KİM DAHA ŞANSLI?

Zahit GENÇ zahitgenc80@gmail.com

Biz; yokluğun içinde büyümüş, yoksulluğun sıkıntılarını çekmiş, mahrumiyetin acılarını tatmış, hayatın tüm zorluklarını yaşamış bir neslin fertleriyiz.

Bu sebeple geçmiş yıllarla, zamanımızın; bizim nesille, günümüz insanının özelliklerini ve sahip oldukları imkânları biliyoruz.

Bazen gençlerle bazen de kendi yaşıtlarımızla bu konu üzerinde eski ile yeni nesli ve şartları kıyaslayıp sohbet ediyoruz. Yaptığımız değerlendirmelerde aşağıda sıraladığımız sonuçlar ortaya çıkıyor.

Şimdiki nesil yüksek apartmanların lüks odalarında bilgisayar oyunları ile eğlenip internetle dünyayı dolaşıyorlar ama hayatı doya doya yaşayamıyorlar.

Ağaçlarla, çiçeklerle, hayvanlarla iç içe bir hayatın tadını bilmiyorlar. Tabiatı, bitkileri, hayvanları tanımıyorlar.

Biz, köy ve kasaba özelliği taşıyan bir ilçede büyüdük. Bu konuda çok şanslı idik. Meyveli, çiçekli, kuşlu ağaçların gölgesinde; kümes hayvanlarının, küçük ve büyükbaş hayvanların bulunduğu aynı avluda yaşadık.

Dedemin; toprağı sürdüğü atı, beslediği kurbanlık koçu, uzun kulaklı Halep süt keçisi, bahçeyi bekleyen köpeği, evinde büyüyen kedisi, avlusunda gezinen kümes hayvanları vardı.

Bazı komşularımız; güvercin, kumru, keklik türü kuşlar; bazıları kaz, ördek ve hindi gibi kümes hayvanları; kimi de inek ve camız gibi büyükbaş hayvan beslerdi.

Şimdi şehirde yaşayan çocuklara; «Koç, teke, tosun, toklu nedir?» diye sorulsa çoğu bilmez. Sadece bilecekleri keçi ve koyundur. Kurban Bayramı olmasa onu da bilmeyecekler.

Zaman geçtikçe, çevre ve şartlar değiştikçe ve imkânlar arttıkça zengin ve rahat bir hayata kavuştuk. Fakat unutmayalım ki kaybettiğimiz güzellikler ve değerler de çoktur.

Biz; ıssız toprakların, sessiz mekânların sesi, neşesi, cıvıltısıydık. Hayalle hakikati karıştırmadık. Hayallerle uyuduk, gerçeklerle büyüdük.

Ovalarda koşup çimenlere uzandık, dağlara tırmanıp bayırlardan yuvarlandık. Dar sokaklarda, tozlu yollarda yürüdük, kırlarda çiçek, bahçelerde yemiş topladık. Çaylarda yıkanıp derelerde balık tuttuk.

Sabahleyin horoz sesleriyle uyanıp, serçe şarkıları ve bülbül nağmeleri ile büyüdük. Yaz mevsiminde yüzlerce ağustos böceğinin gün boyu devam eden ötüşleri büyükleri rahatsız etse de biz çocuklar için bir eğlence idi. Gün boyu devam eden hayvanlar âleminin sedâları, akşamleyin yeşil kurbağaların koro hâlindeki ötmeleri ile son bulurdu.

Bu nesil; insan yığını apartmanların, ışıklı odaların, gürültülü mekânların sessiz çocukları oldular. Televizyonda çizgi film izleyerek büyüdüler.

Biz geceleri Keloğlan masalları, Nasreddin Hoca fıkraları, halk hikâyeleri dinleyerek; gündüzleri çiçekle donanan ağaçları, olgunlaşan meyveleri, uçuşan kuşları seyrederek büyüdük.

Bu nesil; asfaltlı geniş yollarda yürüdü, lüks arabalara bindi, yaz-kış altı beton, üstü beton, dört tarafı soğuk duvarla çevrili boyalı, cilâlı odalarda uyudu.

Biz tabanı tahta, tavanı tahta, kerpiç duvarlı evlerde; yaz aylarında üstü açık balkonlarda geceleri yıldızları seyrederek uyuduk.

En önemlisi biz Kur’ân öğrenerek ve ezan dinleyerek büyüdük. Evimiz üç caminin ortasında idi. Bu sebeple üç minareden beş vakit yükselen ezanlar rûhumuzu dinlendirdi, gönül dünyamıza derin etkiler yaptı.

Ezanla, Kur’ânla, duâyla büyümek en büyük kazancımız oldu. Karakterimize, ahlâkımıza güzellikler kattı, hayatımıza yön verdi.

Bilgi ve teknik çağında hızla yol alan bu dünyanın varlıklı insanları; sayısız nimetlerden faydalansalar da mutlu bir hayat yaşadıkları, huzura kavuştukları söylenemez.

Bu nesil için; «Çok şanslı!» diyenler de var, çok şanssız olduklarına inananlar da var. Bunlar uzay çağında büyüdü, bizler toprağın bağrında büyüdük.

Bunlar uzay çağının çocukları, bizler toprağın çocuklarıydık ama daha çok mutluyduk.