmü Seleme bu şartı koşmasaydı da ben Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e ömür boyu hizmet ederdim.” derdi.

Sefîne -radıyallâhu anh- 699 yılında vefat etti.

*

Sefîne -radıyallâhu anh- bir yolculuk için gemiye bindi. Denizde fırtına çıktı ve gemi paramparça oldu. Sefîne -radıyallâhu anh- geminin tahta parçalarından birine tutunarak hayatta kaldı ve bir sahile çıktı. Bilmediği bu yerde ormanın iç kısımlarına doğru ilerledi ve kayboldu. Endişe ve korkuyla ne yapacağını bilmez hâlde iken karşısına bir aslan çıktı. Sefîne -radıyallâhu anh- bu yırtıcı hayvandan nasıl kurtulacağını düşünürken bir anda aslana;

“–Ben Muhammed’in adamlarındanım.” deyiverdi. Bunu dedikten sonra üzerine gelen aslan geriye döndü. Sefîne -radıyallâhu anh-;«Kurtuldum…» diye düşünürken aslan geri geldi. Fakat bu seferki gelişi onu parçalayıp yemek ister gibi değil, evcil bir kedi uysallığındaydı. Sürtünerek Sefîne -radıyallâhu anh-’ı bir yere götürmek ister gibiydi. Aslanı takip eden sahâbe, aslanın kendisini bir yola çıkardığını gördü. Parçalamak için gelen aslan, Sefîne -radıyallâhu anh-’a kılavuzluk etti. (Hâkim, Müstedrek, 4293)

FIKRA GİBİ HÜKÜMLER!

Ebû Said Bahâuddîn Karakuş, Salâhaddîn Eyyûbî’nin amcası Esedüddîn-i Şîrkûh’un kölesiydi. Esedüddîn-i Şîrkûh Karakuş’u âzâd ettikten sonra, Salâhaddîn Eyyûbî ondaki kabiliyeti gördü ve Karakuş’a mühim vazifeler verdi. Karakuş’u vali ve kumandan olarak tayin etti.

«Karakuşî hüküm» deyimi hesaba kitaba gelmeyen, akla mantığa ters hükümlere denir. Karakuş’a yakıştırılmış olması kuvvetle muhtemel bu fıkralaşmış hükümler dilden dile dolaşır.

Bahâuddîn Karakuş, 7 Nisan 1201 tarihinde vefat etti. Kabri, Kahire’dedir.

*

Bir gün bir adam Karakuş’a başvurup kulağını ısıran bir adamı şikâyet eder. Şikâyet edilen adam;

“–Yâ Emir! Bu adam yalan söylüyor. Kendi kulağını kendi ısırdı.” der. Karakuş yerinden kalkıp içerideki odaya gider, kendi kulağını ısırmaya çalışır. Fakat bu arada yuvarlanarak kolunu incitir. Büyük bir öfkeyle gelerek;

“–Yalan söylüyorsun! Bu herifin kulağını sen ısırdın. Üstelik benim de kolumu incittin.” deyip gerekli cezayı verir. (Dursun GÜRLEK, Kültür Dünyamızdan Manzaralar, s. 358)

YAŞLI NİNE KOCA ANTEP’İ MÜDAFAA ETTİ!

Gaziantep müdafaasında kadın-erkek, çoluk-çocuk, ihtiyar-genç kanını seve seve akıttı.

Fransız ve Ermeni kuvvetlerine göz açtırmayan bir çetenin kumandanı Hacı Nine isminde bir kadındı. Hacı Ninenin tüfeğinden çıkan her kurşun mutlaka bir düşmanı yere sererdi.

Fransızlar bir gün onu çetesiyle pusuya düşürdü. Hacı Ninenin arkadaşları birer birer eksiliyordu. İçlerinden birisi Nineye;

“–Gerideki boğaza çekilsek olmaz mı?” diyecek oldu. Nine ileriye bir adım daha attı ve silâhını düşmanlara boşaltırken koca yiğidi mahcup eden şu sözleri söyledi:

“–Benim gibi kadın olanlar istediği yere gitsin!”

Düşmanlar karanlık basıncaya kadar uğraştılar, fakat bu kahraman kadının geçilmez silâhı önünde geri döndüler.

HATTATIN «VASFI»

Hattat Ömer Vasfi Efendi, 30 Nisan 1880’de Tophane’de doğdu. Babası Hırka-i Şerif Camii imam-hatibi idi. Babası vefat edince bu vazifeyi devraldı ve vefatına kadar devam ettirdi. Bunun yanında okullarda Kur’ân-ı Kerim, hat, coğrafya ve tarih dersleri verdi. Ders aldığı hat hocaları arasında en öne çıkanı hattat İsmail Hakkı Sâmi Efendi’dir. Sami Efendi’den 1907 yılında icâzet aldı. Üsküdar Ayazma Camii’nde, Kısıklı Camii ve çeşmesinde, Hırka-i Şerif Camii’nde ve Eyüp’teki Sultan Reşad Türbesi’nde muhtelif hüsn-i hatları yer almaktadır.

Ömer Vasfi Efendi, 26 Kasım 1928’de İstanbul’da vefat etti. Kabri, Eyüp’te Gümüşsuyu kabristanlığındadır.

*

Kendisi anlatıyor:

“–Bir gün hocam Sâmi Efendi’ye yazı göstermeye gitmiştim. Bir harf üzerinde talîm ve tarifler yapıyordu. Sonra;

«–Anladın mı? Anlat bakalım.» dedi. Anlamadığımı anlayınca tekrar yazdı ve yazarken kalemi nasıl koyduğunu, nasıl çekip çevirdiğini ağır ağır, parça parça göstererek bunlara dikkatle bakmamı söyledi. Sonra kalemi elime verip;

«–Bir de sen yaz bakayım.» dedi. Ben yazarken, hareketlerimi takip ediyor, en ufak bir hatamı derhâl düzeltiyordu. Benim fazla sıkıldığımı sezince;

«–Şeyh Hamdullâh’a bu yazıyı nasıl elde ettiğini sormuşlar o da;

‘Gözlerimi hocamın eline ve kalemine, kulağımı diline, gönlümü yazıya verdim. Bir harfi nasıl yazmak îcap ediyorsa, öyle yazıncaya kadar yazmaktan bıkmadım.’ cevabını vermiş.» diyerek olmam gereken kıvâmı bana misallendirdi.”