İDRÂK ÖTESİ MİKRO ÂLEM!

Ömer Sami HIDIR samihidir@gmail.com

Çok titiz ve ayrıntılı incelemek hususunda «kılı kırk yarmak» tâbirini kullanırız. İnce ince, büyük bir hassâsiyetle yapılan işler, halk içinde saç telini 40’a bölmek şeklinde deyimleşmiş. Günlük hayatımızda bu imkânsız olsa da teknolojinin geldiği noktada bu tâbir; «kılı kırk trilyon yarmak» şeklinde bile kullanılabilir.

«Mikron» milimetrenin binde biridir. Yani 0,0001 metreye «1 mikron» denir (10-4 m). Saç teli 70 mikrondur meselâ. Göz en son 40 mikronu seçebilir. Beyaz kan hücreleri 25 mikrondur ve biz onları fark edemeyiz. Bugün yapılan araştırmalarda kullanılan en küçük uzunluk birimi olan «planck uzunluğu» ise 10-35 metredir. Daha müşahhas bir tarif yapalım. Planck uzunluğu ile bir protonun boyunu ölçmek istiyoruz. Ölçtük ve diyelim ki şu sayıda bir rakam elde ettik. Sonra çıkan bu sayı kadar proton taneciğini bir araya getirip bir ipe dizdiğimizi düşünelim, Oluşan bu ipin uzunluğu 155 kilometre olmakta! Tabiî bir de şu var ki ancak yüz bin proton, bir atom boyu etmekte! İşte bu ölçüler ile haşır neşir olunan saha:

Atom altı âlem!

Elle tutulan, gözle görülen, günlük hayatta kullandığımız ölçülerden küçüğe doğru gidersek bu âlemi biraz daha tanıyabiliriz:

1. Makroskobik seviye, madde seviyesi: Bu tanıma göre biz şu an makro âlemde yaşıyoruz. Yani madde âleminde. Dokunduğumuz, gördüğümüz etrafımızdaki her şey ayırt edilmeksizin madde olarak tanımlanmakta.

2. Moleküler mertebe: Bilinen klâsik fizik kaidelerinin hâlâ geçerli olduğu; hattâ atomların bu kaideler ile birleştirilip, parçalanabildiği, nükleer çalışmaların yapıldığı mertebe.

3. Protonlar, nötronlar ve elektronlar mertebesi: Yani atom mertebesi.

4. Atomaltı seviye, Elektron boyutu. Bu mertebede, çekirdek etrafında çok hızlı bir şekilde dönen elektron incelenmekte.

5. Atom altı seviye, Kuark seviyesi: Proton, nötron ve elektronun yapısını meydana getiren «Kuark» ve «Gluon» karşımıza çıkmakta. Bu mertebede artık fizik kâideler geçerli değil. Tamamen kendine has kaideleri olan bir dünyadayız. Bu mertebede 2+2=4 etmeyebilir. Yer çekimi bile, bu âlemde bildiğimizden farklı.

6. Sicim seviye: Bu mertebe şu an yeteri kadar tecrübe edilebilmiş değil. Bilim çevrelerinde ihtilâf devam etmekte. Buna göre elektronlar ve kuarklar -0- boyutlu nesneler değil, -1- boyutlu sicimlerdir. Bunlar hareket edebilir ve titreşim yapabilirler.* Şu an bilinen en küçük yapı olarak değerlendirilmekteler.

Yüz yıldan fazla bir süredir yapılan araştırmalar neticesinde; «Madde dediğimiz yapının temeli nedir?» tam olarak öğrenemedik. Önce atom parçalanamaz, en küçük yapı kabul edilmekteydi ama onun da parçalanabileceği keşfedildi.

Tıpkı başımızın üzerindeki sonu gelmez gök kubbe gibi atom altı âlem de uçsuz bucaksız. Allâh’ın sonsuz ilmi karşısında insanlık olarak acziyet içerisindeyiz. Bilim dünyası milyarla ifade edilen rakam harcamasına ve çok kalabalık bir ekip ile on yıllarca çalışmasına rağmen hâlâ birçok soruya cevap veremiyor.

1906’da Rutherford, atomun yapısının araştırılması maksadı ile yaptığı deneylerde; atomun güneş sistemi benzeri bir yapıda olduğunu ve merkezde artı yüklü bir çekirdek bulunduğunu, bu çekirdeğin çevresinde de eksi yüklü elektronların olduğunu ortaya koydu. Fakat bu şekilde açıklanmış bir atomda elektronların hareketi, klâsik hareket denklemleriyle ele alınamıyordu. Çünkü bu durumda çekirdeğin çevresinde dönen bir elektron, ışıma vb. sebeplerle enerjisini yitirip sonunda merkez noktaya düşmeliydi. Fakat bu doğru olamazdı, çünkü atomlar asırlardır kararlı bir şekilde çalışmaktaydı. Buradan şu netice elde edildi: Makro âlem ile mikro âlem arasındaki fark; ölçüler, en boy farkı değil. Bu iki âlem mâhiyet olarak tamamen birbirinden farklı.

