HAZRET-İ EBÛBEKİR (r.a)’IN GÖZYAŞLARI

İrfan ÖZTÜRK

Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-; Peygamber Efendimiz’in en yakın arkadaşı, kendisine ilk îmân eden bahtiyarlardan olan en zirve sahâbîlerdendir. Peygamberimiz’in bu cihandaki son günlerinde, O’nun işaretiyle namazları o kıldırmıştı. Hulefâ-i Râşidîn’in de ilki oldu.

Hazret-i Ebûbekir’in Peygamber Efendimiz’e sadâkati, muhabbeti ve teslîmiyeti zirve idi. Üsve-i Hasene adlı eserden nakledeceğimiz kıssalarla bu büyük sahâbî efendimizden bir nebze bahsedelim, gönüllere feyiz serpelim:

Mekke’den Medine’ye hicret esnasında müşrikler, Peygamber Efendimiz’i ve sâdık yol arkadaşı Hazret-i Ebûbekir’i amansız bir takibe almışlar ve Sevr Mağarası’nda kendilerine ulaşmışlardı. Onlar, mağaranın sağını solunu dolaşıyor ve;

“–Eğer mağaraya girmiş olsalardı; güvercinlerin yumurtası kırılır, örümcek ağı da bozulurdu.” diyorlardı.

Bu esnada endişeye kapılan Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e hitâben;

“–Ben öldürülürsem; nihayet bir tek kişiyim, ölür giderim. Fakat Sen öldürülecek olursan, o zaman bir ümmet helak olur.” diyordu. Peygamberimiz ayakta namaz kılıyor, Hazret-i Ebûbekir de gözcülük yapıyordu. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e;

“–Şu kavmin Sen’i arayıp duruyorlar. Vallâhi ben kendim için tasalanmıyorum. Fakat Sana zarar vermelerinden korkuyorum.” dedi. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Ey Ebûbekir, korkma! Hiç şüphesiz Allah bizimledir!” buyurdu. (Buhârî, Fedâilü’l-Ashâb, 2; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 1)

Bu beraberlik içinde, Hazret-i Sıddîk, Peygamberimiz’den İslâm’ı en ince ayrıntılarına kadar tahsil etti. Büyük bir takvâ şuuru içinde…

Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh- Efendimiz, helâl-haram hassâsiyetinde çok dikkatli idi. Kızı Âişe -radıyallâhu anhâ- Vâlidemiz anlatıyor:

“–Babam Ebûbekir Sıddîk -radıyallâhu anh-’ın bir kölesi vardı. Bu köle; kazancının belli bir kısmını Ebûbekir’e verir, o da bundan yerdi. Yine bir gün, köle; kazandığı bir şeyi getirdi, Ebûbekir de onu yemeye başladı. Köle Ebûbekir’e;

«–Yediğin şeyin ne olduğunu biliyor musun?» diye sordu.

Ebûbekir;

«–Söyle bakalım, neymiş?» diye açıklamasını istedi.

Köle şunları söyledi:

«–Falcılıktan anlamadığım hâlde, câhiliyye devrinde falcılık yaparak birini aldatmıştım. Bugün onunla karşılaştık. Adam o yaptığım işe karşılık, işte bu yediğin şeyi verdi.»

Bunun üzerine Ebûbekir -radıyallâhu anh-, parmağını ağzına götürerek yediklerinin hepsini dışarı çıkardı.” (Buhârî, Menâkıbü’l-Ensâr, 26)

Nakşibendî yolunun altın silsilesi; Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e, Hazret-i Ebûbekir Efendimiz ile ulaşır. Hakikaten; Hazret-i Sıddîk -radıyallâhu anh-, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile çok yakın bir münasebet içinde idiler. Peygamberimiz’in zikrin kıymetini sevgili yâr-i gārına nasıl anlattığına dair bir kıssa şöyledir:

Bir sahâbî Allah Rasûlü’ne gelerek;

“–Hangi cihâdın ecri daha büyüktür?” diye sordu.

Peygamber Efendimiz;

“–Yüce Allâh’ı en çok zikredeninki!” buyurdu.

Adam;

“–Hangi oruçlunun ecri daha büyüktür?” diye sordu.

Efendimiz:

“–Yüce Allâh’ı en çok zikredeninki!” buyurdu.

Bundan sonra adam; namaz kılanlar, zekât verenler, hacca gidenler ve sadaka verenler için de aynı soruyu tekrarladı. Fahr-i Kâinât Efendimiz bunların hepsine de;

“–Yüce Allâh’ı en çok zikredeninki!” buyurdu.

Bunun üzerine Ebûbekir -radıyallâhu anh-, Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’a;

“–Yâ Ebâ Hafs! Allâh’ı zikredenler, hayrın tümünü alıp götürdü!” dedi. Bunu duyan Kâinâtın Efendisi onlara doğru yöneldi ve;

“–Evet öyledir!” buyurdu. (Ahmed, III, 438; Heysemî, X, 74)

Ey Kardeş!

Tasavvuf demek zühd demektir. Dünyaya bel bağlamayıp, gerçek hayat olan âhirete yönelmektir. İşte Ebûbekir Efendimiz’in zühdüne bir misal:

Ebûbekir Efendimiz’e bir gün, içmesi için bal şerbeti ikram edilmişti. Ne var ki o, şerbeti ağzına yaklaştırdığında ağlamaya başladı. Yanındakiler de, gözyaşlarını tutamadılar. Ağlamasının sebebi sorulunca şu cevabı verdi:

“–(Bir gün) Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- ile birlikte bulunuyordum. O sırada;

«Uzaklaş benden, uzaklaş benden!» diyerek, bir şeyi yanından kovmaya çalıştığını gördüm. Ancak, ben bir şey göremiyordum. Ne olduğunu öğrenmek isteyince, Efendimiz şunları söyledi:

«Dünya bütün varlığıyla bana gösterildi. Ona; ‘Benden uzaklaş!’ dedim. O da uzaklaştı, ancak şöyle seslendi;

‘Allâh’a yemin olsun ki benden kaçıp kurtulsan da, Sen’den sonra gelenler benden kaçamayacaklar!’»

Hazret-i Ebûbekir, sözlerine devamla;

«İşte ben de, dünya sevgisine kapılmaktan korktum ve bu sebeple ağladım.»” (Ebû Nuaym, I, 30-31)

O -radıyallâhu anh- asla dünya sevgisine kapılmadı. Hattâ vefatından sonra, hazineden aldığı cüz’î halîfe maaşının dahî iadesini vasiyet etti. Peygamberimiz’e bir an önce kavuşmanın heyecanı içinde Hakk’a ve Habîbi’ne vâsıl oldu.

Lâkin bizim hâlimiz nicedir!..

Yolumuz Nakşibendî,
Girenler Hakk’ı buldu.
Niceler feyiz aldı,
Devam ile sohbete…
(Gülzâr-ı İrfan)