ÇANAKKALE!

Halil KAŞIKÇI

Allah -celle celâlühû-’nun yarattığı bir insan, bir kul; şeriatın emrini ve sünnet-i seniyyeyi tatbik ettiğinin üzerine artı olarak bir ibâdet daha koymak istiyorsa muhakkak Çanakkale’ye gitmeli. Şehidliği ziyaret etmeli, her şehid mezarının başında yarım gün, bir gün geçirmeli. Her şehîdin; yüreğindeki vatan sevgisinin, îman şuurunun neleri yapmaya kādir olduğunu hissetmeli, yaşamalı, olabildiğince empati yapmalıdır.

Çünkü oradaki her mevkiin hikmeti ve sırrı ancak bu şekilde anlaşılabilir.

Bir talebe diplomasına; bir hâfız icâzetnâmesine; bir imam, bir akademisyen, bir doktor, bir hâkim, bir mühendis, bir esnaf, bir bir bir… Birileri yaşantısına Çanakkale’yi katamamışsa; o diploma eksiktir; o icâzetnâme eksiktir; hayatı eksiktir; duygusu, muhabbeti, merhameti, vatan sevgisi, insanlığı… eksiktir.

Orada -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz vardır. Sahâbe-i kiram hazerâtı vardır. Melekler, Allah dostları, sonra da şühedâ ve gaziler vardır. Önce düşman iken, ezanı duyunca dost olan müslümanlar vardır.

Şehid Muallim Ethem, Yarbay Hüseyin Avni Bey, Üsteğmen Nazif Çakmak, Seyyid Onbaşı, Ezineli Yahya Çavuş, kınalı şehidler ve;

“YETİŞ YÂ MUHAMMED -sallâllâhu aleyhi ve sellem- KİTÂBIN ELDEN GİDİYOR!” diye haykıran Binbaşı Lütfü Bey vardır.

Alçıtepe’de öğretmen olan İffet Hanımın duâsı ile davet ettiği devriye müfrezesi, şantiye mühendisinin annesi İsmet Hanımın kefenleri ile beraber namaz kıldığı şehidler vardır.

Hâlen yanında matarasındaki su ile abdest alıp, cebindeki saati ile vakti takip ederek namazını kılan şehidlerimiz vardır.

Bildiklerimizin yanında bilemediğimiz, anlayamadığımız, ancak kalp gözü ile bakabilen Allah dostlarının görebildiği binlerce ibret vardır.

Nasıl ki; diploma için bir mühendisin projesi, bir doktorun, eczacının, hâkimin, avukatın stajı varsa ilkokuldan itibaren liseyi bitirene kadar her talebenin belli yıllarında Çanakkale stajı olmalı ve karnesine not olarak düşülmelidir. Bu bize şehid dedelerimizin vasiyetidir, vebâlidir.

Çünkü Çanakkale hiçbir yerin ALTERNATİFİ değildir. Çanakkale başlı başına bir destandır.

Çanakkale konuşulunca veya anlatılınca; bir başka duygulanır, bir başka dinler ve etkilenirim. Ziyaret etmek, o havayı tekrar koklamak isterim.

Ziyaretimizin birinde Hasan Yarbay ve Canberk’in kabrinin başında bulunmaya ve devriye gezen müfrezeyi görebilme ümidi ile birkaç saati orada geçirmeye karar verdik. Üç kişiyiz.

O tarihlerde beraber çalıştığımız emekli astsubay Nihat TOPUZ Ağabey, aynı zamanda rehberlik de yapmış oraları gayet iyi bilen kardeşimiz ve benimle beraber bizim hanım.

Akşam vaktini biraz geciktirdik ve namazı şehidlikte anıta yakın bir yerde kılalım istedik.

Gerisini hanım anlatıyor:

“Halil Bey, Nihat Bey ve ben üç kişiyiz. Etrafta başka kimse yok. Halil Bey akşam ezanı okudu, fakat o ezan bir başka idi. Hâlbuki Halil Beyin ezanını defalarca dinlemiştim. O ezanın güzelliğini her ezan okuduğunda aradım, buna rağmen bulamadım.

