174. Sayı TAKDİM

Kıymetli Okuyucularımız,

Behlûl-i Dânâ… O ârif meczup, Harun Reşîd’e birkaç sual arasında sormuş:

“–Yer altında en çok ne var?”

Halîfe;

“–Ölüler var…” demiş.

Öyle ya… Şu toprağın her karışında nice mezarlar var. Toprak dediğimiz varlık; «sıksan canlar fışkıracak» devâsâ bir mezarlık değil mi? Yine yerin altında bol bol bulunan ve uğruna oluk oluk kanlar dökülen, petroller, gazlar ve kömürler de dünün canları ve canlıları değil mi? Yerin altı ölü dolu!..

Fakat Behlûl beğenmez bu cevabı, daha doğrusu «bir tık» ileri götürür:

“–Zâhirde kaldın Harun!” der. “Yerin altında en çok «Ah vah!»lar var.”

Bir hadîs-i şerîfi hatırlatarak şerh edelim bu sözü: Ölüyü takip eden herkes ve her şey geri döner de, amel-i sâlihler kalır. Sâlih ameller yoksa geriye «ah vahlar» kalır elbette! Yani yerin altı ölmüşlerin ölü temennîleriyle dolu! Ölüden ümit olur mu? Keşkeden de hayat ışığı görünmüyor.

Hattâ kapağımıza da koyduğumuz hadîs-i şerif; sâlihlerin, ihsan sahiplerinin dahî pişmanlık yaşayacağını söylüyor:

“Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur. Sâlih bir kişi, bu hâlini daha fazla artırmamış olduğuna pişman olacaktır. Kötülük eden bir kişi ise, o kötülükten vazgeçmemiş olduğuna pişman olacaktır.” (Tirmizî, Zühd, 59)

«Ah vah»ları, «Âh keşke»leri ele aldık bu ay. Faydasız pişmanlıkları göstererek, fayda edecek tevbelere teşvik etmek istedik.

Zaten; «Seherler bizi istiğfâra davet ediyor.» Tevbe ve istiğfarlı seherlerle çıkarsak sabahlara, âhiret sabahına da; «Arkasında hoş bir sedâ bırakanlar»ın mutluluğu ile çıkabiliriz.

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; âyetlerden ilham tefekkürlerle, fert ve toplumun «Âh keşke»lere dûçâr olmamasının yollarını kaleme aldı.

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi, «Kur’ânî Tâlimatlar» silsilesinde; «İslâm’da Tevbe ve Nedâmet» başlığı altında, İlâhî Kelâm’da bildirilen «uhrevî pişmanlıkları» bir bir hatırlattı, «nasûh bir tevbe»nin şartlarını tâdâd etti.

Mevlânâ köşesinde;

«Yüce Ruhların Mânevî Zevki: Fedâkârlık» mevzuu var. Ashâbın hayatında, Tebük’te temâşâ ettiğimiz şehâdete varıncaya kadar en zor işleri, en kolay hâle getiren muhabbet ve fedâkârlık…

Dosyamızda pişmanlığın ve tevbenin psikolojik, dînî bağlantıları dile getirildi. Nedâmetin ayak bağı olmaması prensibinin altı çizildi.

Mevsim itibarıyla, «Kurban, Hac ve Evlilik» mevzularında da doyurucu yazılar sizleri bekliyor.

Şahitliklerle ve hâtıralarla dolu kıymetli tâziye yazıları var.

Tabiî ki şiirler…

«Keşke» şiirlere yakışıyor belki ama Rabbimiz, öteler âleminde, keşkeler yerine şu «elhamdülillâh»a eriştirsin:

“…(Cennete varınca cennetlikler) derler ki:

«–Hidâyetiyle bizi bu (nimete) kavuşturan Allâh’a hamdolsun!

Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik.

Hakikaten Rabbimiz’in elçileri gerçeği getirmişler.»

Onlara şöyle seslenilir:

«–İşte size cennet; yapmış olduğunuz sâlih amellere karşılık ona vâris kılındınız!»” (el-A‘râf, 43)

Yüzakıyla…