İDRÂK ÖTESİ MAKRO ÂLEM!

Ömer Sami HIDIR samihidir@gmail.com

Galileo’nun teleskopla yaptığı ilk gökyüzü gözleminin üzerinden 400 yıl geçti. Bir zamanlar güneşin ve diğer gezegenlerin dünya etrafında döndüğü zannediliyordu. Gelişen teknoloji ile bugün insanoğlu Mars’a yolculuğu hedefliyor. Bu kadar keşif ve öğrendiğimiz her yeni bilgiden bir mesaj alıyoruz.

Ne kadar az biliyorsunuz!

Uzayda bütün cisimler hareket hâlinde. Yıldızlar, galaksiler ve göktaşları dâhil her ne varsa. Hepsi bir çekim kuvvetine mâruz kalmakta ve kendi rotalarında akıp gitmekte. Bu muazzam câzibeyi meydana getiren kuvvete, kütle çekim kuvveti denilmekte.

Güneş sistemimiz de saniyede 220 kilometre hız ile gittiği hâlde Samanyolu galaksisi çevresindeki bir dönüşünü 250 milyon yılda tamamlamakta. Bize en yakın galaksi Andromeda. Bu galaksiyle beraber yaklaşık 40 galaksi bir araya gelip bir küme oluşturuyoruz. Bunun adına «Yerel Grup» denilmekte. Bu yerel grup; «Başak Süper Kümesi»ne bağlı olarak saniyede 631 kilometre hızla, başka bir merkeze doğru ilerlemekte.

Güneş büyüklüğündeki bir yıldız, orta büyüklükteki gezegenleri bir arada tutabilecek çekim gücüne sahiptir. Fakat güneşten binlerce kat daha büyük olan yıldızları yörüngede tutabilmek için daha büyük bir çekici gerekir;

Kara Delik!

Galaksiler, etrafındaki yıldızları ve diğer kütleleri, merkezlerinde yer alan kara deliğin yüksek çekim gücü sayesinde bir arada tutarlar. Samanyolu’nun ve Başak Kümesi’nin merkezinde de kara delikler mevcut. Başak üst kümesindeki kara deliğe M87 adı verilmekte.

Kara deliklerin yapısını ve yoğunluğunu anlayabilmek için şöyle bir mukayese yapalım:

Kenarları birer metre olan bir tankı su ile doldurursak, 1 metreküp su elde ederiz ve bu tankın ağırlığı 1000 kilogram yani 1 ton olur.

Güneşin çekirdeğini oluşturan maddenin 1 metreküpü hesaplamalara göre 150.000 kilogram gelmekte;

Ve bir kara deliğin 1 metreküpü ise 1030 kilogram gelmekte. 1030 yani 10.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000. Bu rakamı telâffuz edemiyoruz, fakat tesirine her an muhatap olmaktayız.

Biraz daha müşahhas ifade edersek;

Dünya büyüklüğünde bir cismi, bir küp şeker olana kadar sıkıştırabilseydik bir kara delik elde ederdik!

Kara deliklerin fezâda kapladıkları kütle çok büyük ve yoğun olduğundan, ortaya çıkan kütle çekim tesirinden ışık bile kaçamaz! «Olay ufku» denilen sınırdan içeri giren ışık demeti, çekim kuvvetinden kurtulamayıp kaybolur. Şu an, kara deliğe düşen bir maddeye ne olduğunu bilemiyoruz. Belki buradan yutulan maddeler bir başka noktadaki fıskiyeden fışkırmakta.

Kara deliklerin varlığı ancak 1900’lerin başında ortaya atıldı. Fakat yakın zamanda yapılan bir gözlem neticesinde, gerçek oldukları ispatlanmış oldu.

Kur’ân-ı Kerim’de ise, 14 asır evvel; «Mevâkiu’n-nücûm / Yıldızların düştüğü yerler» ifadesiyle kara deliklere yemin edilmektedir. (Bkz. el-Vâkıa, 75-76) Yine «yıldızların bulanıklaşması, silinmesi, güneşin dürülmesi» gibi ifadeler de, yıldızların kara deliklere dönüşmesine işaret ediyor olabilir. (Bkz. el-Mürselât, 8; et-Tekvîr, 1, 2)

Bu zamana kadar yapılamayan bu gözlemin önünde birçok zorluk vardı. Siyah bir zeminde siyah bir damla aramak gibi olan bu gözlem, kâinattaki muazzam ilâhî sanatı bir kez daha gözler önüne serdi.

Bu gözlem için 200 kişilik bir ekip; dünyanın 8 ayrı noktasında bulunan rasathânelerden toplanan devâsâ boyuttaki veriyi, bir araya getirip uzun çalışmalar neticesinde gerçek resme ulaştı. EHT denilen bu teleskopta insicâmı yakalamak için, 100 milyon yılda 1 saniye hata yapan atom saatleri kullanıldı.

Bu görüntünün mâhiyetini anlayabilmek için şu örnek verilmekte. İstanbul’da oturan bir kişi; Çin’in başkenti Pekin’e bu teleskop ile bakabilse, parkta gazete okuyan bir kişinin okuduklarını görebilirdi!

Resimde sarı bir halka göze çarpmakta. Gerçekte beyaz olan fakat sarı ve tonları şeklinde renklendirilen bu halka, kara deliğe girmek üzere olan maddenin son demlerini göstermekte. Çünkü madde, kara deliğin olay ufkuna yaklaştıkça daralan bir yörüngeye girmekte ve sonunda kaybolmakta. Bu halkadaki madde, sürtünmenin tesiri ile enerjiye dönüşerek onu diğer madde parçacıklarıyla ovalıyor. Sanki soğuk havada ellerimizi birbirimize sürtmemiz gibi, bu halka da ısınıyor. Maddeler birbirine yaklaştıkça daha büyük bir sürtünme kuvveti meydana geliyor. Madde; olay ufkuna yaklaştıkça, yüzlerce güneşin yaydığı ısıyı yayarak parlıyor.

Çap itibarı ile en az üç farklı kara delikten bahsediliyor:

-En küçükleri bir atom büyüklüğünden bir dağ boyuna kadar olanlar.

-İkinci sınıf, güneşin 20 katı büyüklükte yıldızların oluşturduğu kara delikler. Bunlardan galaksimizde birkaç tane var.

-En büyük boy ise «Süperyoğun Karadelik» olarak adlandırılıyor ve bu ancak galaksinin merkezinde oluşabiliyor.

Bundan sonra devamı gelecek bu gözlem ve araştırmalardan ulaşılan ilâhî sanatı görüp ibret alarak;

“Rabbimiz! (Sen) bunları boş yere yaratmadın; Sen (bundan) münezzehsin, artık bizi ateşin azâbından muhafaza eyle!” (Âl-i İmrân, 191) diyebilen engin gönüllere ne mutlu.