İNSAN ve COĞRAFYA

Zahit GENÇ zahitgenc80@gmail.com

İki mavi, bir yeşil; hayranıyım renklerin,
Dalsam renk dünyasına, dağ, deniz ve göklerin.

Şehir, kasaba veya Çukurova gibi büyük bir bölgenin önemini belirleyen birçok faktör vardır. Bunlar iklim, göl, deniz, akarsu, dağlar, ormanlar, tarihî eserler ve tüm tabiî güzelliklerdir.

Bunların yanı sıra çalışkan, âdil bir idareci, insanlara faydalı eserleri olan ilim adamları, yaşayan veya vefat etmiş büyük velîler; o bölgenin tanınmasına, sevilmesine, gezilip görülmesine vesile olur.

Bugün Konya denince Mevlânâ’yı, Mevlânâ anılınca Konya’yı hatırlamayan yoktur. Ankara Hacı Bayrâm-ı Velî ile Bursa Uludağ ve Emir Sultan’la, Urfa Balıklıgöl ve İbrahim -aleyhisselâm- ile bilinir. İstanbul ise bu konularda en zenginidir. Tabiî güzelliklerin, tarihî eserlerin, âlimlerin, evliyâların ve sahâbe kabirlerinin bulunduğu; mübârek bir ilimiz, kültür ve sanat merkezimizdir.

Bütün bu özellikleri düşünerek bizim içinde bulunduğumuz Çukurova’yı ele alırsak, buranın da bu konularda çok zengin olduğunu görürüz.

Çukurova’mız yılın her mevsiminde çeşitli ürünler yetişen, Ceyhan ve Seyhan gibi iki büyük nehirle sulanan, tarıma elverişli bereketli toprakların bulunduğu bir bölgedir. Bir tarafının deniz, bir tarafının dağlarla çevrili olması da ayrı bir özelliğidir.

Bu sebeple burada yaşayan insanlarımız hem ovanın hem de deniz ve dağların nimetlerinden faydalanır. Akdeniz’in mavi suları ile Toros Dağlarının yeşil örtüsü arasında uzayıp giden geniş ovalarda yetişen altın sarısı buğday başakları da bereketin sembolüdür.

Gün gün, hafta hafta, ay ay uzayan; boyları büyüdükçe yeşil görüntüsü göz dolduran geniş ekin tarlalarının olgunlaşıp sarardığı, biçilip harmanlandığı vakit ise; çiftçi için yorgunlukların mutluluğa dönüştüğü vakittir.

Yazın sıcak ve kurak, kışın ılık ve yağışlı bir iklime sahip olan bölgemizin insanı; yazın kavurucu sıcaklarla bunalsa da kimisi denizin şifâlı sularına koşar, kimisi de dağların üzerindeki serin yaylalara çıkar.

Bazen şiddetli kuraklıkla bazense sellerle imtihan olan Çukurovalı kışın da ılıman iklimle rahat eder.

Ulaşım olarak da hava, deniz, demir ve kara yollarının en işlek olduğu bir yerdir.

Görüyoruz ki; tarım, turizm, ticaret açısından çeşitli özelliklere ve zenginliklere sahip olan, denizlerin, dağların ve ovaların coğrafî konumu ve tabiî güzellikleri bizler için ayrı bir önem taşımaktadır.

Ayrıca bir başka açıdan baktığımızda;

“Yerde ve gökte ne varsa hepsi Allâh’ı tesbih eder.” (el-Haşr, 1; et-Teğâbün, 1) âyet-i kerîmesi bizleri tefekkür âlemine davet eder.

Biz düşünen insan olarak, zikir çeken dervişler gibi rüzgârla sağa-sola salınan olgunlaşmış altın sarısı başakları seyretmekten zevk almaz mıyız? Bir de ekin tarlalarında kıpkırmızı renkleriyle boy gösteren binlerce gelincik varsa; o zaman hayran hayran bakışlarımıza, kıpır kıpır duygularla gönlümüz eşlik etmez mi?

Yine; derin bir tefekküre dalmış insan gibi boynunu bükmüş, başını eğmiş ayçiçekleri ile içtimâ etmiş yeşil elbiseli askerler gibi dik duruşlu mısırlar, binlerce dönüm tarlalarda yetiştirilerek bölgemiz için önemli bir geçim ve gelir kaynağı olmuşlardır.

Bütün bu mahsûlleri yetiştiren rençberlerimiz, çiftçilerimiz, ırgatlarımız ise çalışkanlıkları ve gayretleri sayesinde takdirle anılan örnek insanlardır. Bunların güneş yanığı esmer tenlerine bakanlar, yüzlerinde bereketli toprakların rengini görürler.

Ömürleri boyunca toprakla haşır neşir olan bu fedâkâr insanlarımız için toprak kokusu, gül kokusu gibidir. Toprağın rengine boyanan, toprağın kokusunu duyan, toprakla doyan bu güzel insanlarımız; aynı zamanda toprak gibi mütevâzıdır.

Dağları, deryâları, bayırları, kırları bu gözle seyredip ilham alan bir şairimiz de bu hakikati ilâhî olarak şöyle dile getirir:

“«Hû!» diyerek sarardıkça başak yüklü harmanlar,
Ya ben niçin Hakk’a âşık olmayım,
Ya ben niye Allah adın anmayım!”

Başakların, ormanların, ağaçların; «Hû!» diyerek sarardığını ve yeşerdiğini ifade ederek bizleri de zikre çağırması kulluğumuzun gereği olarak çok güzel bir îkaz değil mi?

Netice olarak; içtiğimiz suyun, aldığımız havanın temiz olması ne kadar önemliyse, üzerinde yaşadığımız, nimetlerinden bol bol faydalandığımız çok farklı özellikleri ve güzellikleri olan bölgemizin ve çevremizin de korunması o kadar önemlidir.

Büyükler der ki:

«İnsan ya şu âleme bakıp ibret alır ya da âleme ibret olur.»