«Hiçbir şey yoktan var olmaz, varken de yok olmaz!» diyen Fransız kimyager Lavoisier; kütlesi olmayan bir parçacığa kütle kazandıran Higgs bozonunun keşfi ile sessizliğe büründü, savunduğu fizik kanunları bu vâkıayı îzahtan âciz kaldı.

Peki; biz bir bütün içerisinde yaşadığımıza göre, fizikî kanunlarda görülen bu ihtilâf nasıl çözülecekti?

İşte «Kuantum Fiziği» bu iki ayrı âlemi bir araya getirebilecek kaideleri ortaya koyma potansiyeline sahip. Alışık olmadığımız bir bakış açısı ile mevzuya yaklaştığı için, intibâk etmek pek kolay değil.

Birkaç prensip üzerine kurulu:

➢Kuantum fizikte belirsizlik anlayışı vardır. Ayrıca gözlemci, gözlenen ve gözlem aleti, birbiriyle bir bütünlük oluşturur. Bunlar birbirlerinden ayrı düşünülemez. (Ayrıca bkz. Schrödinger’in kedisi gözlemi) Yapılan bir çalışma bunu bize müşahhas olarak ortaya koymaktadır:

Bir kutu içerisinde bir şişe zehir, bir kedi ve bir mekanizma olduğunu düşünelim. Kutu hâricî tesirlerden muhafaza edilecek şekilde kapatılsın. Mekanizmanın özelliği % 50 ihtimalle çalışması ve neticede şişeyi kırması, % 50 ise çalışmayıp hareketsiz kalması. Böylece ya şişe kırılacak ve kedi ölecek veya şişe sağlam kalıp kedi yaşayacak. Kuantum fiziğine göre ölçüm yapılana kadar bu iki ihtimalden biri gerçekleşmez. Buna süper durum denmekte. Diğer bir ifade ile biz ölçene kadar kedi % 50 ölü, % 50 diri hâldedir. Ancak biz kutuyu açıp gözlem yaptığımızda, dalga fonksiyonu çökmekte ve kedi ya ölü ya diri durumda olmakta.

➢Her nesne aslında hem dalga, hem de parçacıktır. Parçacık olarak isimlendirdiğimiz şey; aslında enerji paketleridir, bu enerji paketleri de sürekli dalgalardan oluşmaktadır. Bizim devamlı bir hat şeklinde gördüğümüz görüntüler aslında «An»lardan oluşmaktadır.

➢İhtimalli bir yapı. Parçacıklar mevzu bahis olduğunda hız gibi, konum gibi her büyüklük ihtimal olarak ortaya konmakta. Meselâ atom çekirdeği etrafında dönen bir elektronun yeri tam olarak bilinmemekte. Yüksek ihtimalle bulunacağı yer, ancak bilinmekte.

➢Birbirinden çok uzaktaki vakalar arasında irtibatlar olarak tarif edilen bir durum. Bildiğimiz bilgiler ışığında bunu anlamamız mümkün değil. Çünkü bu irtibat, taşıma yoluyla gerçekleşmiyor. Bir defa irtibat kurmuş olmak kâfî; sonrasında bir tarafta meydana gelen değişiklik, mesafeye bakılmaksızın aynı ile diğer tarafta görülmekte. Daha müşahhas bir hâle getirmek için, anahtar çoğaltma misali verilebilir. Bilindiği üzere anahtar çoğaltılırken; makinenin sağ tarafı anahtarın üzerinden geçerken, sol tarafta aynı anahtar üretilmiş olur. İşte kâinatta da buna benzer, fakat çok daha muazzam bir düzen mevcut.

Bununla beraber, parçacık bakımından kesin ayrımlardan söz edilemez. Her var olan, etrafı ile birlikte ve bir bütünlük içinde varlığını sürdürür. Parçacıklar için mutlak bağımsızlık yoktur. Bu bakımdan insan da çevresinden ayrı düşünülemez. Çevresi ile görünmez bir bağ içindedir. Bu bağ, enerji ağı sayesinde bütün kâinât ile irtibat hâlindedir.

Yine mevzu ile irtibatlı, «kelebek tesiri» denilen bir başka hâdise mevcut. İlk baştaki yeri ve hızı belli olan bir vâkıanın ilk şartlarında yapılacak en küçük bir değişiklik, vâkıanın sonuçlarını tamamen değiştirebilmekte. Sanki bir kelebek var ve o an kanat çırpmadığı hâlde bir şey olmuyor. Kanat çırparsa üç gün sonra fırtına kopuyor.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Ne yerde ne de gökte, zerre miktarı bir şey bile Rabbinin bilgisi dışında kalmaz; bundan (zerreden) daha küçük veya daha büyük ne varsa istisnâsız apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfûz’da) yazılıdır.” (Yûnus, 61)

Bütün bunlar, üzerinde tefekkür ettikçe Allâh’ın sonsuz ilminin ne muazzam olduğunu müşâhede etmemize vesile olmakta.

Ne mutlu gören gözlere, ibret alıp îmân ile dolan özlere!

_____________________________

* Mehmet TAŞKAN, Fizikte 10 Teori, s. 281.