AHMET BEKLİ AĞABEY

Ahmet ATAÇ

Merhum Sâmi Efendimiz’in ve Musa Efendimiz’in yetiştirdiği mümtaz evlâtlarından Ahmet BEKLİ Ağabeyi, 10 Temmuz 2019 günü ebedî istirahatgâhına uğurladık. Cenâb-ı Allah mekânını cennet eylesin.

Son günleri şöyle oldu:

Vefatından dört gün önce, cuma namazı için, kendisinin yaptırdığı mescide geldi. Sevenleri; hem ziyaret hem de helâlleşmek için ziyaretine geldi, cumayı beraber kıldılar. Ahmet Ağabey, kardeşlerimizle helâlleşti; hissiyâtını dile getirerek; bir dahaki cumayı belki de beraber kılamayacaklarını, herkese hakkını helâl ettiğini söyledi.

Çarşamba günü öğleye doğru; oğlu Mahmud Efendi, Kur’ân-ı Kerîm’i Fâtiha Sûresi’nden itibaren okumaya başladı. Tam;

قَالُٓوا اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ

âyet-i kerîmesine gelince, öğle ezanı okunurken, Bekli Ağabey, rûhunu teslim etti.

Merhum Ahmet Ağabeyimiz, 1940 yılında Kayseri’nin Hisarcık kasabasında dünyaya geldi. Gençliğinden itibaren, baba duâsı alarak İslâm’ı en güzel şekilde yaşamaya gayret etti.

Birkaç hâtırasını oğlu Mahmud Bey’den dinleyelim:

Babam; 1960’lı yılların başında Hacı Şaban KAVAFOĞLU Efendi ile tanışıp, bu yola intisâb eder. Ders aldıktan kısa bir süre sonra Sâmi Efendi Hazretleri’nin aşkı gönlüne düşünce; o zaman İstanbul Erenköy’de ikamet eden şeyhini ziyaret etmek isteyip, Şaban Efendi’den müsaade ister. İzin verilmeyince üzülür. Fakat bir şey de diyemez.

Bir hafta sonra Hacı Şaban Efendi, pazar günü;

“–Filân adrese gel!” diye tembih eder.

O gün Sâmi Efendi Hazretleri Kayseri’ye gelmiştir ve o adreste sohbet etmektedir. Sâmi Efendi ile tanışması bu şekilde olur. Hacı Şaban Efendi latife yollu der ki:

“–İyi mürid şeyhini ayağına getirir evlâdım.”

İlk haccını 1968 yılında yapmış, 1970 yılında İbrahim ÇELİK Ağabey ile de hacda tanışmıştır. 1975 yılında Sâmi Efendi’nin hicreti ile kendisi de aşkla dolmuş ve on yıl Medîne-i Münevvere’de ikamet etmiştir. Bu zaman zarfında Musa Efendi Hazretleri ile beraber aynı apartmanda komşuluk yapmış; Musa Efendi Hazretleri’nin Sâmi Efendi Hazretleri’ne olan muhabbet ve aşkına defalarca şahit olmuştur.

Bir defasında İbrahim ÇELİK Ağabeyin Türkiye’ye dönüşünden sonra her hafta mutad bir şekilde yapılan alışverişlerde Musa Efendimiz’e hizmet etme imkânı bulmuştur. Alınan sebze ve meyvelerin poşetlenmesi esnasında; Musa Efendimiz alınan sebze ve meyveleri üçe ayırır, en iyi ve kalitelisini Sâmi Efendimiz için ayırır, orta kaliteyi Ziyâeddin Efendiye ayırır, kalanları da kendi evine ayırırlarmış.

Babam; Musa Efendimiz görmeden, en iyilerinden birazını Musa Efendimiz’in evine gideceklerin içine koymuş. Musa Efendimiz bunu görmüş ve onları alıp Sâmi Efendimiz’in evine gideceklerin içine geri koymuş ve;

“–Bekli kardeş! Bunlar üstâdımıza yakışır.” diye îkaz etmiş ve beraber ağlamışlar.

Yine 1978 yılında Sudanlı Tayfur Efendi ile Medine’de tanışırlar ve hiç ayrılmazlar.