Halil Bey imam, Nihat Bey hemen arkasında, ben de daha arkadayım. «Allâhu Ekber!» tekbiri ile birlikte ayaklarımın altından kuvvetle vuruldu ve bir anda etrafım dolmaya başladı. Kumaşların birbirine sürtünme sesleri; kollarıma, sırtıma dokunan ve beni olduğum yerde sıkıştıranlar… o kadar korktum ki gözlerimi sımsıkı kapadım arkamdakileri görmeyeyim diye. Namaz bitene kadar bir daha gözümü açmadım. Rukû, secde, alınlarını yere koyma ve tekrar ayağa kalkma seslerini kolaylıkla takip edebiliyordum. O zamanlar çok korktum, şimdi olsa gözlerimi açar onları görmek isterdim. Farzın bitiminde aynı telâşlı gürültü ile gittiler. Kendimden geçmiş bir vaziyette, zorla bir taşın üzerine oturdum. Kendime geldiğimde Halil Beye;

«Çok güzel bir ezan okudun, sanki okuyan sen, ses de senin sesin değildi.» dedim. O da bana; «Şehidleri de namaza davet ettim.» dedi. Çok korkmuştum ama, dedelerim ile namaz kılma şerefine erişmiştim.”

Ziyaretimizin ikinci kısmında; Alçıtepede Hasan Yarbay ve Canberk’i ziyaret edip yatsı namazını orada kılacak, sonra iki-üç saat durup devriye müfrezesini bekleyeceğiz.

Bu ziyaret için Eceabat’tan gece saat on iki civarında çıktık. Hasan Yarbay’ın mezarının bulunduğu yere geldik. Kur’ân-ı Kerim okuyup duâ ettikten sonra, yatsı namazı için ezan okudum. O atmosferde, o hâlet-i rûhiye ile nasıl bir ezandı, kimlere hitap ettim bilemiyorum. Yalnız ezan okurken, bir veya iki defa ceketimin eteklerini topladığımı hatırlıyorum. Yatsı namazında da yalnız olmadığımız fikri üçümüzde de tebârüz etti.

Namazdan sonra gece yarısı iki veya iki buçuğa kadar bilebildiğimiz duâları okuyarak müfrezeyi bekledik fakat göremedik.

Allah Teâlâ’nın ziyaretini bize bahşettiği Hasan Yarbay, 17. Piyade Alay Komutanı, 9. Tümen emrine verilen alay Havuzlar mevkiinde konaklayacaklardır. Kilitbahir Köyü’nden geçerken çeşme başında su içmek için bekleyen uyuz bir köpeğe atından inerek suyunu içirir, sonra da kucağına alarak yaralarını temizler. Ondan sonra da yanından hiç ayırmaz. Adını da Canberk koyar. Hasan Yarbay, Yaratan’dan ötürü yaratılana merhametin yarın âhirette kendisine sorulacağının şuurundadır.

Bir temmuz sabahı; Fransızlar ile çok ağır bir çarpışmadan sonra, yaralı numarası yapan bir Fransız askerinin kamasını göğsüne saplaması ile ağır yara alır. Merhamet sahibi Hasan Yarbay;

“Allah şahittir ki kötü bir niyetim yoktu, yardım etmek için eğilmiştim.” der. Kan kaybeden Hasan Yarbay alay imamını çağırtarak;

“Bana otuz üç kere;

«Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm» duâsını okuyunuz.” der ve kendisi de tekrarlar. Gözleri kapanmak üzere iken ayağa kaldırılmasını emreder, kaldırırlar. Dudaklarından kelime-i tevhidden sonra;

“NİYE ZAHMET BUYURDUNUZ YÂ RASÛLÂLLAH!” cümlesi dökülür ve sonra rûhunu teslim eder.

Yere yatırıldığında Canberk yanındaydı ve sürekli elini yalıyor, öpüyor ve sanki; «Ayağa kalk!» diyordu. Hasan Yarbayın üzerine bir bayrak örttüler ve oracığa defin için bir mezar kazmaya başladılar. Canberk de bayrağın altına girmiş ve sahibinin ayaklarına uzanmıştı. Defin için bayrağı kaldırdıklarında, Canberk’in de orada can verdiğini hayretler içinde görmüşlerdi. Tekbirlerle Hasan Yarbayı defnettikten sonra, bu sâdık dostu da ayak ucuna gömdüler.

Biz böyle bir şehîdi ve sâdık dostunu ziyarete gittik Allah kabul etsin.

Allah bütün şehidlerimize rahmet eylesin, derecelerini âlî kılsın, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- efendimize komşu eylesin. Ruhları için bir Fâtiha üç İhlâs…