LİDERLER İSLÂM’A KOŞUYOR -1-

Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr

Hazret-i Mus‘ab -radıyallâhu anh-; bir okul ve bir ekol olarak Yesrib’in, Medine olması için dur durak bilmeden çalışıyordu. Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın vazifelisi olarak, insanları Allah ve Rasûlü’ne davet ediyordu.

Sadece o anda ve orada değil, hayatının her yönünde Kur’ân öncelikli bir hayat yaşadığı gibi, Kur’ân önüne hiçbir söz koymayan Hazret-i Mus‘ab; görüp anlayanlar için ne güzel bir örnektir.

Kavminin lideri olan Üseyd bin Hudayr, okunan Kur’ân karşısında kendini tutamamış;

“–Bu ne güzel, bu ne içli, bu ne tatlı bir kelâm!” diyerek hayretini ortaya koymuştu! Hazret-i Mus‘ab da;

“–Bu Allah kelâmıdır ey Üseyd!” diyerek, yine Kur’ân öncelikli cevap vermişti.

Allah ile kulu arasındaki kesintisiz bağ, hiç şüphesiz ki Kur’ân-ı Kerim’dir. Kur’ân, onu ciddiyetle dinleyeni muhakkak hidâyete iletir. Bu hidâyetin ışıkları yüzüne yansıyan Üseyd bin Hudayr, kararlı bir şekilde ama artan bir heyecan ve coşkuyla tekrar atıldı:

–Söyleyin bana, bu dîne girmek için ne yapmam lâzım?

–Önce yıkanıp, üstünü başını temizlersin. Sonra da şahâdet getirir ve iki rekât namaz kılarsın.1

Vahyin çekim alanına giren Üseyd bin Hudayr, çabucak kalktı. Kendisine gösterilen yerde yıkanıp temizlendi. Hemen ardından da Mus‘ab Hocanın karşısına geçip, büyük bir heyecanla sordu:

–Şimdi ne yapmam lâzım?

Hazret-i Mus‘ab bin Umeyr’in öğretmesiyle, oradakilerle beraber büyük bir coşkuyla kelime-i şahâdet getirdi.

Sonra yine Hazret-i Mus‘ab Hocanın öğretmesi ile iki rekât namaz kıldı. Namazdan sonra Mus‘ab Hocanın karşısına geçip oturdu:

–Başka ne yapmam lâzım?

–Her gün ve gecede beş vakit namaz kılacaksın!

–Daha başka?

–Acele etme kardeşim. Yavaş yavaş hepsini öğreneceksin.

–Acele etmem lâzım. Çünkü öğrendikçe içim aydınlanıyor!2

Bunca yıldır kendini en akıllı bir lider sanan Üseyd; İslâm ile nurlanınca, ne korkunç bir karanlıkta bocaladığı anladı. Karanlıklardan aydınlığa geçiş yapınca gördü bunu ancak.

Kavminin lideri Üseyd; yepyeni bir hayatla beraber, artık Hazret-i Üseyd -radıyallâhu anh- olmuştu. Yeni hayatın yeni adamı olarak, kendine yaraşır bir duruş sergiledi. Hemen ardından da, aklına yeni gelmiş gibi birden atıldı:

–Burada, ardımda bir adam daha var ki; eğer o size katılacak olursa, onun kavminden hiç biri size katılmak hususunda geride kalmaz!

–Nasibi varsa o da kurtulur ey Üseyd!

–Ben hemen şimdi gidip, onu da size göndereceğim!

İslâm ile şereflenir şereflenmez, bir dakika bile boşa harcamayan Hazret-i Üseyd -radıyal­lâhu anh-, hemen harekete geçti. Kavminin en önde gelen liderini kazanmak için, büyük bir heyecanla yola koyuldu.3

Mus‘ab Hoca, bu merhalede Hazret-i Üseyd’e;

“–Hemen gidip şunları yap!” dememişti. İşin şuurunda olana böyle bir şey demeye gerek yoktu. Mükellef olan biri, îkaz edilmeden mükellefiyetini yerine getirmeliydi. Hazret-i Üseyd de böyle yapmak için, hemen harekete geçmişti işte…

O bir liderdi. Kavminin önde gelenlerindendi. Akıllı ve zekiydi.

Lider, liderliğini bir defa daha ortaya koyarak, bir diğer lidere koşuyordu!

Ayrıca gözden kaçmaması gereken bir şey daha var…

Görüldüğü gibi, her şey Hazret-i Mus‘ab ya da Hazret-i Es‘ad’a bırakılmamıştı. Yani bütün faaliyet, sadece idareciler tarafından yapılmıyordu. İslâm ile şereflenen her insan müslüman olduğu gibi, mükellef de oluyordu. Mükellef olanlar, kendilerine bir şey denmeden, mükellefiyetlerini büyük bir ciddiyetle yerine getiriyorlardı. Yani herkes işin bir ucundan tutmuştu. Herkes aktifti. Herkes çalışıyordu.

Bu durumlarda biz ne yapıyoruz? Ya da yapmamız gerekenleri yapıyor muyuz?

Yoksa sürekli başkalarından mı bekliyoruz?

Eğer ciddî bir şekilde aktif faaliyetler yapmıyorsak; bu yazdıklarımız, okuduklarımız, konuştuklarımız sadece lâfta kalır.

Bir okul ve bir ekol olan Hazret-i Mus‘ab ve arkadaşları örneğinde görüldüğü gibi, yapmamız gereken şey çok açık ve net bir şekilde duruyor önümüzde.

Öncelikle bir tek dakikamızı bile boşa harcamayacağız.

Çok çalışacağız.

Ayrıca yapılan çalışmalarda açık, yanlış, kusur ve hata aramak yerine; açıkları, yanlışları, kusurları ve hataları telâfi etme çabasında olacağız. İslâm toplumu böyle oluşur çünkü.

«Biz bu işin neresindeyiz?» diye bir soru sorsak, cevabımız ne olur acaba?

Peygamber Efendimiz yapmamız gerekenleri ümmetine tavsiye etmiştir.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

____________________

1 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 78-79.
2 Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 2, s. 236.
3 Ebû Nuaym el-İsfahânî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 1, s. 308.