1989 senesinde Muradiye Vakfı’nın Kayseri’de faaliyete geçmesiyle; vakıf hizmetlerine başlayıp, vefatına kadar bu hizmetlerde bulunmuş, gönülleri fethetmiştir.

Musa Efendi’nin 1989 senesinde Çorum ziyaretinde, vakıf hizmetleriyle ilgili şu güzel veciz nasihatini her zaman ifade etmiş ve hayatı boyunca tatbik etmiştir. Musa Efendi Hazretleri;

“–Bekli kardeş! Bir arkadaşına zengin diye hayır almaya gidersin, belki o kardeş hiç vermez ya da çok az verir. Sakın ola kırılma, üzülme. Elini aç şöyle duâ et:

«Allâh’ım! Bugün verdirmedin, başka zaman verdir. Bana verdirmedin, başkasına verdir.»”

Bir de;

“–Hizmetlerine sahip çık!” diye nasihat eder.

1999 yılında yirmi yıl süren, kanser hastalığına yakalanır. Son on yıl boyunca dört yerinde tümörle yaşar. Ama hizmetleri hiç aksatmadan vefatına kadar devam ettirir. Vefatından iki gün önce yeni bir Kur’ân kursu yaptırmak istediği arsanın pazarlığını yapar ve bundan da çok mutlu olur.

El kaldır dünyaya,
Bir nur uçtu semâya.
Vardılar kavuştular,
Muhammed Mustafâ’ya…

-sallâllâhu aleyhi ve sellem-.

Musa Efendimiz’e o kadar çok muhabbetleri vardı ki; sohbetlerinde hepimizi duygulandıran Medine hâtıralarını anlatır, biz de çok büyük bir huzurla dinlerdik. Şehrimizde ilk vakıf hizmetlerinin başlamasına, yurtlar, vakıf binası, fen lisesi projesi, imam hatip lisesi, Kur’ân kursu, fakirlere iâşe dağıtım deposu, öğretmenlere lojman evleri ve bir de Hisarcık’a hem mescid hem de vakıf binası yapılmasına vesile oldu. Hem maddî hem mânevî desteklerini hiç esirgemedi.

Medine ve Mekke âşığıydı. Bu iki güzîde şehirde sofralar açılmasına vesile oldu. Sohbetlerinden, güzel ahlâkından, Kayseri’deki kardeşlerimiz çok istifade ettiler.

Yıllarca çok güzel hizmetler etti. Elinden gelen her gayreti gösterdi. Vefatına 15 gün kalana kadar, sohbetlerini hiç aksatmadı. Sohbetlerinde en çok;

اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ

âyet-i kerîmesini nakış, nakış işlerdi. İhvânın yetişmesinde çok emek ve gayretleri olmuştur.

Kayseri Cami-i Kebir emekli imam hatibi Sami GÖKSÜN Hocaefendi anlatıyor:

Hasta olduğu haberini alınca ziyaretine gitmek istedim. Kur’ân kursunda olduğunu söylediler, ben de yanına ziyarete gittim. Kursa geldim, bir baktım bir kamyon kömürü, elinde kürek kursun altındaki kazan dairesi penceresinden içeri atıyor.

“–Abi aman ne yapıyorsun?” dediğimde;

“–Sami Hoca! Benim güzel amele çok ihtiyacım var, senin yok mu?” dedi ve elime bir kürek verdi. Beraberce işi tamama erdirdik.

Böyle bir hizmet ehli insandı.

Cenâb-ı Allah, merhum Ahmet Ağabeyimizden râzı olsun. Cenazesine binlerce seveni iştirak etti. İl müftümüz Şahin GÜVEN Hocaefendi duâ etti ve cemaatten helâllik aldı. Emekli Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Necmeddin NURSAÇAN Hocaefendi telkinini verdi ve hayatına şahâdet etti.

Biz Ahmet Ağabeyimizden râzı olduk. Cenâb-ı Allah da Ahmet Ağabeyimizden râzı olsun. Çok sevdiği Sâmi Efendimiz ve Musa Efendimiz’le beraber eylesin inşâallah.

Rûhu için bir Fâtiha-i şerîfe, üç İhlâs-ı şerif…